Sami Akbıyık ve Emtah Tabak siyasi gündem meselelerini konu edinen birer yazı yazmışlar. Köşemizi dikkatle takip edenler bilirler ki biz siyaseti, sosyal konuları sanattan edebiyattan ayrı görmüyoruz. Lale devri edebiyatı yapmak diye tabir edilen güller, çiçekler, böcekler edebiyatı yapmacıklığından hazzetmiyoruz. Sanatın, edebiyatın insanın sorumluluk bilincinin diriliğine can katan bir yanı olduğunun bilincindeyiz.

Fakat ülke gündemiyle ilişkimiz sınırlanmış bakış açılarıyla olmamalı. Ufku geniş yaklaşımlara açılmak zorundayız. Bir Ahmet Davutoğlu’nun yazdıklarından, Atasoy Müftüoğlu’nun kavramlarından, Nuri Pakdil’in bakış genişliğinden, Aliya İzzetbegoviç’in, Abdulkerim Süruş’un siyasi entelektüel gündemlerinden haberdar olmak durumundayız. Sınırları sınırlandırlımış coğrafya yaklaşımları ile ancak Ali Şeriati’nin İnsanın Dört Zindanı kitabında bahsettiği coğrafya zindanına tıkılmış oluruz da ruhumuz bile duymaz.

Evet, kesinlikle sanat edebiyatı çiçek böcek edebiyatı zannetmemek gerek. Sulu göz romantizm zannetmemek gerek. Editörümüzün bolca bahsettiği kaygı sahibi, derdi olan insanlardan olmak gerek. Emrah’a çok iş düşüyor. Daha okuyacak çok kitap var. Zararlı, haram gölgelere sığınanlar olmaktan kurtulup Kur’an’ın gölgesine sığınmak lazım.

Kelimeyi polatlandırmalı!

Merve Oğuzalp şiir yazmış. Merve’ye Cumali Ünaldı Hasannebioğlu’nun şiirlerini okumasını öneriyorum. Cumali Ünaldı’nın şiirleri şiirde kelimeleri polatlandırmak nasıl olurmuş görme imkanı sunar diye umuyorum.

Tuba Kara dergide şiir yayınlanmalı diyor. Açıkçası ben Genç dergisinde şiirden yana değilim. Hayır, elbette şiiri seviyorum ama şiir diyebileceğimiz şiirlerin çıkmasından yanayım. Onlar da sanat edebiyat dergilerinde yayınlanmalı bence. Şiiri edebiyat dergilerinden izlemeliyiz. Sonra bir çok “kötü şairi” şair zannetmeye başlıyoruz. Tuba dergimizdeki Hakan Albayrak söyleşisini çok sevmiş ve çok istifade etmiş. Buna sevindim. Yeni ufuklar açmış Albayrak Tuba’ya.

Fatma Berna Pak’a şiirde Mustafa İslamoğlu’nun şiirlerini önerebilirim. İslamoğlu sadece yazılar yazmıyor iyi şiir de yazıyor. Son yıllarda şiir yazamadığını söylese de…

Tuba Ayan’ın cümleleri akıcı. Deneme okumasını öneririz. Denemede bulabilirse Ali Göçer’in, Turan Koç’un, Ebubekir Eroğlu’nun denemelerini okuması iyi olacaktır.

Öyküde artış var!

Feride Fatma Kurucan “Bir şey” isimli hikayesini göndermiş. Dili rahat, okurken takılmıyorsunuz. Biraz daha öznel ifadelere yer verilse daha iyi olacak gibi. Hece Öykü dergisini takip etmenizi öneririm. Rasim Özdenören öyküsü sizin tarzınızda çok iyi örnekler vermiş bir öyküdür. Özdenören’in öyküleri okumaktan ciddi bir tat alacağınızı hissediyorum. Ömer Faruk Dönmez, Abdullah Harmancı ve Cihan Aktaş’ın öykülerini ise öznelliği güçlü ifade edebilmenin örneklerini görebilmeniz için öneriyorum. Yeni öykülerinizi bekliyorum.

Rana Marcella Özenç iki öykü göndermiş. Rana’nın da öykü gündemini takip etmesinde fayda var. Öykülerinden yazmayı sevdiği anlaşılıyor. Benzetmeler kullanmada başarılı diyebilirim. Öykü kahramanını biraz daha canlı, güçlü verme imkanını araştırması gerekiyor.

Yeni öykülerini bekliyoruz.

Öykü kişisi yazarın kölesi midir? 

Mahmut Sami Yılmaz Ufuktan Umutlar Doğar öyküsünde etkileyici bir rüya anlatmış. Öyküsüne verdiği ismin daha çok bir fikri yazı başlığı havası taşıdığını, bir öykü için pek tercih edilmemesi gereken bir başlık olduğunun söylemeliyim. Öyküde kahramanın ağzından verilen değerlendirme cümleleri de daha ustaca, daha yerinde ifadelerle kullanılsa iyi olurdu şüphesiz. Söylemek istediğim şeyi Mustafa Kutlu öyküsünde ciddi bir şekilde görmek mümkün. Kahramanına hiç yakışmayacak yada fazla gelecek bir cümle söyletmez neredeyse sayın Kutlu. Bunu yaparken yazar kendi düşünce ve inanışlarını söyletmeye kalkmaz, o öykü kişisinin durumuna, inanışına hangi sözler uygun düşüyorsa onları kullanır Mustafa Kutlu. Bu mesela Cihan Aktaş’ın Boşluk öyküsünde de tam olarak böyledir. İyi bir öykü nasıl yazılır diyen okuyucu arkadaşlar bu öyküyü Suya Düşen Dantel kitabından bulup dikkatlice okusunlar. Ciddi ciddi incelesinler. Öykü kişisinin psikolojisine uyacak şekilde çok başarılı ah vah edinme, sayıklanma hissi veren bir leitmotif gibi dikkatli yapılan tekrarlar, vurgular. Şunu da söylemeliyim ki öykücüler sadece kendilerini yazmazlar. Yazdıkları onların başlarından geçen şeyler değildir. İyi bir öykücü olmanın yolu bunun farkında olmaktan geçiyor. Öykü kurmak diye bir şey vardır ve kolay ulaşılan bir nokta değildir. Genel öykü heveslileri bundan ilerisine geçemezler. Elbette öykü yazarı yaşadıklarını hiç yazmaz, yazmamalı anlamına gelmiyor cümlelerim. Belki de en iyi böyle yazıyor öykücü kendisini: Başkalarını iyi anlatarak…

ÖSS’ye kitap okuyarak hazırlanmak!

Nilay Bozdemir bir denemesini göndermiş. Yeni denemelerini bekliyoruz. Üslubumuzu daha da rahatlatmak iyi olacak. ÖSS’ye gireceğini de eklemiş. İnşallah iyi geçmiştir sınavı. ÖSS demişken bir anlayışa da değinmek istiyorum. Nihal’i de bu anlayışa kapılmadığı için tebrik ediyorum. Lise son sınıf öğrencilerinde çok sık görülen bir anlayış: “Ben üniversiteye hazırlanıyorum, okuma yazma işleri ile uğraşamam!” Bu anlayışa kapılan bir arkadaşımıza aslında söyleyecek çok söz yoktur. Mazeret üretme hastalığının, “yerim dar” diyen gelin zihniyetinin bir yansıması aslında bu, fakat yanlış, hatalı, bütünü görmekten aciz bir yaklaşım bu.

Şunu iddia edebilirim ki, okuma yazma işleri ile meşgul olmak insanı ÖSS başarısından alıkoymaz aksine daha da güçlü kılar. Ama okumaya niyeti olmayanlar, liselerde zorla kitap okuma zulmüne maruz kaldığı için kitap okumaktan sıkılanlar bu mazerete sarılırlar. Benim bu sene ÖSS’m var, seneye inşallah.

Ve o “seneye” bir türlü gelmez, gelme bilmez.

ÖSS’ye hazırlananların kitap okumaya ayırdıkları zamanı artırmaları gerektiğine inanıyorum. Hatta dershanelere hafta için etüde gitmek yerine yaşadığı şehir uygunsa panel, söyleşi gibi etkinliklere katılmalarının daha faydalı olacağına inanıyorum.

Bunların Sözelcilere, eşit ağırlıkçılara değil sayısalcıya da, fizikçiye de kimyacıya da ciddi getirileri olacağını iddia ediyorum. Sizin bir Fatih Andı konuşması dinlemeniz kimya sorusu çözmenize olumlu etki eder, bir cumartesi akşamı Üstad Sezai Karakoç’u dinlemeniz fizik sorusunu diğerlerinden daha hızlı yapmanızı sağlar, net olarak bunu iddia ediyorum.

Havva Oğuz da deneme gönderen okurlarımızdan. Kelimelere taşıdıkları anlamların çok ötesinde anlamlar yükleyerek kullanmak her zaman başarılı anlatımı getirmeyebiliyor. Kimi zaman sonra sizi tekdüzeliğe, bir şey söylemek isterken söyleyememe durumuna düşürüyor böyle kullanımlar. Arif Ay’ın Gece Yazıları’nı okumasını öneririm Havva’ya. Ve Ali Ayçil’in denemelerini ve başka denemeler. Okudukça denemenin içine girme imkanımız artar.

Kalem kalemiz!

Murat Küçükçifci Kaleminin Kalesi olduğunu ifade eden bir şiirini göndermiş. Kalemini kale olarak görmek yazarlıkta doğru bir yolda olmak demektir. Yeldeğirmenlerine savaş açmaktır adeta. Küçükçiftçi yeni ürünlerini göndermeli bize. Şiir gündemini nasıl takip ettiğini de bizimle paylaşırsa memnun olurum.

Halil Atik kardeşim, iki yazı göndermişsin ama okunmuyordu, harfler bozuk gelmiş. Yine de bir kısmını inceledim, üslubunu nasıl bulabilirim diye tavsiye istiyorsun. Bunu gel Üstad Sezai Karakoç’tan okuyalım derim. Üstadın Edebiyat Yazıları kitabını okumanı öneririm.

Elif Nur Can, Nurbanu Hanım ve Ahmet Erik birer şiirlerini göndermiş. Okurlarımızın günümüz şiirini, klasik şiirimizi, eğer dili varsa İngiliz şiirini biraz kapsamlı bir şekilde incelemesinde fayda var. Şiirin sesle yakaladığı imkanları görmek için bu gerekli.

Ali Nacar Maraş’ta yaşıyor, şairler diyarında. Ve oradaki yerel gazetelerden birinde sanat sayfası hazırlıyormuş. Şiirinde bir yapı ve ses gördüm. Klasik gibi görünse de içinde bir şey taşıyor şiiri. Şiirini buraya da alıntılıyor, yeni şiirlerini bekliyorum.

SIKINTI

Ali Nacar

Su çekilir kurur bataklık

Milden bir çatlama sarar her yanı

Çıtırdar yapraklar, kökte ıslaklık

Sararma mevsimde sapmaz zamanı

Su sığalır siner sıcaklık

Terden bir buğulanma yutar sabahı

Güneş sarımtrak gün aydınlık

Akşamlar geceye atar siyahı

Su biter başlar çoraklık

Kumdan bir gülümseme tutar toprağı

Denizler kararır gökyüzü bulanık

Bulutlar şen, yağmurlar alaşağı


Asım Gültekin'ın Yazısı.