Ağustos 2014 Yazı Atölyesine Gelen En İyi Yazı

Yazı Hakkında Metin Karabaşoğlu`nun Yorumu: Kısa, ama meramını gayet güzel anlatan bir yazı kaleme almışsın. ‘Ayın Yazısı’ olmaya değer bir yazı olmuş bu haliyle. Umarım sabırla, düzenli şekilde okuyup yazarak kalemini çok daha iyi noktalara doğru ilerletirsin…

İlknur Birdişli

Antarktika’da bir gün…

Buz gibi soğuk, tüm penguenleri korkutmuştu. Baba penguenler annesiz yavrularının soğukta donmaması için bir araya toplanma kararı almışlar, ve büyük bir çember oluşturmuşlardı. Henüz daha kuluçka döneminde olan küçük yavrularını korumak onlar için o kadar da kolay değildi. Çemberin dışında kalan penguenler soğuğa daha çok maruz kaldıkları için, iç taraftaki penguenlerle sürekli bir değişim halindelerdi. Bu; dayanışmaydı. Onlar için sen ben yoktu, biz vardı. Hepsi birbirini düşünüyor ve çemberin dışına geçme sırası gelen penguen hiç bekletmeden o dondurucu soğuğu sırtlamak üzere yerine geçiyordu. Yumurta içindeki yavru penguenlerin rahatları yerindeydi. Babalarının karın kıvrımları arasına saklanmış, annelerinin yolunu gözlüyorlardı. Ortamlarıysa gayet sıcaktı.

Baba penguenler aylarca aç ve hareketsiz bir şekilde bekliyorlardı. Vücut ağırlıkları dört ayın sonunda yarıya düşüyor ve bu dört ay boyunca hiçbir şey yemedikleri için yavrularını vücutlarındaki sütümsü bir madde ile besliyorlardı. Bu, umuttu.

Baba penguen anne penguenin gelmeyeceğine, yavrusunun öleceğine kendini inandırsa, hiç umut taşımasa, bekler miydi aylarca? Katlanır mıydı o kadar zorluğa? Nasılsa ölüp gidecekti yavrusu…

Baba penguenler bu kadar ağır şartlar altında onları beklerken, anne penguenler de boş durmuyordu. Mayıs ayından yaklaşık Eylül ayına kadar kilometrelerce yol alıyor, yavrularını doyurmak için kursaklarında yiyecek depoluyorlardı. Bu, fedakarlıktı.

Döndüklerinde eşlerini seslerinden tanıyıp yanlarına gidiyor, yavrularını teslim alıyor, baba penguenlere karınlarını doyurmaları için fırsat tanıyorlardı. Karnını doyuran baba penguen tekrar dişisinin yanına gidiyor, yavrusunu ayak parmaklarıyla kavrayarak, ayaklarına doğru yuvarlayıp tekrar devralıyordu. Bu düzen yavru büyüyene kadar böyle devam ediyordu. Herkes yapması gerekeni biliyor ve itirazsız uyguluyordu. İşte bu da; uyumdu.

ŞÜPHESİZ UYUM, DAYANIŞMA VE FEDAKARLIK OLMADAN MUTLULUK; MUTLULUK VE UMUT OLMADAN DA HAYAT OLMAZDI…


Metin Karabaşoğlu'ın Yazısı.