Adamlık reçetesi ancak adamların önde ve el üstünde tutulduğu bir muhitte kıymetlidir. Himmeti sadece dünya olanların ve ciğeri beş para etmeyenlerin rol model gösterildiği muhitler reçete kaldırmaz. Adamlık derdine düşen, muhit derdine de düşmeli; adamlık derdini öne alanları bularak onlarla zihin ve gönül beraberliğini artırmalıdır.

Reçete hastaya yazılır. Adamlığa dair bir reçete ise herkese yazılmalıdır, çünkü adam olmak ihtiyacı son nefese kadar insanın peşini bırakmaz. Adam olmak ihtiyacı insan olmak ihtiyacıdır. Adam; özü sözü bir olan, herkese hakkını zamanında verendir. Adam olan, özünü temizlemenin derdine düştüğü için adam olmuştur. Öz temizlenmeden kimsenin hakkını hakkıyla veremeyiz. En başta bizi yaratan olmak üzere, kendimize gelinceye kadar herkesin ve her şeyin bizde hakkı vardır. Bunları fark etmek ve haklının hakkını vermek ancak adam olanın harcıdır. Adam, herkesin hakkını verdiği için hakkı verilmesi gereken bir irtifaa yükselmiştir. Hep hakkı gözettiği için haklı kalmayı başarmış, hep haklı kaldığı için de hakkın ve hakikatin adresi sayılmıştır.

Reçete talipliye yazılır. İstemeden kimseye bir şey öğretilemez. Hattı zatında reçete yazmak da kimsenin haddi değildir. Reçete zaten ortadadır, yapılacak bellidir. Mesele dozu ve zamanını ayarlamaktır. O da ancak ehline müracaatla olur. Ehli ise biraz nazlıdır. Naz, hem bu işin iddia götürmemesi, hem de kimin nerede nasıl durduğunu yüzde yüz tayin edememesi ile ilişkili olabilir. Olan söylemez, söyleyen zaten olmamıştır. Kaldı ki adam olmak isteyenler daha az ve daha nazlıdır. Bu işin derdine düşüp, nazlı ustayı bulup, tekeden süt çıkartırcasına istediğini alan kabiliyetli talip zaten adamın hasıdır. Hâsılı, adamlık neyin derdine düşüldüğü ile alakalı, bir himmet ve gayret seviyesidir ki oraya çıkanın aşağıyla işi pek kalmaz, meğerki ona “senin adamlığın aşağıdan tuttuğunu getirmektir” desinler.

Adamlık reçetesi herkese ve her zamana göre farklılık gösterebilir. Farklı adamlık seviyelerine göre farklı reçeteler de vardır. Ama bazı esaslar vardır ki ömür boyu adamlık reçetesinin başında kalır. Biz bu esaslara değineceğiz. Buna cüret edişimiz, adam olma derdinin en muhterem ve makbul dert olduğunu bildiğimizdendir. Adam gibi adamlara hasretin ve ihtiyacın her geçen gün daha da arttığı bir vasatta bu derdin izini sürenlere dair işbu kayıt hamiyet sahiplerine bir işaret, hamiyetin esas sahibine ise içli bir niyazdır.

Adamlık reçetesinin günlük, haftalık, aylık ve yıllık tatbik edilmesi gereken maddeleri vardır. Bu yazıda günlük ve haftalık maddelere değineceğiz. Aylık ve yıllık olanları, günlük ve haftalık maddeleri tatbik edenler zamanla kendileri de bulacaklardır, yeter ki taleplerinde samimi, işlerinde gayretli olsunlar. Maddelere geçmeden söylenmesi gereken bir husus da şudur ki adamlık binasının yükseldiği zemin iki temele dayanır. Bu iki temelden birincisi namazdır. Namazı olmayanın ne iddiası, ne eseri, ne de bir değeri olmaz.

Namaz meselesini halledemeyenin hiçbir meselesini hallettiğini söyleyemeyiz. Namaz dünyaya geliş gayemizin belki de ilk maddesidir. En Güzel İnsan son nefesini “namaz, namaz, namaz” diyerek vermiştir. Namazı düzgün olanın, adamlığının da düzgün olacağına dair bir ümidimiz olabilir. Ama namazı olmayanın adamlığına dair bahis açmaya bile kalkışamayız, çünkü Allah’ın hakkını vermeyenin başkasına vereceği hakkın bir kıymeti olmaz. Adamlık zemininin ikinci temeli okumaktır. Okumak bir hayat tarzıdır. İnsan farklı şekillerde bilgilenebilir, okumak bunların içerisinde fıtrata en uygun olanıdır, bu yüzden her şeye tercih edilmelidir. Adamlık okuyabilme kabiliyeti ile kaimdir. Okumak; işaretleri, şifreleri ve manayı çözmek demektir. Satırları okumak kadar sadırları okumayı da ihtiva eder. Adam kitaplar kadar kâinatı da okumayı başarandır. Ne okuyacağım sorusu bir adam için zait bir sorudur, çünkü her hâl ve kârda okumak, okumak, okumak mecburiyeti vardır. Bu bir yolculuktur; duran, yolu da kervanı da kaybeder. Okuyana yani durmayana kervan da bulunur, menzil de açılır. İmdi, bu iki temel üstünde yükselen bir zeminde işe yarayacak adamlık reçetesi nelerden oluşur, ona bakalım.

GÜNLÜK:

1. İki sayfa Kur’an-ı Kerim okumalıdır. Hem yüzünden, hem meali, hem de tefsiri ile yapılacak bu okuma Allah’ın üzerimizdeki hakkıdır. Bu hakkı ifa ile çıktığımız yol hikmet ve nasihatten nasibimizi aradığımız yoldur. İki veya üç öğün rızkımıza dikkat kesildiğimiz kadar bu iki sayfadan bize düşen manevi rızkın ne olduğuna da dikkat kesilmemiz gerekir. Bu şekilde başlayacağımız bir manevi beslenme kalbi hayatımızın inkişafı için ne semereler verir, tahmin bile edemeyiz.

2. İzahıyla bir hadis veya hadis bahsi okumalıdır. Bu da Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimizin üzerimizdeki hakkıdır. Hadis ya da sünneti anlamak Kur’an’ı anlamaktır. Hadis ve sünnet hayat tarzımızın nasıl olması gerektiğini öğretir, “sırrı tefrit” ile bize yolu açmış en hakikatli insanın muhabbetini içirir ve bizi Hakikat-ı Muhammediye ile buluşturur ki şu keşmekeş ve anaforda selim ve selamette kalmanın tek adresi Muhammedi hakikattir.

3. Günlük tutmalıdır. Zihnimizi sarsan ve yüreğimizi titreten her şey bu günlüğe yazılabilir. İçimize düşenin satıra düşmesi seyrimizi güzelleştirir, manadan azami istifadeyi sağlar, kelimelerimizi ve ifademizi tahkim eder. Düzenli tutulacak bir günlük içimizin ayarına yardımcı olur. Sözü güzel olanın özü güzeldir. Özü güzel olanın sözünü güzelleştirmemesi mesuliyettir. Din sözle gelmiştir, iddia sözledir ve sözün kuvvetindedir. Günlük tutmak, bizi kuvvetli söz sahibi yapacak bir temrindir.

HAFTALIK:

4. Adamlık kaygısını önde tutanlardan müteşekkil bir sohbet halkasına dâhil olmalıdır. Gönül imarı sohbet iledir. Sohbet Peygamber Efendimizin hiç terk etmediği, en mühim sünnetidir. Sohbet; Hakka verdiğimiz söze sadakatimizin bir göstergesi, ümmeti olduğumuz Peygamberimizin halkasına girmenin bir işareti, içimizdeki karanlık tarafa meydanı terk etmediğimizin bir delili, Müslümanlardan olduğumuzun ilanıdır.

5. İlmi yönü olan bir müzakere halkasına dâhil olmalıdır. Konferans, seminer, panel vb. zenginleştirici etkinlikler de bu nevidendir. Zihin, idrak ve tefekkürümüzün bir seviyeye erişmesi ilim erbabı ile hem-meclis olmaktan geçer. Söz söylemek, sözünü sağlam bir zemine oturtmak, fikrini savunmak, yeri geldiğinde adabıyla itiraz etmek, tenkit ahlakına sahip olmak böyle bir ilim halkasından murat edilen neticelerdir.


Mehmet Lütfi Arslan'ın Yazısı.