Mine Taşdemir

Hepimiz bağlaç olarak tanırız onu… Ve çok da kafa yormayız üzerinde, nedir ne değildir diye. Hâlbuki önemi ve yeri büyüktür hayatımızda. Ayrılmaz ikilileri bir araya getiren odur, zıt kutupları bir araya getirenin de o olduğu gibi.

Katolik ve Ortodoks Hristiyanların inanç yönünden kaynaklanan tek farklarının “ve” bağlacından kaynaklandığını öğrenince, bir kez daha anladım bu bağlacın önemini.

Bir düşünelim, “ve” nin gözlerden ıradığını. Simit ve çay, çiğköfte ve ayran, kalem ve kağıt, âşık ve maşuk kelime gruplarının “ve” leri saklandığında ortaya çıkan tablo, tıpkı boyasız resim gibi değil mi?

Hikâyelerimiz, masallarımız, efsanelerimiz. Birçoğu durgunlaşırdı o olmasaydı. Leyla ve Mecnun, Mai ve Siyah, Babalar ve Oğullar, Suç ve Ceza…

O bağlaç olmadan yazılan, çizilen her şey yemek masasına konulmuş çiğ sebzeler gibi. Onun yer aldığı cümleler, yazılar ise tadı tuzu yerinde enfes yemekler gibi.

Hangisini tercih ederiz peki? Çiğ sebze yemeyi mi, nefis yemekler yemeyi mi? Nefis yemekleri seçeriz tabi ki, tıpkı “ve” ve benzeri bağlaçlarla kurulan cümleleri yeğlediğimiz gibi… Bunları düşününce iyi ki varsın “ve” diyesi geliyor insanın…

Küçük şeyler önem arz eder. Bazen fark edemediğimiz detaylar, bizi mutlu kılan asıldır aslında. Tıpkı küçüklüğümüzde bayramlarda topladığımız bir iki avuç şeker, annemizin bizi yolcu ederken yanağımıza kondurduğu buse, arkadaşımızın sabah çayı sıcaklığında bize gülümseyişi gibi…

Büyük insanların sahip olduğu bu duygu, çoğu zaman detayla kol kola gezer. Büyük insandan kast ettiğim de zengin, paralı insan değil. Aslında zengin insan; ama yüreği… Bize düşen ise, onların -mutluluk ve ayrıntılar- dostluğundan haberdar olmak…

Küçük şeyler büyük mutluluklara kapı aralıyorsa küçük de değildir aslında. Demek istediğim o ki: “Ve” bağlacı da küçük değil, içten bir tebessüm de…

Bütün bunlar bir tarafa, annemin akşamları beni okuldan almasını çok özledim.


GENÇ'ın Yazısı.