Osmanlı’nın yaşanıp bitmiş beş devresi olduğunu düşünüyoruz. Halen altıncı devredeyiz. Ama bu da bitecek. Yeni başlayacak olan sadece bizim değil herkesin nefesini tutup beklediği Osmanlı 7.0’dır. Dünyanın beklediği adalet ve merhamet medeniyetini yeniden hayata geçirecek Osmanlı 7.0, deli tasavvurundaki siyasetçilerin, veli ufkundaki gönül ehli ile ahenkli bir işbirliği sonucu ortaya çıkacaktır.

1.0, 2.0 şeklindeki adlandırmalar, bilişim programları ya da yazılımlarındaki güncellemeleri ve iyileştirmeleri ifade ediyor. Herhangi bir ihtiyaca cevap olsun diye üretilen bir program artık yetmediğinde ya da yeni ihtiyaçlar ortaya çıktığında bir sonraki sürüm devreye giriyor. Aslında zamanın da böyle bir mahiyeti var; değişip duruyor. Her zamanın bir ruhu var. İnsan da, temel bazı özellikleri hariç, zamanının çocuğu olarak dünyaya geliyor. Her nesil bu anlamda yeni bir sürüm gibi; bir önceki neslin ihtiyaçları ve imkânlarından farklı bir mahiyete sahip olabiliyor. Bizim neden, o veya şu zamanda değil de bu zamanda geldiğimiz sorusunun imtihanımızla ne kadar yakından ilişkisi varsa, o veya bu insanlar değil de içinde yaşadığımız insanlarla beraber oluşumuzun da özel bir anlamı var. Bu yazı, içinden geldiğimiz medeniyetin farklı safhalarını ya da nesiller arası imkân ve ihtiyaç farklarını anlamaya çalışan bir sınıflandırma ortaya koyuyor. Sürümler arası farklılıklardan istifade ile yapmaya çalıştığımız bu sınıflandırma sözümüzün erişmesini istediğimiz kulaklarla ilişkilidir, başkaca bir niyetimiz yoktur.

Osmanlı’dan öncesi yok muydu? İslam ile buluşmuş bir milletin kaderinin, dininin kaderi ile baş başa gittiği zaman aslında Osmanlı’dan önce Selçuklular ile başlamıştır. Bu devre bir olgunlaşma devresidir. Doğudan Moğol, Batıdan Haçlı istilası ile çok zor günler yaşayan Anadolu toprakları ve bu toprakların farklı unsurları, Mevlana, Yunus ve Kılıçaslan’ların himmet ve gayretleri ile İslam’ın toprakları ve insanları haline gelmiştir. Sözü acı ve ağır olan bu ilk devrenin bağrından Osmanlı’yı çıkaracak bir mayalanma dönemi olduğuna işaret edip geçelim.

Osmanlı’nın yaşanıp bitmiş beş devresi olduğunu düşünüyoruz. Halen altıncı devredeyiz. Ama bu da bitecek. Tıpkı yitip giden insanlar gibi içinde yaşadığımız şu devre de sona erecek. Yeni başlayacak olan sadece bizim değil bütün dünyanın nefesini tutup beklediği Osmanlı 7.0’dır. Bunun ne olduğunu anlamak için önceki safhaları kısa ve ayırt edici çizgileri ile göstermeye çalışalım.

Osmanlı 1.0: Deli ile Veli’nin İnsicamı

Osmanlı 1.0; “deli” ile “veli”nin ahenkli insicamı ile ortaya çıkmış bir yapıydı. Deli; Kara Osman’dı, Veli; Şeyh Edebalı. Genç, delişmen, avcılığı ve alıp başını gitmeyi çok seven, gözü pek bu Kayı evladı, nerede, niye ve nasıl durması gerektiğini bilen, Horasan’dan batıya fırlatılmış meşalelerden biri ile buluşunca ortaya Osmanlı çıktı. Deli’de, enerji, azim ve heyecan vardı; Veli’de ise firaset, hikmet ve uzak görüşlülük. Birbirlerine nerede ihtiyaç duyacaklarını bilen iki insan ve bu iki insandan yürüyen diğer deli ve veliler Fatih’e kadar Osmanlı’yı ideal ve örnek yapı olarak korumayı başardılar. Çelebi Mehmet’le sona eren aradaki fetret dönemi Veli’nin ve uyarılarının ihmal edildiği dönemdir.

Osmanlı 2.0: Sultan ile Âlim’in İttifakı

Osmanlı 2.0: Fatih’le başlayan bu dönemde Deli’nin yerini Sultan, Veli’nin yerini Alim almıştır. Artık, kelle koltukta düşman içine dalabilecek deliler, cemiyetin sık görülen bir karakter tipi değil, akıncı sınıfının en önünde yürüyen seçkin muharip kıtaya girebilecek azınlık bir zümredir. Başta, kendisini diyar-ı Rum kadar Roma’ya da varis gören bir sultan vardır. Onun yanı başında ise fıkhi ve kitabi yorumları ile öne çıkmış bir alim tipi… Akşemseddin, Horasan erenlerinin son temsilcilerindendir. Sonrakiler, âlimlikleri önde devletlülerdir. Şeyh Vefa gibiler kendi dergahlarında, kendilerine ait kıldıkları dünyalara çekilmişler, sultanı sultanlığı ile bırakırlarsa kendilerinin kendileri ile kalacaklarını düşünmüşlerdir. Öyle de olmuştur belki. Ama ne sultan artık deli tabiatlı ne de alim veli firasetlidir. Buradan başlayarak taa Abdülhamit’e kadar gidecek dönemde, adım adım inkıraz yaşanacak, emirlik heyecansızlığın ve ten rahatlığının, alimlik zahiri yorum ve irfandan mahrumiyetin kurbanı olacaktır.

Osmanlı 3.0: Deli ile Veli Padişah

Osmanlı 3.0: Abdülhamit, kendi adı ile anılmaya layık bir devrin muhteşem şahsiyetidir. Hem deli hem veli özellikleri taşır. Yıkılması mukadder bir devletin, ayakta kalması için siyaseten yapılabilecek her şeyi yapmakla kalmamış, bunda muvaffak da olmuştur. Bir neslin yetişmesine vesile olmuş, ancak bu nesil, “Zamanı insanlar arasında döndürür, dururuz” ayetinin muktezasınca Çanakkale gibi bir mahşer provasında bir çırpıda eriyip gitmiştir. Sanki ilk on ecdadının arasından beş yüz sene sonra sonraya kazara düşmüş gelmiş bir delinin, çağının ötesi manevralarında bir veli basiretinin pırıldadığı çok sonraları anlaşılacaktır. Abdülhamit, bir çınar yetiştiricisidir. Çınarının ne devasa bir mahiyetinin olduğunu belki yirminci yüzyıl ile yirmi birinci yüzyıl arasına dağılmış bizler bile göremeyeceğiz.

Osmanlı 4.0: Şerden Hayır Çıkar

Osmanlı 4.0: 1918 ile 1945 arası dönemdir. Aslında bu dönem Abdülhamit mirasının erken meyvesidir. Adı Türkiye Cumhuriyeti olacak yeni devlet, kurucularının değil Abdülhamit’in eseridir. Bir farkla ki çıkan eserin ana rengi inkâr politikalarıdır. İnkâr da olsa bu dönemin, nadasa alınmış topraklar ya da kara kışın altında baharını bekleyen tohumlar gibi bir bekleyiş, oluş ve eriş mevsimi olduğunu düşünebiliriz. Şunu da: Bu devrede ortaya konan politikaların birçoğu “şerden hayır çıkar” fehvasınca hayırlı dibacelere zemin olmuş olabilir; O bilir, biz bilmeyiz.

Osmanlı 5.0: Cılız Deli Şair Veli

Osmanlı 5.0: Milletin, ruh kökü ile buluşmaya yönelik ürkek adımlar attığı bir devredir. Bu devreye adına “sağ siyaset” diyeceğimiz bir refleks ana rengini vermiştir. Sağ siyaset, küresel biçimlendirmelerin rüzgârını arkasına alarak değerlerimizin içteki müstevlilerini tasfiye etme yolunda önemli merhale kat etmiştir. İmam-Hatip neslinin yetişme fırsatı bulduğu bu dönemde Kur’an ve Peygamber ile şerefi bulmuş bir millet kim olduğunu hatırlamaya başlamıştır. Deli örneğinin cılız aksiyonerlerinin yanında, veli örneğinin, sanat, şiir ve matbuatta boy gösteren yiğit temsilcileri vardır.

Osmanlı 6.0: İstiğnadan Azme

Osmanlı 6.0: Kim olduğunu hatırlama yolunda önemli mesafe kat etmiş bir milletin artık sağ siyasetle yetinemez hale geldiği dönemdir. Daha muhafazakâr, İslami tonların önde olduğu yeni bir siyaset ortaya çıkmıştır. Bu siyasetin aktörleri, yerel müstevliler kadar küresel müstevlilerle de mücadele etme cesaret ve mecalini göstermişlerdir. Birinci mecliste kendilerine hükümet kurma fırsatı verildiği halde menfi istiğna ile bundan içtinap eden ve bu yüzden yok sayılan bir kadronun çocukları, İmam-Hatip okulları ve Yüksek İslam Enstitüleri ile yeniden hayat bulmuşlardır. Kapısına kilit vurulmuş manevi fideliklerin toprağın bağrında yaptığı çalışmalar gerek siyaset, gerek eğitim ve gerek kültür-sanat alanında azim, kararlık ve sebatı ile temayüz etmiş bir nesil vücuda getirmiş, bu ise son tahlilde İslam’ın yurdu Anadolu’nun hayrına neticeler doğurmuştur.

Osmanlı 7.0: Aktif İyilik, Cazibedar Sabır ve İhsan

Osmanlı 7.0: Henüz başlamayan ve fakat her an başlaması mukadder bu devrenin şu an önünde duruyoruz. Ümidimiz deli ile velinin yeniden sahne almasıdır. Deliden kastımız, Kara Osman misali, cesur ve gözü pek siyasetçilerdir. Veliden kastımız ise Edebalı misali, siyasetçinin cesaret ve müteşebbisliğini feraset ve basireti ile yönlendirebilecek, himmeti âlî maneviyat ehlidir. Dünyanın beklediği adalet ve merhamet medeniyetini yeniden hayata geçirecek Osmanlı 7.0, deli tasavvurundaki siyasetçilerin, veli ufkundaki gönül ehli ile ahenkli bir işbirliği sonucu ortaya çıkacaktır. Siyasetçilerinin cesur ve gözü pek olduğu bir toplumda bu hamle gücünü, feraset ve basiretle idare edecek müteşebbis velilere ihtiyaç vardır. İlkine ait beş kıta yedi iklime açık fatihlik ufku, ikincisine ait bunun ancak gönüllerin fethi ile mümkün olacağına dair merhamet ve fetanet ufku ne kadar çok kişi, topluluk ve bünyede makes bulursa yeni devre o kadar çabuk başlayacaktır. Yeni devrenin hâkim rengi, aktif iyilik, cazibedar sabır ve ihsandır. Aktif iyilik, dünyanın neresinde ve kime karşı olursa olsun zulmün karşısında durmak; cazibedar sabır, bu tavrı manevi bir lezzet hissi ile sürekli kılmaktır. Bu iki özellikle yola koyulanlar, hangi mevki ve alanda olursa olsunlar, eğer “ihsan kıvamı” ile hareket ederlerse parçaları bütünleyen Allah, güzel akıbeti de lütfedecektir. İhsan kıvamı; işini güzel yapmak (usul), Allah’ı görüyor gibi yapmak (niyet) ve en iyisini yapmak (azim ve çaba) şeklindeki üç boyutuyla muhtaç olduğumuz mananın sadrından fışkırmış bir açıklığa sahiptir. Bu kavramı iyi anlamamız ve muhsinlerden olmak için göstereceğimiz çaba Osmanlı 7.0’ın derunundaki kilidin anahtarıdır. Duamız, bu istikbalde bizlerin de hissesinin olmasıdır.


Mehmet Lütfi Arslan'ın Yazısı.