“Secret” adlı kitabı duymuşsunuzdur mutlaka. Eleştiren, aşağılayan, alaya alan çok oldu. Ben okumadım. Belgeselini izledim. En azından sunum üslubunu; doğrusu ben de gerçekten de dalga geçilmeye müstahak bulmuyor değilim. Ancak bu çalışmada ilginç bir şeyler de yok değil.

Hz. İsa (a.s.) bir gün tek başına, tenha bir yere çekilmek üzere; tekneyle yolculuğa çıkmış. Hz. İsa’nın (a.s.) hastaları iyileştirdiğini bilen ve durumu öğrenen halk da şehirlerden çıkıp, O’nun gideceği yere önceden akın etmiş. Hz. İsa (a.s.), tekneden inince büyük bir kalabalıkla karşılaşmış. Onlara acımış ve hasta olanlarını iyileştirmiş. Akşama doğru sahabeleri yanına gelip: “Burası ıssız bir yer” demişler. “Vakit de geç oldu”. Halkı salıverseniz de köylere gidip, kendilerine yiyecek alıverseler…” Hz. İsa (a.s.), sahabelerinin bu önerisine şu şekilde karşılık vermiş: “Gitmelerine gerek yok. Onlara siz yiyecek verin.” Sahabeleri: “Burada beş ekmekle iki balıktan başka bir şeyimiz yok” demişler. Hz. İsa (a.s.) “O halde onları buraya getirin” demiş. Halka; çayıra oturmalarını buyurduktan sonra, beş ekmekle iki balığı alıp, önce; verdiği nimetler için Allah’a şükretmiş, sonra; ekmekleri bölüp, sahabelerine vermiş. Onlar da halka dağıtmışlar. Bu yemekten yiyenlerin sayısı beş binden fazla olmasına rağmen oradaki herkes iyice yiyip, doymuş. Hatta rivayet odur ki; bu yemekten arta kalan parçalardan da on iki sepet dolusu artık toplanmış.

Bu hikâyeyi aktarmaktaki amacım: “Vay bee! Allah’ın işine bak: O kadarcık yemekle ne kadar kişiyi doyurdu. Hz. İsa (a.s.) da amma büyük peygambermiş haaa! (ki bu bizim hakkıyla anlamaktan aciz olduğumuz bir hakikattir)” filan dedirtmek değil. Mevzu bundan çok daha büyük. Hz. İsa (a.s.), nimetlerin nasıl artırılacağının sırrını vermiş burada.

Ben şimdi dikkatinizi çekmeden önce; Hz. İsa’nın (a.s.), yemekleri bölmeden hemen önce; verdiği nimetler için Allah’a şükrettiğini fark ettiniz mi bilmem. Tahminim; çoğunluk bunu; hikâyenin ufak bir ayrıntısı olarak gördüğü için, öylesine üstünkörü okudu geçti. Ne de olsa “beş ekmeğin, beş bin kişiye yetmesi” büyük(!) olaydı. Haber değeri vardı. Bugün olsa manşetlere otururdu… Değil mi? Bence değil.

Hikâyedeki “verdiği nimetler için Allah’a şükretti” kısmını atlayınca, geriye; özellikle biz Müslümanların duymaya pek alışkın olduğumuz, o “az yemek mucizevî bir şekilde çok kişiye yetti” anlatılarından biri kalıyor. Nitekim bu tarz mucizeler Peygamber Efendimiz’den (s.a.v.) de çokça sadır olmuştur. Oysa benim az önce İncil’den alıntıladığım bu anekdot; Allah’ın Kur’an’ı Kerim’de zikrettiği “Şükrederseniz (nimetlerinizi) artırırız” (İbrahim:7) ayetinin bir tecellisinden başkası değil.

“Secret” adlı kitabı duymuşsunuzdur mutlaka. Eleştiren, aşağılayan, alaya alan çok oldu. Ben okumadım. Belgeselini izledim. En azından sunum üslubunu; doğrusu ben de gerçekten de dalga geçilmeye müstahak bulmuyor değilim. Ancak bu çalışmada ilginç bir şeyler de yok değil. Müellifler “çekim yasası” dedikleri bir durumdan bahsediyorlar sürekli. Ve onun nasıl işlediğini anlatmaya çalışıyorlar. Buna göre: Ne düşünürsen onu kendine çekersin. Ama burada zamanlama önemli. Neye “sahip olduğunu” düşünürsen onu çekersin diyorlar. Gelecekte, sonra, birazdan değil; şimdi... Elde etmek istediğin şeyi düşün. Sanki hemen o an elindeymiş gibi sevin diyorlar. Böylece istediğini elde etmen kolaylaşacaktır.

Şükrü, yani elinde olana sevinip, onun kıymetini bilmeyi, şükredildiğinde nimetin nasıl artırıldığını teknik olarak çözmüşler aslında. Adına şükür değil de “secret” demişler sadece. Tabii böyle ilahi bir sır, gâvur elinde ticari metaya dönüştürülmeye çalışıldığı için Allah da niyetlerine göre sonuç vermiş elerine; kimse ciddiye almamış. Lakin gâvur söylüyor, istismar etmeye çalışıyor diye hakkı inkâr etmek ferasetli adama yakışmaz. Biz; çöpün içinden inciyi alır, siler, temizler; cebimize atarız. Size tavsiyem: Şükür meselesini biraz daha iyi anlamak isterseniz; bu çalışmaya bir göz atın.

Bu minvalde; şahsen tanıma şerefine nail olduğum bir Allah dostundan şu sözü çok işitmişimdir: “Basit düşün, basit olsun.” Keza; Hazreti Mevlana’nın şu sözünü anlayanın şükür meselesinde o gâvurların kitaplarına da ihtiyacı yoktur aslında: “Kardeşim sen düşünceden ibaretsin. / Geriye kalan et ve kemiksin. / Gül düşünürsün, gülistan olursun. / Diken düşünürsün, dikenlik olursun…”

Lakin anlayışlar çeşit çeşit. Lazım olan odur ki; anlatımlar da çeşit çeşit olsun…


Sinan Özgenç'ın Yazısı.