Ahmet Kaya

İki insan bir araya geldiği zaman bir takım muhabbetten sonra, genellikle muhabbetin akışı dini bir alana doğru kayar. Bu süreç; farkındalıktan uzak bir şekilde gelişmektedir aslında. Çünkü dini hayatımıza öyle yerleştirmişiz ki bizimle bütünleşmiş hatta şöyle bir sözcükle de özetleyebiliriz "toplumsallaştırmışız”. Ne din bizden ne de biz dinden uzak kalabiliriz. Kalp ve beyne hükmeden bir dış güçten iç güce dönüşmüştür artık. Mahiyeti bellidir, gayesi bellidir.

O bir araya gelen kişiler e bir iki insan daha ekleniyor. Muhabbete düşkün bir toplum olduğumuz için bu zor olmuyor. Gel gelelim muhabbetin gittiği nokta tartışmalara dönüşüyor. Sen yanlış biliyorsun ben doğrusunu biliyorum...

Şimdi tartışılan konuya bir bakalım.

Tanrı mı demeliyiz, Allah mı demeliyiz? Fark nedir?

Öncelikle şunu bilmemiz gerekiyor tanrı genel bir isimdir. Allah ise daha özel olan tek olanı ifade eder. Tanrı kelimesinin geçmişine bakarsak; İslamiyet’ten önceki Türklerde tengri olarak isimlendiriyorlardı. Arap yarımadasında bulunan bedevi Arap kabileleri de yaygın dini inanışa göre küçük putlara ve büyük putlara Tanrılarımız diye bahsettiklerini biliyoruz. Biraz daha doğuya gidelim Hindistan, Çin, Japonya gibi büyük devletlere, ilahi dinler gelmeden önce kendi yaptıkları değişik figürlü cisimlere inanmış ve tanrı adıyla nitelendirmişlerdir. Bu örnekleri Afrika kıtasındaki yerlilere, Amerika kıtasındaki Kızılderililer olarak da çoğaltabiliriz. Konumuzu biraz daha açalım küçük ve büyük toplumların, her ikisinde de yaygın olarak kullanılan inanış sistemlerinden biriside faydalı olana inanma. Yani ısıtan güneşe, ışıtan ay ve yıldıza, gecenin yanında gündüze, doğaya tapınılmış. Çok garip gelecek tarlayı sürülen orak gibi araç gereçlere dahi tapılmış ve tanrı denilmiş. Bu gibi faydalı olan araç gereçlere zarar verenler idam gibi ağır yargılama yapılmaktaydı. İnsanlar bunların yanında korku veren gök gürültüsüne dahi tapınmaktaydı.

Tanrı bir nesne değil bir süreçtir.

Tanrı aramanın bir ürünüdür. İnsanlık her dönem aklını bir gayya kuyusuna atmış. Realistler, septikler gibi düşünce akımları çıkarak isimlere takılıp, insanı; inanmaktan uzak tutmak için çok uğraş verdiler. Aslında sürecin o kadar karmaşık olmadığı ortadaydı. Allah dendiği an ise bütün kainatta isimleriyle ortada olan mutlak bir zat olduğu anlaşılıyor. Bazen kendimize soruyoruz niyet önemli değil mi? Biz bizi yaratan mabud-u mutlak olan halikımızı, yaratıcımızı bilmeyecek miyiz? Tabi ki niyet önemli ama tanrı kelimesi her türlü tapınılan taş, toprak, hava, su, put gibi geniş kapsamlı olan tapınmayı ifade etmektedir.

Kur`an-ı Kerim`de geçen şu ayetler net tavrını ortaya koymaktadır.

Medyen halkına da kardeşleri Şuayb’ı peygamber gönderdik. O, şöyle dedi: “Ey kavmim! Allah’a kulluk edin. Sizin O’ndan başka hiçbir ilâhınız yoktur.( Hud 84)

Andolsun onlara: `Gökleri ve yeri kim yarattı?` diye sorsan, elbette `Allah` derler." (Zümer, 39/38),

Falem ennehu la ilahe ilallah: İyi bil ki Allah’tan başka ilah yoktur. Gerçek ilah sadece Allah’tır” (Muhammed: 19)

Cevapların kutsal kitaplarda olduğunu görebildiğimize göre, sürekli araştıralım, anlayalım ve anlatalım diyerek noktalamak istiyorum.


GENÇ'ın Yazısı.