Gezgin baktığını görmeli; hem bilgiyle bakmalı hem ruhuyla; canlıya, cansıza her şeye nazar edebilmeli. Kıymetini bilmeli gezebilmenin. Zamanını ve parasını israf etmeden çelebi olmalı.

İhtişamlı yeni binaların çekiciliğine kapılanlar unutsalar da geçmişi, Doğudan Batıya aradığım şehrin ruhudur. Ayakların yorgunluğu yetmez. Zihin de kıpırdamalı, yorulmalı.

İki kişilik bir yolculuktur gezi. Kimi zaman binalar tarihi anlatırken dinle. Evler kol kola girip halay çekerken seyret. Sokaklar yan yana gelip poz verirse fotoğraflarını çek. Yerel lokantada anlamasan da konuşulanlara kulak ver. Bir gün yaz boyu çıplakların kahrından bunalan Nice kumsalları seni de iki rekat namaza çağırırsa duraksama çıkart ayakkabılarını.

Tam yarım saat sürdü karar verebilmem. Dalgaların sesini dinleyip kıyıda oturdum. Bahar yürüyüşü yapanlara ufak tebessümler yolladım. Bu kadar mı korkutulmuşuz. Kim ne diyebilir ki iki rekât namaza! Yabancı filmlerde uçak kaçıran teröristler önce namaz kılıp sonra yolcuları öldürmeye başlıyordu; bu mu acaba korkumuzun arkasındaki sebep? Sonunda bir de baktım ki fırlatmışım ayakkabılarımı bir kenara dalgalara karşı namaz kılıyorum. Tüm gezinin ayrıntılarını anlatacağım anlatmasına da benim için Nice’in can alıcı noktası kumsallarıydı. Zaten Nice’e giden tüm turistler için de bu böyledir. Ama tamamen farklı icraatlar için…

Kesinlikle baharlarda gidilmesi gereken şehirlerden biri de Nice’tir. Yazın kalabalık, gürültülü ama renkli ortamın yerini ılıman sakin Akdeniz baharına terk ettiğinde şehrin ara sokaklarında dolaşıp kahvelere uğrayın. Moskova’daki St. Basil’s katedralinin kopyası sizi şaşırtmasın kesinlikle Rusya’da değilsiniz. Yayalara ayrılan sokaktaki pizzacılar İtalya’yı çağrıştırırken tüm dükkânlar buram buram Fransız modası kokmakta. Le Chateau olarak bilinen tepenin üzerindeki küçük parka çıkın. 11. yüzyıla ait kalıntılara rastlayacaksınız ama asıl baştan aşağı görebileceğiniz sahile verin dikkatinizi.

Kıyı boyunca dizilmiş otellerden en ünlüsü Negresco’dur.  Bir şehirde kalacak otel ayarlarken ilk yaptığım şehrin en meşhur otelinin adını ve adresini öğrenip ona yakın daha düşük yıldızlı otelden yer ayırtmaktır. Minicik Fransız balkonumda kahvemi yudumlarken Negresco’nun farklı mimari tarzda yapılmış kulesini ve denizin tüm mavi tonlarını görebiliyorum. Hem de çok daha ucuza.

Nice ufak bir şehir olmasına rağmen pek çok ünlü şehir ve ülkenin de komşusu. Monako ve İtalya bölgesine bir gün, Cannes ve St. Tropez bölgesine diğer bir gün gezi ayarlamanız yeterli olacaktır. Her türlü araba kiralamak mümkün. Monte Carlo’nun ruhuna uygun Ferrari kiralayanlardan olmadığımız için bir Mini Cooper’la Cannes’a doğru yola çıktık. Koltuğa yayılmanıza hiç gerek yok. Yol İstanbul’da yaşayanlar için çok kısa. Antibes tabelasını geçirmeyin ve yola Antibler üzerinden devam edin. Her dönemeçte farkı sürprizlerle karşılaşırken kimi zaman kol kola girmiş taş binaların, kimi zamanda denize eğilen çamların fotoğraflarını çekebilirsiniz. Kahveye çevrilmiş pek çok mahzenle karşılaşacaksınız. Yol kıyıdan kıvrıla kıvrıla sizi Cannes’a ulaştıracak.

Kumsalda kurulu kahveler masalarını kumlara oturtmuş sizi bekliyor. Egzotik deniz mahsullerinden oluşan tabağı ve sufleyi tadarken kumsalın ruhunu hissetmek için ayakkabılarınızı çıkarıp ayaklarınızın ince beyaz kumlarla buluşmalarına izin verin. Yavaş yavaş her lokmanın tadına vararak kumsalın keyfini sürün. Canınız alış veriş yapmak isterse plajın hemen arka sokağında tüm ünlü markaların dükkânlarını bulmak mümkün. Asıl keşfetmeniz gerekense adı sanı duyulmamış küçük butiklerin köşelerine saklanmış işlemeli sandaletler veya o yıl moda olmayan ama en sevdiğiniz renkteki ipek elbise olacak. Fransız Rivierası’nın sahilinden sıkılanlar eski bir balıkçı köyü olan Le Suquet’de tepeden limanı seyredip çam kokuları arasında yürüyebilirler. Servi ağaçları ve bağlarıyla meşhur St. Paul de Vence sınır köyünde vadiye karşı enfes bir şeyler içebilirler.

Gezgin baktığını görmeli; hem bilgiyle bakmalı hem ruhuyla; canlıya, cansıza her şeye nazar edebilmeli. Kıymetini bilmeli gezebilmenin. Zamanını ve parasını israf etmeden çelebi olmalı.

“Sen görmeyi bilmezsin/Bu nice gezmektir…”


Hande Berra'ın Yazısı.