Ömer Öztürk / Genç Haber Merkezi

Daha bir gün evvel, telefonuma akşam üzeri reklâm mesajı yollayarak beni tâciz eden Alanya menşeli bir otel şirketini internette e-posta vasıtasıyla fırçaladıktan sonra, şu şekilde bir mesajla daha lütûflandırıldım: “Tebrikler! Değerli Müşterimiz (kimin müşterisiyim, anlayamadım?) dört büyük takımın taraftar formasından birini hediye olarak kazandınız. Hediye (Ne diye?) formanızı almak için çağrı bırakın (Olur, bir de kahve söyleyivereyim mi Paşam?).”

Lavantayı hayatımdan eksik etmemekle beraber avantadan hiç mi hiç hazzetmem.

Sonracığıma: Futbolun değil kendine, lâfına dahi tahammülüm yoktur. Parti tutmadığım gibi, takım da tutmam. Eskilerin deyimiyle, ben Ekmek sporu tutuyorum. Takım tutup da birilerinin ekmeğine yağ sürmektense, kendi ekmeğimi kazanmayı tercih ederim. Her girdiğim ortamda, futbol muhabbeti yapıldığını gördükçe ve bu hazin manzaranın giderek kesafet arz ettiğini müşâhade ettikçe, bendeniz de giderek daha çok eve kapanıyorum. Yakında kaplumbağa misali kabuğumdan çıkmaz hale geleceğim böyle giderse.

Şimdi, bu adamların ya da kadınların, her kim iseler, beni tanımadıkları besbelli. Tanısalar, zaten böyle bir mesaj yollamazlar.

Mesaj kaygılı, mesaj sever kardeşlerim! Zaten senelerdir süren yoğun gayretlerinizle memleketin yarıdan fazlasını futbolcu yapmaya muvaffak oldunuz. Hiç olmazsa, bizim gibi kendi âleminde son demlerini yaşayan, kelaynak kuşlarına elleşmeyin. Gölge etmeyin, başka ihsan istemez keratalar! Bana cep telefonumu sattırmayın. Ferrari’sini satan bilge otobüs duraklarında kahır tüketiyor, bin pişman zaten, bizi de pişman etmeyin.

Bunların türlü çeşitli nevileri de mevcut; amip misali, her geçen gün çoğalıyorlar. En sinirimi bozanlarından biri de kredi kartı işbirlikçi komitacıları. Hafta geçmez ki, “Kredi kartı borcunuz mu var? İntihar etmeyin, çaresi bizde” diye hatırımı sormasınlar. Az kaldı, yakında şehrin en görünen yerine Kredi kartı borcum yok! diye pano astırtacağım. Kredi kartı kullanmıyorum. Lafı bile bende alerji yapıyor. Zaten kendim kartlaşmışım, ayrıca kredi kartı istemez.

Anladık, bütün memleketi avm’leştirip bizleri akvaryum balıklarıyla soydaş kılacak, değişmeyene “hadi güle güle” yahut “hadi gel köyümüze geri dönelim” dedirteceksiniz amma yemezler. Yemezler çünkü artık köylüler de hazır gıda tüketiyorlar.

Şimdi buraya kadar tamam da sevgili okurlar. Asıl meselenin can damarına girmek lazım. Dikkat buyurulacak olursa, sistemin içine ne kadar dâhil olursak, bu tür mesajlar da o nispette artıyor. Şöyle bir düşündüm: bu tür mesajları son zamanlarda neden sık alıyorum? Birinci ihtimal: yazarlıktan parayı buldum ve birileri bunlara yetiştirdi? Yok, böyle bir şey yok. İkinci ihtimal: bana bir yerden miras kaldı yahut Mısır’da akrabalarım var ve bunlar da öğrendi. Hayır, o da olmadı. E, öyleyse ne oldu?

Hiçbir şey olmadı. Ama “hayranlarım(ız)ın” sayısı arttı. Hepimiz için, hazin bir gerçek ise maddeye dayalı hayat dostlukları da bitirdi. Şu telefondan ayda bir dost ulaşıyorsa, otuz tane de reklamcı ulaşıyor. Bir şeyler oluyor ama biz anlamıyoruz. Az zamanda anlarız gibime geliyor. 


GENÇ'ın Yazısı.