Salih Zeki Meriç

Ana rahminden bir firakla, bir terkle başlıyor hayatımız. Bize gülen, merhaba diyen en sevgililerimiz zaman geliyor bizi terk ediyor.

Yalnızlık: arkadaşıdır yaşlılığın. Yanlızlık; beraberliğin terk etmesidir bizi. Her nedense, her kimdense. Her uyumda bir zıddiyet, her insicamda bir tenakuz her muhabbette bir nefret, yuvarlak bir halkanın uçlarının vuslat ettiği yer gibidir. Tatlının acıya dönüştüğü ince bir nokta vardır.

Hangimiz hızla tükenen şu hayatımızda her gün azalan gençliğimizin yerini bir gün yaşlılığa tebdil edeceğini düşündük!

Hayatımız boyunca hatta dünyaya gelirken bile bir ‘’terk’’ le başlıyoruz bizim terk ettiğimiz ve bizim terk edildiğimiz bivefa bir hayata. Ana rahminden bir firakla, bir terkle başlıyor hayatımız. Bize gülen, merhaba diyen en sevgililerimiz zaman geliyor bizi terk ediyor. Ve firakın en acımasızını tadıyoruz.

‘’Biz ondan geldik yine ona döneceğiz’’ ilahi ifadesini, biz onun için terk ettik ve yine ona doğru terk edileceğiz… Diye algılasak acaba yanlış anlamış olur muyuz?

Hülyalarımızı süsleyen, dibi-sonu belirsiz engin bir hayaller âlemidir ilk çocukluğumuzu hesapsızca teslim ettiğimiz dünya. Ne kin, ne nefret, ne acı ve ne de keder. Hatta ne de terk’in bilinç aşaması… Hafızamızda bile mefhum olarak yoktur küçük dünyamızı incitecek bir kara leke. Dünya batmış neyimize. Hakikaten dünya batar mıydı? Kara lastiklerimizi kamyon yapıp keder hamalı olduğumuz o çocuk ruhumuzda. Kız çocuklarının kucağında minik bebeler olur, kendilerinin küçüklüğünden habersiz, biz ise yüksek dağlarda en yenilmez savaşçı edasıyla kurardık oyunlarımızı.

Hayat, oyundan oyuna terk edilişin en basit örneğidir.

***

Hayal kırıklığı karşılar aklımız bazı şeylere çalıştığı zaman. Kırık bir hayal ne kadar bir çocuğun işine yarayabilir ki. Belki kırık bir oyuncak teselli eder ama örselenmiş bir hayal en kanaatkâr bir çocuğu teselli edemez. Kırılmış bir oyuncak belki görünüşte işe yaramaz bir objedir ama çocuğun sırlarını paylaştığı bir parçasıdır tozpembe dünyasında. Hayal iyidir ama kırık hayal kırıktır işte. Bazen güneş doğmaz hayalimiz kırılır, bazen ay dede çıkmaz hayalimiz kırılır, bazen gökkuşağı çıkmaz yağmurdan sonra. Bütün renkler kaybolur sevinç defterimizden. Bir siyah olur, bir beyaz olur acının adı. Bazen beklediğimiz gelmez hayallerimiz kırılır, bazen ummadığımız başımıza gelir, bazen bazen olmaz işte.

Kelimeler yavaş yavaş ‘’anlam’’ la bütünleşir. Kafamızda bir kelime bir de onun anlamının kapladığı bir mekân vardır… Bir gün terk edecekleri yerde dururlar. Neyi yaşayacağız ve nasıl yaşayacağız en ufak bir ipucu bile yoktur fikrimizde.

Çocuk kabuğundan kısa süre denebilecek bir zamanda çıkarız. ‘’Çocuk’’ sadece resimlerden tebessüm eden bir portre olur bize. Yumurtasını kıran kuş uçmaya hazır, ağaç dalında patlayan tomurcuk çiçeğe hazır, gökte bulutların gözleri dolmuş ağlamaya hazırdır. Çocuk, çekip alır kendini aynanın karşısından; aynalar da terk eder zamanı gelince endamı ve o güzelliği. Gözleri zeytin tanesi, saçları siyah ve kâküllerini rüzgâr savurmuş. O resim de terk etmiştir bizi. Sadece bir hatıradır terk edeceği zamanı bekleyen ve izbe köşelerde terkedilmiş olarak duran edasıyla.

Bir gün gelir delikanlı hisleri kapalar vücudumuzun her yanını. Hislerin en delisi. Duyguların en tehlikelisi. Her şeyi zamanında yaşamakatan daha güzel bir şey var mı? Her meyve mevsiminde tatlıdır. Kışın kar yağar: tatlıdır. Yazın güneş yakar: incitmez. Sabah horoz öter: rahatsız etmez. Terk’in de zamanı gelince yaşanır işte. Terk, terk zamanında dokunmaz insana.

Bir terkle başladık ya hayatımıza. Bir taraftan vuslat bir taraftan firak. İkisi de bizi bırakmayan ve bırakmayacak berrak gerçekler.

Saçlarımız siyahı terk eder. Beyaz muştudur aslında… Paklıktır. Ama habercisidir terk-i diyarın. Tel tel, çizgi çizgi ömrümüzün bir yanını alır götürür. Kalanların terk ettiği bir mekâna yaklaştırır bizi.

Anne olur, baba oluruz. Ellerimizde koklayıp büyüttüğümüz çiçekler misali yavrularımız bir an gelir bir yıldız gibi kayıverir parmaklarımızın arasından. Nasıl engel olabilirsin ki bu terke. Kaderin kaza haline buğulu gözlerle bakmaktan başka ne çare vardır. Evlad-u iyal de bir bir terk eder bizi.

Yaşlıların dönüp dolaşıp ilk başladıkları noktaya geldikleri, onların çocuk kadar duygusal ve en narin bir gül kadar kırılgan ve alabildiğine nazenin olmalarından anlaşılmıyor mu? En çokta insan yaşlandığı zaman terki yaşıyor. Bir yığın terk, kucak dolusu terk. Çocukluğa bakar: terk, gençlik yılları: çoktan terk, en güçlü olduğu yıllar: yine terk. Anne: terk, baba: terk, eş: terk, evlat: terk. İstikbal: terk, geçmiş: terk.

Yaşlanmak elde olmayan bir güzellik aslında. En sonunda fani hayattan baki olana terki yaşar insan çünkü. Yüz akı ile terkleri yaşamak ne büyük bir bahtiyarlıktır. Bazen ansızın gelen ilahi karar hayatımızın hangi döneminde olursak olalım bizi alır götürür.

O zaman terk ederiz yaşlılığa ulaşmadan.

Terk-i dünya ederiz, bizi bekleyen yaşlılığın yalnızlığına terk edilmeden.

Bizi terk edecek olan her şeyi terk ederiz.


GENÇ'ın Yazısı.