Ayşe Gündüz

Huzursuzluklarımızı sorgulamalıyız… Kökenine, sebebine doğru yolculuğa çıkmalıyız.. Allah’tan uzaklaşmış her insan huzursuzluk batağında boğulmaya mahkumdur.

Yıllar önce, bıraktığım üniversitenin ilk yılında, zorlu bir sınav çıkışıydı… Zihnim bulanıktı ama rahatlamış bir şekilde çıkmıştım.. Kendime ilk geldiğimde yakın arkadaşımın nerede olduğuna baktım. Sınavı nasıl geçmiş bi sorayım diye. Üstelik zor günler geçiriyordu, yanından pek ayrılmamaya çalışıyordum. Gözlerim onu aradı çevrede, ama bulamadım. Neyse birazdan gelir diye  beklerken başka bir arkadaş “Sibel nerede?” diye sordu.. Gören var mı diye bikaç kişiye daha sorduk ve herkes görmediğini söyledi..  Biz de şüphelenip aramaya başladık. Lavaboya girdiğimde karşılaştığım manzara kanımı dondurdu. Bir köşeye kıvrılmış,  kolları kan içindeydi. Ne yapacağımı şaşırdım. Hemen koşup kendinde mi diye baktım . Yüzüme donuk donuk bakmıştı ama cevap  vermemişti… O sırada diğer arkadaş geldi. Allah’tan sadece jilet atmış, intihar etmeye kalkışmamış. Kolları sıra sıra yara  içindeydi… Biraz toparlanmasını sağladık, kimseye gözükmeden sardık, dışarı çıkardık… Ben merakla ve ürpertiyle sordum: “Nedenyaptın bunu?“

Verdiği cevap daha ürkütücüydü “bedenim acı çekerken ruhumun acısını hissetmiyorum.”

Nasıl bir ruh hâliydi bu? Ne dehşet verici bir durum… Çok düşündüğüm, her şeyden kaçmak istediğim günlerden bir gün olmuştu.. Daha sonra anlayacaktım ki:

Ruh, asıl yurdunu arar her zaman.. Tattığı anlık zevkler ve fani sevgiler, ruhundaki o sonsuz arayışı dindiremez. Ruhu doymaz. Gönlü   bunalır. İçi sıkılır. Ruh, ebedi aşkı tatmak için yaratılmıştır. Ruh, yükselmek için yaratılmıştır.. İnsan, Allah’ın tecellilerini seyretmesi  için halife olarak yaratılmıştır… “Haberiniz olsun; kalpler yalnızca Allah’ın zikriyle mutmain olur ” (Rad Suresi, 28) ayetinden de  anlaşılacağı üzere kalp her durumda Allah ile beraberken mutmainneye doğru yol alabilir.

Ruhumuz açlığının ve boşluğunun ilk sinyallerini can sıkıntısı olarak dışa vurur. İçim daralıyor, içim sıkılıyor demişizdir hepimiz  bazen… Her “canım sıkılıyor” dediğimizde oyalanacak bir şeyler aradık.Sinemaya gitmek istedik, internete sarıldık, gezmek, dolaşmak, eğlenmek istedik... Çocukların oyuncaklarıyla oynamaları gibi oyalandık sadece… Bunlar olmamalı değil elbette. Meşru  sınırlar dahilinde insanın eğlenmesi de gezip tozması da güzel şeyler… Biz, yaptığımız işlere Allah’ı katamadık… Bizi yönlendiren hayatımızın amacıdır. Ya amaçsızca dolandık. Ya da en büyük hayallerimiz; kariyer sahibi olmak, zengin olmak, evlenmek vs. oldu.

İnsan halife olarak yaratıldığını unutuyor ve kendisini basitleştiriyor çoğu zaman… “Kendinizi gerçekleştirin” sözünü anlıyor da, halife olmasının ne demek olduğunu anlayamıyor… “Kalpler yalnız Allah’ın zikri ile mutmain olur” ayetinde anlatılmak istenen ne ki? “Zikir,  ötedekini anmak değil, kendindeki Hakk’a ait özellikleri ortaya çıkarmaktır. Beyinde tekrar edilen kelimenin manâsı istikâmetinde, beyin kapasitesini arttırır.” Zikir, Allah’la beraber olmaktır. Zikir, belki de İslam’ın tümüdür…

Huzursuzluklarımızı sorgulamalıyız… Kökenine, sebebine doğru yolculuğa çıkmalıyız.. Allah’tan uzaklaşmış her insan huzursuzluk  batağında boğulmaya mahkumdur. Yaptığınız her şeyin içine anlam katarak, Rabbinizi katarak ruhunuzu yükseltin.. Ruh, gerilemeyi bırakın, aynı yerde durmayı bile kaldıramaz. Yapışır yakanıza… Ne demiş Peygamber Efendimiz “iki günü bir olan ziyandadır.” Hatta  ben bunu abartıp, her ânı bir olan ziyandadır bile diyebilirim. Huzursuzluklarınızı dinleyin.. Bakalım neler söylüyor…

Ve sıkıntı aslında büyük bir nimettir de. Kalbinizin tamamen ölmediğini gösterir.. Çünkü her kalp sıkılamaz da.. Her ne kadar  mutmain olması tercih edilse de, nice boşluklar, hatta günahlar arasında gayet rahat dolaşan insanlar da mevcut. Bunlar, ayette  geçen kararmış kalplere sahip olanlar olmalı….

Müslüman dediğin hüzünlüdür, huzursuz değil… Bu ayrıntı önemli… Ve hüznü gönlündedir, tebessümü yüzünde… Müminin derdi  vardır ama, derdi dermanı, derdi neşesidir de aynı zamanda.

Eğer ben sıkıntılarımı, huzursuzluklarımı sorgulamasaydım, üstlerine gitmeseydim, belki de hâlâ karanlıklardaydım. Bir arkadaşıma  tecrübelerimi anlatırken, bana, “Ben Kur’an okunan, Allah’ın anıldığı ortamlarda daha çok sıkılıyorum” demişti.. Nasıl bir duyguyla bilmiyorum, şöyle deyivermiştim: “Ruh böyle ortamlardan sıkılmaz, sen ruhunun sesini duyamaz olmuşsun. O, sana sahip olmak  isteyenin sıkıntısıdır.”

Ruhunuza kulak verin… Dilerim huzursuzluklarınız değil, huzurunuz yol gösterir hâle gelir. Gayret edin, sabredin, şükredin, seyredin…


GENÇ'ın Yazısı.