Kısmet oldu, bir seneyi aşkın bir zamandır, kimsesiz bir Suriyeli aileyle kardeş olduk. GENÇ’ten birçok arkadaşımızın desteği ile kendilerine çeşitli yardımlar ulaştırmaya, madden ve manen yanlarında olmaya gayret ediyoruz. Onlarla tanıştıktan sonra çokça ağladık, içimiz parça parça oldu. Suriye’de ne olup bittiğini elbette biliyorduk, lakin beş sene harabe bodrumlarda hayata tutunmuş, açlığı, susuzluğu iliklerine kadar tatmış, neredeyse her anları ölümlerle, bombalarla, korkuyla ve acıyla geçmiş, büyük bir mücadele ve sabrın sonunda dinleri ve kızları uğrunda bu topraklara hicret etmiş olan bu aile vesilesiyle yanı başımızdaki dramın tarife sığmayacak hazin detaylarını ilk şahitlerden bizzat öğrendik. Öyle bir süreçti ki bu, bir yandan yüreğimiz yandı diğer yandan onlar için attığımız her adım yüreğimizi genişletti; bir yandan içimiz acıdı diğer yandan her ziyaretimizde içimizde merhamet büyüdü, kalbimiz genişledi. Yüzlerindeki tebessüm ömrümüze bereket olarak yayıldı, ne çok nimet içinde olduğumuzu idrak ettik, mazlumlara kardeş olmanın verdiği ilahi sevinçle mest olduk, şükürden aciz kaldık. Her ziyaretimizde bizlere minnetle bakan yüzlerine karşı “vallahi asıl sizler bizim için lütufsunuz, asıl sizler vesilesiyle biz bahtiyarız, sizinle olmak belki de hayatlarımızın en anlamlı hadisesidir” dedik kendilerine. Çünkü Allah’ın rızasının o mazlumların mutluluğunda, o gariplerin gönüllerindeki ufacık bir sevinçte olduğuna iman etmiştik ve bizlere bu fırsatı bahşeden Rabbimize hamd ediyorduk.

Sonra bu aileyle birlikte birçok konferansa katıldık. Savaşı, göçü, mülteciliği konuştuk, onlar anlattı, genç dostlarımız dinledi, duyduklarına inanamadılar, gözyaşları sel oldu. Kimi yerde “Gerçekten de Suriyeli mültecilerle ilgili bambaşka düşüncelerim vardı, bakışım tamamen değişti” diyenler çıktı, kimi yerde acı oydu içlerini, kalpleri dinlemeye dahi dayanamadı.

Konferanslardan birinde, genç bir hanımefendi “Türkiye keşke daha fazla imkan ayırsa bu konuya, devlet şöyle yapsa, sivil toplum böyle olsa vs.” şeklinde düşüncelerini dile getirdi ve kendisine katılıp katılmadığımı sordu. Şöyle dedim tebessümle: “Kıymetli kardeşim, tüm tekliflerin gayet güzel ve dediğin gibi olursa çok daha iyi olur. Lakin unutma ki bir gönle sahipsen eğer, Türkiye sensin. Gönüllülük önce bizim içimizde filizlenmeli, beş milyona yakın Suriyeli kardeşimiz ülkemizde şu an, ensar ve muhacir kardeşliği tarihte bir kere yaşanmış bitmiş değildir, bu bahttan nasiplenme sırası bizde. Haydi, ne olur sadece sivil toplum kuruluşlarına ya da devlete havale etmeyelim sorumluluklarımızı, zahmetli olanı tercih edelim, rahmete nail olalım. Tek bir kişi dahi olsa, şöyle candan bir şekilde ‘kardeşim’ diyebileceğimiz, paramparça hayatlarını gözlerimizdeki merhamet nuruyla aydınlatacağımız, sadece varlığımızı hissetmekle dahi ferahlayacak olan mazlumları bulalım, yakın ilişkilerle acılarına kardeş olalım. Ne olur biz harekete geçelim, mazileri kaybolan, gelecekleri mahvedilen ve şu anki mahzun hâlleriyle insanlığımıza ayna tutacak olan bu kıymetli emanetlerin kadrini bilelim. Zahiren onlar bize muhtaç gibi görünse de hakikatte biz onlara muhtacız, böyle bir vesileye tutunup insanlığın, kardeşliğin, faziletin yeşermesine gayret etmemiz tüm aleme hayat bahşedecek. Fert fert ensar olma şerefine ermenin derdinde, duasında, gayretinde olalım ne olur. Türkiye sensin güzel kardeşim, Türkiye benim.”

***

Bu sayımız, Suriyeli muhacirlere madden ve manen yardım niyetinde bulunanlar için hazırlandı. Neler yapabileceklerine dair çeşitli teklifleri derledik. Ramazan’ın güzelliğinin ve bereketinin üzerine dileriz Suriyeli kardeşlerimizin acılarında da kardeş oluruz, kalplerimize sağanak sağanak rahmet yağar...

Ramazan Bayramınızı şimdiden tebrik ederiz.

Temmuz sayımızda buluşmak üzere.


Süleyman Ragıp Yazıcılar'ın Yazısı.