İbrahim Kaşgar

Penaltı atmak istemeyen futbolcular zamanından…

Büyükler anlatır böyle inanılmaz şeyleri. Eskiden yabancı bir takımdan 3 yedik mi, şöyle rahat bir nefes alıp futbolumuz ilerliyor umuduna kapılırdık, ta ki bir sonraki maçta 5 yiyene kadar. Rivayet olunur ki, Almanya ile oynadığımız bir milli maçta (ki o zaman için Almanya gibi bir takımla skoru maçın 80. dakikasına değin 0-0 taşımak büyük bir başarıdır) hakem penaltı noktasını gösterir. Fakat nedense hiçbir oyuncumuz topu alıp beyaz noktaya dikmez. Herkes orta sahaya çekilir. Rakip takım oyuncuları şaşkındır. Bizim futbolculardan biri çıkıp penaltı atmak istememektedir. Hakemin telkiniyle kaptan Cemil Turan topu alır, penaltı noktasına diker. Gerilir, gerilir, geriliiir… Topa bir vurur top kaleciden döner, aynı şiddetle topa bir daha asılır. Goool! Top ağlardadır.. Yaşım küçük, aklım ermez bir devirden bahsediyorum. Futbolun ta içimize işlemesi o devirden mi bilemem. Konuşmaya başlayan bebeğe ilk olarak ‘Allah’ dedirtmek isterken neden ilk adımında hemen bir top hediye edilir. Bu çelişkiden de bahsetmeyeceğim? Futbolun aklını karıştıracağız.

Nerede Tanjular, Rıdvanlar, Hamiler, Metin-Ali-Feyyazlar…

Futbolun insanların hayatına etkisi arttıkça, oynanan futbolun kalitesi düştü. Bunu ben değil büyükler söylüyor. Dedim ya aklım ermez, yaşım küçük bir devirden bahsediyorum. Şeytan Rıdvan’ın yediği tekmeler, Tanju’nun ceza sahasına girdiği vakit kaleciyi avlaması, Metin-Ali-Feyyaz (bazı maçlarda sıralamanın değiştiği görülür) ezbere oyunu anlatılır durur. Nerede eski Ramazanlar sorusunun türlü versiyonlarından biri futbol içindir.

Stadyumlar büyüdü, futbol endüstrisi gelişti, fakat kalite düşüyor, benden duymuş olmayın ama bu durum büyüklerin sinirini acayip bozuyor. İçlerinde her daim yaşattıkları topa vurma arzusu, başkana kızma, futbolcuya tokat atma, rakip seyirciye küfür yağdırma gibi fazlalıkları (!) çıkarırsak, bir eksik kalıyor. Ama ne?

Dünya Kupası’nda balına…

Kazandınız gibi çekilmeyen yorumlar üzerinden konuşursak, o dönem Avrupa’da Galatasaray’ın büyük başarılara imza atması 7-10 yaş arası çocuklarda bu takım taraftarlığını artırdı. Diğer takımlar komik karşılandı. Türkler balına 3. oldu dendi. Arka planda ise başka şeyler oluyordu. Seyircinin stadyumlara rağbeti arttı.. Yeni stadyumlar yapıldı. Eksik olan şey görülür gibiydi. Başarının ardından başlayan düşüş herkesi hayal kırıklığına uğrattı. Ün yapan futbolcular eski takımlarını bıraktı. Büyük paralarla transfer edilen futbolcular fıs çıktı.

Şimdi neler oluyor?

Gibi bir soru sorulunca hönk diye kalmamak elde değil. Gündüz İngiltere, İspanya, Almanya ve İtalya maçlarını ulusal kanallar yayınlıyor. Süper lig maçları Cuma günü başlayıp üç gün sürüyor. Salı ve çarşamba günleri Şampiyonlar Ligi maçları var. Perşembe UEFA kupası maçları. Yine geldik cumaya. Bütün hafta futbol konuşuluyor. Beni kınayabilirsiniz. Ben de vaktim olduğunda bu maçları izlerim. Ama sabah dükkanı açan esnaf gibi öğleye kadar bir önceki gece oynan maçın, öğleden sonra da akşamki maç hakkındaki yorumlarla geçirmem. Bunların delisi çok. Futbolcunun boyu, kilosu, yaşı vs. ezbere bilen elemanlar var. Geçenlerde büyükannem, futbol hakkında büyük malumatlar verdiğini sanan küçük kuzenime şöyle dedi: Say bakalım bana oradan peygamberlerin ismini ??

Şeytan Rıdvan at yarışı reklamlarında oynar. Futbol topunu bıçaklayan tipler, izlenen zevkli bir maç sonrası hemen bir halı saha maçı ayarlamaya kalkan arkadaşlar, hayatının her anını bir topu depikleyecek (Çok basit. Çoraplar iç içe sokulur. Boyut önemli değildir. Varsa bir don lastiği ile sıkılaştırılır. Maça hazırdır.) üzere kuran sevgili dostlar… Deliriyor muyuz ne?


GENÇ'ın Yazısı.