Süleyman Ragıp Yazıcılar - Sinan Özgenç

Futbol! Bazılarımızı, adını duymak bile heyecanlandırıyor değil mi? İşte futbolu seven pek çokları gibi sevmeyen pek çokları da var. Ve sevmeyen veya ilgilenmeyenler, futbolseverlerin bu durumunu garipsiyor. Hem de çok. Şöyle bir internetten tarayın; futbol hakkında söylenmeyen söz kalmamış.

Mantık gereği insan futbol hakkında konuşulan/yazılanların çoğunun futbolseverler tarafından söylenmiş olması gerektiği beklentisine giriyor. Ama öyle değil. Futbolsevmezler hatta hiç ilgilenmezler de futbolseverler kadar çok kafa, kalem, çene yormuşlar bu konuda. Hani futbolseverler çoğu zaman fanatiklikle suçlanırlar ya... Futbolsevmezlerin de futbol karşıtlığında onlardan aşağı kalır yanı yok. Neler söylenmemiş ki futbol hakkında: “Futbol yığınların afyonudur.”, , "Futbol halkların dinidir.", “Futbol kapitalizmin sömürü araçlarından biridir.”, “Futbol aşktır.”, “Futbol günahtır.”, “Futbol endüstridir.”, “Futbol centilmenliktir, barıştır, kardeşliktir”, “Futbol savaştır.”, “Futbol siyasettir.”...

Kimi Din Diyor Kimi Şeytan

Futbol tartışmaları sadece spor değil; sağlık, bilim, kültür, ekonomi, siyaset, sosyoloji... alanlarında da devam ediyor. Kimi din ilan ederken kimi şeytan diyor. İslami kesimde bile futbol oynamak ve seyretmek caiz midir değil midir tartışmaları gırla gidiyor. Her meşrebe göre türlü türlü fetva var: Helal, mübah diyenler kadar haram diyenler de var. Futbol haramdırcıların argümanları: Şort boylarının kısalığından; futbolun gaflet, gafletin caiz olmadığına kadar çeşitli bakış açılarını kapsıyor. Karşı kamptaysa helaldir, mübahtır diyenlerin yanında; Peygamberimiz de (s.a.v.) ok atmış, güreşmiş, yarış yapmıştır, demek ki spor yapmak sünnettir, futbol da spor olduğuna göre bırakın helali, mübahı; sünnettir hatta diyenler bile var.

Soru şu: Bir futbolcunun “Kutlu Doğum Haftasına yaraşır bir derbi olsun.” temennisi laiklik açısından caiz midir değil midir?” Ağzı olan konuştu; söylemeyen, söylenmeyen kalmadı. Biz buradan yola çıkarak futbol ve inanç ilişkisini uzmanlara ve ilgililere sorduk; peşinen şunu belirtelim ama: Bizden “Futbol caiz midir değil midir?” sorusunun cevabını beklemeyin. Biz fetva makamı değiliz. Yapacağımız sadece yaşanan bir vakıanın farkına var(dır)mak ve en önemlisi de bugüne kadar takındığımız tutumları gözden geçirmemize imkan sağlamak. Bunu yapmaya başlamadan bir şeyin altını çizmekte fayda var: Dindarlar ve dindarlığın dışa vurumu; hayatın önceden uzak durduğu alanlarına doğru genişliyor. Önceden bu alanlardan ekmek yiyenler, oluşan rekabetten rahatsız. Kolay değil tabi. Kolay kazanca ortak çıktı. Pasta değilse bile pastadan kendilerine düşen pay küçüldü. Aslında mesele doğrudan futbolla bile ilgili değil. Paylaşım savaşının futbol üzerinden dışavurumu. Yoksa mücadele her alanda.

%100 Allah

Din ve inanç tartışmalarının gündemimizde yer etmesine yol açan tek örnek Hakan Şükür de değil üstelik. Ankaraspor oyuncularından Tevfik Köse mesela. 2005 yılında Hollanda`da Avrupa şampiyonu olan U 17 millî takımının golcüsüydü. Hollanda`da attığı bir golün ardından, formasının altındaki “%100 Allah” yazılı tişörtü sergilemesinden ötürü malum kesimlerden çok sert eleştiriler aldı. Tevfik Köse olayı şöyle anlatıyor: “Hollanda`yla oynadığımız final maçıydı. O dönemde Bayer Leverkusen`de oynayan Brezilyalı Lucio`dan görmüştüm. Gol attıktan sonra formasını çıkardığında göğsünde "100 % Jesus " yazıyordu. O olay aklımda kaldı. Kampta oda arkadaşım Nuri`ye final maçından önce "Biz de böyle bir şey yapalım mı?" diye sordum. "Olur" dedi ve o kendisi bir şey yaptı, ben de bunu yaptım. Golü attıktan sonra da formamı sıyırdım ve o yazı göründü. Ama böyle tepkiler alacağımı bilseydim yapmazdım. Oysa Lucio hiç kimseden tepki görmemişti..."

Futbol Asla Sadece Futbol Değildir

Peki bizde neden böyle oldu? Futbol asla sadece futbol olmadığı için... Bu kadar geniş kitleleri ilgilendiren bir alan üzerinde medya, sermaye odakları ve çeşitli çıkar grupları gibi; kitleler üzerinde etkin olma iddia ve ihtiyacında olan farklı oluşumlar ve ideolojiler de olabildiğince söz sahibi olmak için ellerinden geleni yapıyorlar. Çok çeşitli suretlerde sürdürülegelen bütün bu tartışma ve kapışmaların arkasında yatan asıl neden; -diğer pek çok konuda olduğu gibi- paylaşım mücadelesinden başka birşey değil aslında. Simon Kuper`in orijinal adı “Football Against the Enemy” olan kitabının Türkçe çevirisi konuyu çok güzel özetliyor: “Futbol Asla Sadece Futbol Değildir.”

Stadyumlar İbadethane mi?

Konunun gündelik hayattaki yansımalarına baktığımızdaysa; taraftarlık ve fanatizm tartışmalarını görüyoruz. Fanatik dediğimiz kişiler kendilerini takımlarının fedaileri gibi gördüklerinden dolayı, takımlarının galibiyeti halinde kendilerini de başarılı görüp, rakiplerini cezalandırarak kendilerini ödüllendirme yoluna gidiyorlar. Mağlubiyet halinde de şiddet eylemleriyle takımlarını, intihara teşebbüs ederek de kendilerini cezalandırmaya yöneliyorlar. Bu davranış kalıpları bazı yorumcular tarafından futbolun dinleştiğinin kanıtı olarak sunuluyor. Hatta söz konusu iddia; futbol marş ve sloganlarının ilahilere, stadyumların ibadethanelere benzerliği öne sürülerek daha da güçlendirilmeye çalışılıyor. Ancak bunlar zayıf iddialar. Bir kere ritüelleri ve icra edildikleri yapılar itibariyle dini mekan ve uygulamaları hatırlatan en az 10 konu daha sayabiliriz. Ki dini olmakla uzaktan yakından alakaları yoktur. Mesela opera. Aynı mantıkla; eserlerin ilahiye, izlemek ve icra etmek için giyilen özel kıyafetlerin dini kisvelere, opera binalarının kilise veya tapınaklara benzediği tezinden yola çıkarak: “Opera dindir.” iddiasında bile bulunulabilirdik ve bu da saçma olurdu değil mi?

Futbolda fanatizmin ortaya çıkışı bu sporun felsefesinden -eğer varsa öyle bir şey- kaynaklanmıyor. Kitleselliğinden, yani insan içermesinden kaynaklanıyor. Aslında diğer spor dalları arasında da fanatizm sıkça görülen bir durum. Ama futbol taraftarlığı; taraftar sayısı olarak diğer spor dallarının toplamından bile daha büyük bir rakamsal değer ifade ettiği için sayısal olarak göze batıyor. Oran olarak bakılsa muhtemelen genel ortalamadan çok da fazla olmadığı görülecek.

Bırakınız Oynasınlar...

Bu dosyadan hazır cevap ya da fetva niteliğinde birşeyler ummamanız gerektiğini söylemiştik, değil mi? Yine de sonuç kabilinden birşeyler söyleyelim ama. Şöyle düşünüyoruz: Futbol dediğimiz oyun hayatın diğer küçük zevk ve keyiflerinden çok da farklı değil aslında. İzlemesi, oynaması, yorumlaması keyif veriyor mu insana? Veriyor. Bir keyif olarak özünde roman okumaktan, müzik dinlemekten, sinemaya gitmekten pek de farklı mı? Değil. Değil mi ki “Hayatın dengesi hedefin dengesinde.” Öyleyse hayatımızın anlamı ve hedefi haline getirmediğimiz sürece sorun yok.


Çocuğum Futbolcu Olsun da kurtulsun Demek Piyango Oynamaktan Farksız

Prof. Dr. Mehmet Tayfun AMMAN 

Fenerbahçe Teknik Direktörü Zico, "Türkler futbolu sanki bir din seviyesine çıkarıyor. Bu zaman zaman beni korkutuyor" demişti. Bu açıklamayı nasıl değerlendiriyorsunuz? 

Ülkemizde spor eksenli incelemeler yapan bazı Batılı araştırmacılara göre, Türkiye’de spor “ciddi bir iş” olarak görülmektedir. Zico’nun, "Türkler futbolu sanki bir din seviyesine çıkarıyor. Bu zaman zaman beni korkutuyor" sözünü, “spor” kavramının kökenindeki “oyun” ve “eğlenceli müsabaka” anlamlarını hatırlatmayı amaçlayan değerli bir uyarı olarak algılıyorum. Bugün maalesef sporun “sadece spor olmadığını” hepimiz görüyoruz. İnsanî ve ahlâkî açıdan sporun “sadece spor” olmasını sağlamaya yönelik bir sorumluluk içinde olmamız gerekiyor. 

Futbolun kitleler üzerindeki en büyük etkisi sizce nedir? 

“Futbolun kitleler üzerindeki en büyük etkisi” cevaplanması güç bir soru. Ama ben günümüzde özellikle ülkemiz açısından futbolun –maalesef hiç kimse tarafından vurgulanmayan- önemli bir tehlikesine işaret etmek isterim: Eğitime verdiği zarar. Bugün daha çok eğitim ve gelir düzeyi düşük geniş toplum kesimlerinde, bizim çocukluğumuzda çok duyduğumuz “top oynama, ders çalış” yaklaşımının gerilerde kaldığı, “okuyup da ne olacak, futbolcu olsun daha iyi” sözleriyle ifade edilen cahilce bir yaklaşımın yaygınlaştığı görülüyor. Bu düşüncenin gerisinde başarılı futbolcuların yüksek kazançlarına duyulan özlemin yattığı kesin. Halbuki, çocukların futbol aracılığıyla çok kazanma ihtimali, gelecekle ilgili umutlarını Milli Piyango’nun yılbaşı büyük ikramiyesine bağlamak gibi bir şey. Böyle bir ihtimalden hareketle okul eğitimini ihmal etmek vahim sonuçları olan bir cehalet örneğidir. Ne yazık ki ülkemizde böyle düşünen yüz binlerce anne-baba var. Her zaman, ama özellikle günümüzde, toplumsal yükselmenin rakipsiz aracı okul eğitimidir. Futbolun cazibesiyle okulu boş verenler şunu unutuyorlar: Futbolla başarıya ulaşmayı hedefleyen yüz binlerce gençten ancak onlarcası yüksek kazançlara ulaşabiliyor. Sakatlanma ya da başka bir nedenle hedefe ulaşamamak söz konusu olursa, futbola adanan yılların bedeli ise kocaman bir sıfır. Umutlarını okul başarısına endekslemek ise sonuna kadar ulaşılamasa bile olduğu yere kadarıyla da kârdır. Üniversiteyi kazanamayan bir gencin diploması hiç olmamaktansa lise mezunu olmasının da bir kazanç olması gibi…


Futbola Yüklediğimiz Anlam Çok Abartılı

Psikolog Maruf Beçene

Futbol ile din arasında özel bir bağ kurmanın çok isabetli olduğunu söylemek bence biraz zor. Din olgusunun futbolda ifade bulmasının temeli, insanların Yaratıcıdan kendilerine yardım etmesinin (duanın) ifadesidir. Ancak bu sadece sıradan basit bir dua olarak düşünüldüğünde tespit çoğu zaman yetersiz kalabilir. Örneğin İskoçya’da Celtic ve Glasgow Rangers takımlarının taraftarlarında bir mezhepsel -dinsel- farklılık söz konusudur. Celtic takımı Katoliklerin, Glasgow Rangers takımı Protestanların takımı olarak bilinmektedir. Birçok Avrupalı takımın formasında haç işaretini görmek mümkün. Bu, dinin yaşamın her alanında ifade bulabileceğinin göstergesidir. Biraz önce özel bağ yok derken söylemek istediğimiz bu ilişkinin parti seçiminden arkadaş ortamına, kişilerin oturacağı semti tercihine kadar yaşamın birçok alanında mevcut. Sadece futbola özgü değil. Kejman futbol aracılığıyla İsa’nın öğretilerini yayma amacındaysa, Mısır`daki futbolcular gol sonrası secdeye kapanarak İslam’ın her alanda var olabileceği mesajını verme amacını taşıyorlarsa bu tutum ile model kişinin etkileme gücü arasında bir ilişkiden bahsedilebilir. Futbol aracı kılınarak düşüncenin propagandası yapılmış olur.

Futbolla yatıp futbolla uyanan azımsanmayacak bir kesim var. Gündelik işlerini futbola feda eden, hayata futbol ya da tuttuğu takımın penceresinden bakan futbolla ilişkisi varlık nedeniyle özdeşleşebilecek bir kitle var. Tarih boyunca insan hayatında en büyük etkiyi dinler bırakmıştır. Dolayısıyla bir insanın tercihlerindeki abartıyı ifade etmek için bu tür bir benzetme yapılabilir. Zaman zaman çevremizi gözlemlediğimizde taraftarların futbola yüklediği anlam gerçekten çok abartılı ve çoğu zaman yaşam verimliliğini olumsuz etkiliyor. Düz bir açıdan bakıldığında maç seyredilir ve seyir anında kişi bunan zevk alır. Zico’nun gözlemleri bu ilişkinin dışına taşınmış olan bir taraftar kitlesinin varlığını fark etmesiyle ilişkilidir. İran - Amerika maçında Müslümanların çoğu İran’ı destekledi. Yukarıda değindiğimiz örnekte olduğu gibi Avrupa’da bazı takımların dinsel bir kimliği var. Bunu dinin ve futbolun tabiatının birbiriyle uyumlu olduğu şeklinde yorumlamak yerine dini propaganda için ya da dini inancın daha gür bir şekilde ifade edilmesi için futbol ifade alanıdır. Din ise ifade edilendir.


Beşiktaş Forması Altında Ölmek...

Gökhun Gök, 1988 doğumlu bir Beşiktaş fanatiği. 11 yaşından beri Beşiktaş`ın İnönü Stadı`nda oynadığı tüm maçlara, deplasmanda oynadığı maçlara da elinden geldiğince gidiyor. Beşiktaş`ın Çarşı isimli taraftar grubunda, tüm heyacanı ile tribünleri çoşturmaya devam ediyor. 

Futbol senin için ne anlama geliyor? 

Benim için futbol her şey daha doğrusu Beşiktaş benim için her şey demek. Öyle günler oldu ki hayatta her şeyi göze alarak maçlara gittim. Hatta bir seferinde, lise son sınıfta devamsızlığımın son günüydü ve o gün yazılımız vardı. O gün Beşiktaş-Fenerbahçe maçı vardı ve ben her şeyi bir yana bırakıp o maça maça gittim. Kısacası futbol artık bizim için gerçekten de vücudumuza girip yerleşen bir hastalık haline geldi. Bu hastalıktan asla ve asla kurtulmak istemiyorum. 

Fanatik misin? Fanatikliği nasıl değerlendiriyorsun? 

Fanatik demek her maça gidip takımını delicesine, taparcasına destekmekse evet fanatiğim. Fanatik artık medya tarafından hep farklı yönlere çekiliyor. Biz gidip saatler öncesinden toplanıyorsak ve maçın son düdüğüne kadar takımımızı destekliyorsak bu fanatikliktir, fakat medya sürekli olay çıkartan, kavga eden, sağa sola küfürler yayan insanları halkımızın önüne fanatik diye çıkardığı için bugün annemizin babamızın bile bize ayıplar bir şekilde bakmasına neden oluyor. 

Futbol ve inanç arasında nasıl bir ilişki var sence? Bu konuda neler söylemek istersin? 

Bence futbol saatinde futbol inancın üstüne çıkıyor. İnsanları bazen öyle bir şekilde görüyoruz ki şaşırıyoruz. Örneğin iftarını statta yapanlar, tribünlerde namazını kılanlar. Bir de şu var; her zaman söylediğimiz gibi sadece maça özel olarak insanların dinimizin yasakladığı alkol kullanımı bizi çok üzüyor. 

Beşiktaş için neler verirsin? Ölümüne Beşiktaşlı mısın? 

Beşiktaş için gerçekten de hayatımda çoğu şeyden vezgeçebilirim. Çünkü emin olun Beşiktaşlı olmak gerçekten büyük bir ayrıcalıktır. Her zaman da bunun için Allah`a şükrediyorum. Ölümüne Beşiktaş ise, evet ölümüne Beşiktaş. 

Sence futbolsuz bir dünya nasıl olurdu? 

O zaman belki insanlar farklı konulara ilgi gösterirdi ama futbol bence günümüz dünyasının olmazsa olmazı haline gelmiştir. Afrika`da aç yaşayan bir insan bile ne zaman öleceğini değil de bir futbol maçını düşünüyorsa bu dünyanın bile futbolla yatıp futbolla kalkmasını en iyi şekilde açıklıyordur. 

En büyük hayalin nedir bu konuda? 

Benim en büyük hayalim tabi her zaman için Beşiktaşımızın şampiyonluklar içerisinde bulunmasıdır. Kendime özgü hayalim şudur: İnönü Stadı`nda evlenip İnönü Stadı`nda Beşiktaş forması altında ölmek. 

Başka söylemek istediğin bir şey var mı? 

Hayat biter, ortam biter, her şey biter, Çarşı bitmez!!!


Çok Sevdik Be Abi!

Cemil Can Çelebi 1984 yılında İstanbul`un Beşiktaş ilçesinde dünyaya geldi. Ailesinin Fenerli olmasına rağmen babasının Beşiktaş Kulübü`ndeki arkadaşları sayesinde Beşiktaş`lı olmuş, kendi ifadeleriyle Beşiktaşlı doğmuş. Küçük yaşta tribünlerde maçlara gitmiş ve o ruhu yaşadıktan sonra devamı gelmiş. Lise yıllarında harçlığından biriktirip forma almış ve o sayede İstanbul`a maçlara gelmeye başlamış. Üniversiteyi İstanbul`da kazanınca iki sevgilinin birbirine kavuşması gibi o da Beşiktaş`ına kavuşmuş.

Futbol senin için ne anlama geliyor?

Futbolun içine girmeyen futbolu sadece yirmi iki adamın bir topun peşinde koştuğu spor dalı olarak görür ama bizler için bir yaşam biçimidir, hayat tarzıdır. İçine girmeye, o ruhu yaşamayan bilemez. Futbol bir kültürdür. O kültüre sahip olmak da zordur, çocukluktan gelir sonradan kazanmak zordur. Dünyadan, dertlerden uzaklaşırsın, 90 dakika da olsa rahatlarsın, kafan dağılır. Bir nevi huzura erersin. 

Futbol ve inanç arasında nasıl bir ilişki var sence? Bu konuda neler söylemek istersin? 

İnsanın karakterine ait şeyler. Kişi istedikten sonra ikisini aynı anda ilerletebilir tabii ki futbolda fazla aşırıya kaçmadan. Biz yeri geldi stadta abdestimizi aldık, devre arasında namazımızı kıldık, yeri geldi maçtan önce orucumuzu bütün tribün olarak açtık. O yüzden insan yeterki istesin. 

Holiganizm konusunda neler söyleyeceksin? 

Holiganizm fanatikliğin abartılmış halidir. Futboldaki kafatasçılıktır. Dediğim gibi olan biten 90 dakikayla sınırlı kalmalı abartmamak lazım. Ama holiganizmi milli boyutta düşünürsek holiganım diyebilirim. :) 

Futbolla yatmak, futbolla kalkmak nasıl bir duygu? 

Tek bir örnekle anlatmak gerekirse rüyanda bile maça gidip uyurken tezahürat yapmaktır. :) 

Ölümüne Beşiktaşlı mısın? 

Tezahüratlarda söylenir ama bir insanın hayatında kutsal saydığı davalar vardır insan bunlar için ölür ya da öldürür. Benim için üç kutsal şey vardır. Din, vatan ve aile. Yani Beşiktaş için ölmem ama Allah izin verdiği sürece de maçlara gider desteğimi veririm. 

En büyük hayalin nedir bu konuda? 

Beni yakından tanıyanlar bilirler benim en büyük hayalim İnönü stadında kapalı tribünden bir kombinemin olması. 

Başka söylemek istediğin bir şey var mı? 

Bizim tribünlerde asılan bir pankartla noktalayayım " ÇOK SEVDİK BE ABİ! "


Şükrü Saraçoğlu İmamı! 

Eray Bayram Şahin, şu an İngilizce öğretmeni olarak bir ilköğretim okulunda görev yapıyor. Önce GrupCK kurucuları içerisinde yer aldı sonra Fenerlist İstanbul Üniversitesi temsilciliğinde bulundu. Birkaç arkadaşla beraber İSTFEB adı altında İstanbul Üniversitesi Fenerbahçeliler Birliği’ni de kurdu. Maçlardan bir hafta önce ve maç günü toplantılar yapıp organizasyonları belirliyorlardı ve bunun için maddi ve manevi bütün güçlerini seferber ediyorlardı. Üniversite yıllarının sonuna doğru bu maddi ve manevi güç sarfetmeyi aşırı bulması sebebiyle önce tribünden çekildi ve sonraları da kahvehane ortamlarında maç izlemeyi sevmediğinden maçları izlemekten de vazgeçti. Şu an kendi evinde maçları canlı izliyor ve ne kadar çabalasa da tamamiyle terkedemiyor. 

Fanatiklik nasıl bir duygu?

İnsan psikolojisinde var olan sevilen şey ile bir olma duygusunun yaşandığı durumdur. Tuttuğunuz takım ile bir olur, onunla hareket etmeye başlarsınız. Bir spor yazarının takımınıza yönelttiği eleştiri veya hakareti size gelmiş sayarsınız. Kazandığınız bir kupa sanki sizin ellerinizdedir. Bu yüzden sorun çıkma ihtimali çok ama çok yüksektir. Bu tür bir kabulleniş beraberinde bir çok aşırılıkları da getiriyor.

Futbol ve inanç konusunda neler düşünüyorsunuz? 

Maç öncesi ve sonrası dini inançların ön plana çıktığı durumlar olabiliyor. Artık internet forumlarda dua başlıkları bile açılabiliyor. Tabiki bu daha çok haksızlık yapıldığı düşünülen ve cezası gerekli mercilerce verilmeyen durumlarda ortaya çıkıyor. Şahsım adıma konuşacak olursam, benim de maç öncesi dualarım olurdu ama bir yandan da düşünürdüm bunun için de dua edilir mi diye. Şimdi ise aynı şekilde bir haksızlık olmadığı sürece sırf kazanmak için dua etmiyorum ama edenler de bolca var. 

Stadyumda, bu bağlamda hiç unutamadığınız bir hatıranız var mı? 

Bu konuda bir kaç şey anlatmak isterim. Fenerbahçe Şükrü Saraçoğlu Stadı`nda kendi bulunduğum dönemlerde koridorlarda namaz kılmaya çalışanları görür ve üzülürdüm. Bu kadar modern bir statta niye insanlarımız tozlu ve karma karışık bir koridorda namaz kılmak zorunda diye. Hatta bunu bir ara gündeme getirip stadımızda mescit yapılmasını istemiştik de, taraftarlarımız birbirine girmişti. Buranın İran olmadığını söyleyenler bile olmuştu. Yine İslam’ın zerrece ruhundan ve aksiyonundan habersizler, kazasını yaparsınız deyip ahkam kesmişlerdi. En çok unutamadığım ve hazmedemediğim hatıram budur. Bir de çok farklı bir hatıramı anlatmak isterim. O da stadımızda o zamanlar gördüğüm ve şu an hala var mı bilmediğim biri hakkında. Altında şalvarı, üstünde çubuklu Fenerbahçe forması ve başında takkesi. Sünnete uygun sakalı ve formasının arkasında “Şükrü Saraçoğlu İmamı” yazısı…Bunu ilk gördüğümde hangi duyguya kapılacağımı çözemedim. Hem nükteli bir durum hem de bana manen acı gelen bir durumdu. O kişi ile konuşma imkanım olmadı. Belki sohbet etsek bu işin sırrına mazhar olurduk. 

Futbol bir din gibi algılanıyor mu?

Futbolu bir mezhep gibi görenler var. Futbolu aşikar olarak din ile birebir eş tutan birine ben kendim bizzat rastlamadım lakin işin ruhuna bakarsak dini hayatın kişinin hayatına aksetmesi açısından neredeyse din ile eşdeğer etkilerinin görüldüğü taraftarları gördüm ve okudum. Kuran-ı Kerim’de kişinin kendi heva ve hevesini ilah edinmekten bahseder ya, işte tam burada futbol buraya çok güzel yerleşebilir bazıları açısından. Hayata bakış, ona yön veriş ve sonunu düşünüş açısından Allah dışında her ne varsa, bu o kişinin kendi ilahı oluyorsa, futbol da taraftarlar farkında olmadan bu kıstasa giriyor. Tüm bunlar genellemelerden ziyade yer yer görülenlerdir.


Galatasaray`a Gönlümüzü Vermişiz Yetmez mi?

Muhammed Çintaş 22 yaşında. Koyu bir Galatasaraylı. Futbolla içli dışlı olması babası vesilesi ile oldu. Babası zamanının iyi bir futbolcusuydu ve ondan özenerek futbola ilgi ve alakası arttı. Zamanla maçlara gitmeye başladı. Şu an tam bir Galatasaray sevdalısı. 

Futbol senin için ne anlama geliyor? 

Futbol benim için deşarj olma demek. Evden formamı giyip stadın önüne kadar gittiğimde, maça girdiğimde, o coşkulu kalabalığın hep bir ağızdan cimbom sevdasını dile getirdiğine şahit olduğumda, adeta binlerce insan tek yürek olduğunu gördüğümde anlatamayacağım kadar etkileniyorum. Bu çok büyük bir tutku. 

Futbolla yatmak, futbolla kalkmak nasıl bir duygu? 

Aslında bazen acıları bazen de güzellikleri oluyor tabiî ki ama en güzeli de Galatasaray`la beraber olmanın, onu desteklemenin duygusu tarife gelmeyen bir mutluluk. Bunun için de biz gayet mutluyuz. Çünkü cimbomluyuz. 

Ölümüne Galatasaraylıyım vs denir. Doğru mu bu? Sen öyle misin? 

Aslında bu soru birçok kişiye sorulduğunda, benim gibi fanatikler sonuna kadar der. Bense yaşamak varken, Galatasaray`ımı doya doya izlemek varken ölmeye ne gerek var derim. 

Futbol için neler verirsin? 

Hiç unutmuyorum, bir gün cebimde sadece dönüş param kalmıştı. Maça girmek için hepsini oraya verdim. Bunlar tabiî ki maddi şeyler. Biz futbola, Galatasaray`a gönlümüzü vermişiz yetmez mi? 

Futbolsuz bir dünya nasıl olurdu? 

Futbolsuz dünya aslında normal olabilirdi ama hiçbir zaman Galatasaray`sız bir dünya düşünemiyorum. Çünkü Galatasaray takımdan öte bir şey.

Futbol maçında olsan, çok heycanlı geçiyor olsa, o sırada da namaz vakti çıkacak olsa, ne yapardın?

Güzel soru. Statta olsam oraya gazete sererim ve kılarım. Kafede izlemiş olsam zaten yakında bir camii vardır orda kılarım. Ama aslını sorarsanız harbi Galatasaraylı işi son noktaya bırakmaz öncesinde her şeyini halleder, hayata öyle başlar.


Süleyman Ragıp Yazıcılar'ın Yazısı.