Abdullah Tutar

Geçtiğimiz Eylül ayında Üsküdar’da kurulan ve şimdiden bizi heyecanlandıran sosyal bilimler projesi İFTAM hakkında, projenin koordinatörü Mehmet Akif Karayel ile neler planladıklarını ve umduklarını konuştuk.

İnsan Fikir Toplum Araştırmaları Merkezi (İFTAM) geçtiğimiz aylarda Üsküdar’da çalışmalarına başladı. Her bakımdan heyecan verici bu projenin detaylarında neler var, biraz bahsedebilir misiniz?

İnsan Fikir Toplum Araştırmaları Merkezi, geçtiğimiz Eylül ayında, sosyal bilimler projesi olarak kuruldu. Sosyal bilimlerde okuyan ya da bu alana ilgi duyan üniversite öğrencilerine 4 yıllık kapsamlı bir eğitim veriliyor burada.

Bu kapsamlı eğitimde öğrenciler nelerle karşılaşıyorlar?

Ana programı şöyle özetleyebilirim: Öncelikle zorunlu derslerimiz var. Bunlar: İslam Akaidi, Temel Fıkıh Bilgisi, Düşünce Metodolojisi, Dinler Tarihi, Medeniyet Tarihi (1. sınıf), Kur’an’a Giriş: Temel Kavramlar-Ana Konular, Türkçe Dağarcık Dersleri, Felsefe, Psikoloji, Sosyoloji (2. sınıf), Fıkhu’s-Siyre, Siret-i Nebi, Siyaset Bilimi, Hukuk, Ekonomi (3. sınıf).

Bir de seçmeli derslerimiz var: Sistematik İslam Ansiklopedisi Okumaları-1: İslam Tarihi, Mantık, İslam Hukuku (1. sınıf), Sistematik İslam Ansiklopedisi Okumaları-2: İslam Düşünce Ekolleri, Avrupa Tarihi, Antropoloji, Kişilik Kuramları ve Anormal Psikoloji (2. sınıf), Sistematik İslam Ansiklopedisi Okumaları-3: İslam Düşünürleri, Hayatü’s-sahabe, Türkiye Cumhuriyeti Tarihi, Çağdaş İslam Düşüncesi (3. sınıf). 4. sınıfa gelen öğrenciler ise İFTAM İhtisas Derslerini alıyorlar.

Derslerin dışında, öğrenciler arasında branşlarına göre çalışma grupları oluşturuluyor. Her bir grupla üç yıl boyunca branş dersleri yapılarak öğrencilerin kendi alanlarına nüfuz etmesi sağlanıyor. Ayrıca her yıl 25 kitap okuması yaptırılıyor. Böylece üç yıl içinde ciddi mesafe kateden öğrenci, 4. yılda, ihtisaslaşmak istediği alt disiplinde bir yıl boyunca müstakil eğitim alıyor. İhtisas öğrencisinden bir ihtisas araştırması ve 1. sınıf öğrencilerinden oluşan bir çalışma grubunu yönetmesi bekleniyor.

Öğrencilerimizle çağdaş dünyayı daha iyi anlamak ve yorumlamak için bu konularda aylık kitap müzakereleri yapıyoruz. Bir de aylık konferanslarımız var. Mesela Abdurrahman Arslan teşrif etti ve “Modernite Nedir?” başlıklı bir konferans verdi. Harikaydı.

Son olarak, yılda iki defa düzenlediğimiz yatılı kamplardan bahsedebilirim. Kamplardaki eğitimler daha ziyade bazı kişisel becerileri kazanmaya yönelik. 

Gerçekten dolu dolu bir program. Siz anladığım kadarıyla eğitimi çok boyutlu tasavvur ediyorsunuz. Sadece ilahiyat ve sosyal bilimler eğitimi değil aynı zamanda, karakter gelişimi, dil ve sanat becerileri gibi pek çok farklı sahada donanım sahibi gençlerin yetişmesine olanak sağlıyorsunuz.

Evet, insan üzerine herkesin konuşabildiği, ama insanı yaratanın konuşturulmadığı; varlık üzerine herkesin söz söyleyebildiği, fakat varlığı var edene, varlığın sahibi olana söz hakkının verilmediği bir bilimsel paradigmaya mahkum edildik. Halbuki sosyal bilimler, maddenin değil, anlamın sahası içindedir.

Bu paradigma, düşüncelerinizi Hakim olanın hakim sözleriyle temellendirdiğinizde “hikmet severlik” kaydından düşüyor sizi. Bu nasıl bir hikmet sevgisi? Kendi adıma söylüyorum: Reddedi

Genç Müslüman dimağları bundan korumalıyız. Düşüncelerine virüs bulaşmakla kalmıyor, farkında bile olmadan zihinlerinin yazılımı değişiyor. Nasıl ki Resulullah’ın (sallallahu aleyhi ve sellem) Medine’ye hicret ettiğinde yaptığı ilk işlerden biri alternatif bir pazar kurmaktı; bizlerin de alternatif ilim ve fikir pazarları kurmamız gerekir. Bunu Sivil Toplum’da yapabiliriz, yapmalıyız.

Platon’un Devlet’inde bir pasaj vardır. Sokrates şöyle der: “Biz ne budalaymışız meğer!” Karşısındaki sorar: “Neden?” Sokrates cevap verir: “Bütün aradıklarımız burnumuzun dibindeymiş de meğer biz görmüyormuşuz!”

Evet, bütün aradıklarımız burnumuzun dibinde; yani Furkan-ı Hakim’de. Onda öyle bir nur vardır ki, o nur, onu okuyana birdenbire açılıverse, şüphe bile etmiyorum, o insan cinnet geçirir. O, “anlamın kesin bilgisi”dir. İnsani koordinatlardaki “hakikat” odur. İşaretler oradadır. Bu işaretleri bulmalı ve derinlikli çözümlemeler yapmalıyız. İnsan üzerine düşünen, İblis’in Adem’e ve zevcesine verdiği ilk vesveseye kayıtsız kalamaz. Tarih üzerine düşünen, Kabil’in, kardeşini nereye gömeceğini bir kargadan öğrenmesini görmezden gelemez. Daha nice örnekler verilebilir.

Elbette ki insanlığın düşünce mirasına gözlerimizi ve kulaklarımızı kapatamayız. Bilakis, evrensel bir perspektife sahip olmalıyız. Yani doğru söz, kim söylerse söylesin, nihayetinde doğru sözdür. Fakat epistemik hiyerarşiyi doğru belirlemek gerekir. Zaten aklın en önemli işi bu değil mi? Doğru ile yanlışı birbirinden ayırmak. Ama onun öncesinde, doğru ile yanlışı birbirinden ayıracak ölçütün bilgisine sahip olmak. Çünkü doğru düşünce, doğru bilgiye tabidir.


GENÇ'ın Yazısı.