Hayata hep bir fırsat ve kazanç olarak bak. Burası bizim beşinci ve son mevsimimizin hasat edileceği yerdir. Burası, sermayemizdir. Ötede, burada gördüğümüz kadar göreceğiz. Burada görmek için ise sadece göz yetmez. Kalbiyle bakan, kalbiyle gören ve kalbiyle gösteren olmak gerekir.

ize hayatımızın beş mevsimi olduğu söylendi. İlk mevsim, elest bezmiydi. Orada Rabbimizle mülaki olduk. Hepimizin “Abdullah” olduğu bir meclis yaşadık. Tadı, yadı, neşvesi ruhumuzdadır. İkinci mevsim anne karnındaydı. Orası üçüncü hayata gelmek için bir menzil, ama aslında esas hayatın bu dünya hayatına kıyasla nasıl bir yer olduğunu anlama fırsatıydı. Dördüncü mevsimi kabrimizde yaşayacağız. Beşinci mevsim ise ebedi hayatımız olacak.

Halen üçüncü mevsimdeyiz. İlginçtir, onun da kendi içinde beş mevsimi var. Doğumumuzdan ilk hatırladığımız ana kadar bir mevsimdir. İkinci mevsim, kendimizi ilk hatırladığımız zamanla başlar. Bu kimisi için üç yaşıdır, kimisi için beş veya altı. Üçüncü mevsim ise mükellefiyet çağımızdır. Kendi ipimizi elimize almamız gereken zaman o gün başlamıştır. Ya dördüncü mevsim? Bu ise sorumluluk sahibi olduğumuz ya da tabiri caizse başkalarının iplerini elimize aldığımız dönemdir. Beşinci mevsimin ne olduğunu söylemeye gerek var mı? Orada artık kabri bekler, emaneti hakkıyla vermenin yolunu gözleriz.

Kardeşim! Üçüncü mevsimin üçüncü devresini yaşıyorsun. İplerinin elinde olduğunu farz ediyoruz. Belki daha kendi maişetini kazanamıyor, kendi kararlarını bihakkın kendi iradenle alamıyorsun. Ama ömrün varsa hepsi olacak. Ve şu an bir an önce olsun diye yanıp tutuştuğun bu arzunun, aslında çok matah bir şey olmadığına da kani olacaksın. İnsanın kendi iradesi ile yürümesi, kendi kendisini değiştirmesi kadar zor bir şey var mıdır, bilmem. Bu acıdır ve fakat doğru ve düzgün kullanıldığında vicdanı en rahatlatan da şeydir. Hattı zatında imtihanın ve şu hayatın sırrı da bundadır. Kendin olmak, iradenle yol almak çok zor ve fakat çok mübarek bir seyirdir. Bizatihi kulluğun özüdür. Bizi bu kadar insan içerisinde biricik yaratan Rabbimiz, yolumuz ve yürüyüşümüzün de biricik olmasını arzuluyor. Bizim kadar özel, bizim kadar biricik yolu ve yöntemi bulmak, aslında dosdoğru yol içinde kendimize ait bir yol, tabir doğruysa yol içinde yol bulmaktır. Bu, Hz. Hüdayi’nin tabiri ile sırr-ı tefrid yani birey olma sırrıdır.

Gün gelecek, başkalarının iplerini ellerine alacaksın. Bu ailen olacak, iş yerindeki astların olacak, belki bir topluluk olacak, belki bir millet olacak. O zamana kadar yapman gerekenleri yaparsan, o gün geldiğinde vazifelerini hakkıyla ifa edebileceğini umabiliriz. Bu yazı şimdiden yapman gerekenleri sana hatırlatmak içindir. Uzun değil, kısa beş tavsiyem olacak. Umarız ki bunları alır, dener, yaşar ve gün geldiğinde başkalarına da yaşatırsın.

“Murad”sın, “Mürid” ol

Hepimiz, ilk mevsimde bizi karşısına alıp “Ben sizin Rabbiniz değil miyim” diyenin muradıyız. Hayat, muradı olduğumuzun müridi olmak içindir. Mürid, isteyen ve istediği için irade koyan demektir. Seni isteyeni sen de isteyecek misin? O seni istemiş, ruhundan bir nefha lutfeylemiş, insan yapmış, dünyaya göndermiş, var olmanın şerefini ve imtiyazını hissettirmiş, şimdi sıra sendedir. O’nu fark etmek, O’na kulluk etmek ve O’nun velisi olmak yolunda iradeni ve kalbini refikin yapabilecek misin? Şunun bunun isteğiyle ya da zoruyla değil, kendi iraden, isteğin ve hoşnutluğunla O’na doğru yol alabilecek misin? Murad olarak gönderildiğin şu dünyadan, O’na ve hakkındaki hükme mürid olarak koşabilecek misin? Eğer cevabın olumlu ise gönlünün ve iradenin nerede eğlendiğine dikkat et! Dikkat et ki onların yöneldiği yerdesin, dilinin söylediği yerde değil.

Derdinin uzmanı ol

Sana şimdiye kadar hep, “bir dert sahibi ol” dedik. Dert, hakkındaki muradı keşfetmek, ona uygun bir hayat yaşamak ve onu korumaktır. Yol, dert sahibi olmakla açılır ama yetmez. Derdi olan, onda derinleşmeli ve derdinin uzmanı olmalıdır, çünkü yol ancak derdinin uzmanı olmakla kat edilir. Derdinin uzmanı olmak, esas derdimizle doğrudan irtibatlı özel bir alanın uzmanı olmak demektir. Öğretmen adayı isen değerlerimizin modern eğitimle bulanmış zihinlere nasıl aktarılacağına, doktor adayı isen genlerimizi oyuncak yapanların fütursuzluğuna engel olmaya, bilişimci adayı isen kalplerin zamanın fitnesi olan teknolojiden nasıl salim kalacağına yoğunlaşmak gibi…

Bilgiyi değil bilgiliyi ara

Zamanımız bilgi çağıdır. Bu çağda en çok işittiğimiz söz, bilgiye erişimin bir tık ötemizde olduğudur. Bu safsatadır, buna sakın inanma. Kaliteli ve işe yarar bilgi, her kaliteli ve işe yarar şey gibi gizlidir, örtülüdür veya pahalıdır; maliyet, çaba ve irtibat ister. O yüzden asıl olan bilgiye erişim değil, bilgiliye erişimdir; sana bu insanları bulmanı ve seni talep etmelerini sağlamanı tavsiye ederim. Önemli olan bilgiye erişmek değil, bilgiyi kullanmaktır. Bu da ancak bilgiyi elinde tutana erişmekle mümkündür. Bilgili; bilgiyi nasıl, nerede ve ne zaman kullanacağını bilen insandır. Hz. Âdem’den bu yana değişmeyen şeylerden bir tanesi de usta-çırak ilişkisidir. Bir alanda uzmanlaşmak istiyorsan, ilk yapman gereken bilgi ya da beceri değil, bunu kendisinden elde edeceğin insan, usta ve mürebbi bulmaktır. Şu duayı günlük virdlerinin arasına katmanı öneririm: “Ya Rabbi! Bana yola beraber çıkacağım ehliyet ve emniyet sahibi bir usta nasip et ki onun delaleti ile sadece dünyamı değil ukbamı da kazanayım…”

Ne yap, et, yurtdışına çık

Öğrenci iken ne yapıp edip yurtdışına çıkmalı ve şu içinde yaşadığın mübarek vatanın dışarıdan nasıl pırıl pırıl parladığını bizzat görmelisin. Dünya seni bekliyor. Onun sahibi olmak, onun sınırlarını görmeden, onu tanımadan olmaz. Yeryüzünün mescit kılınması, sadece onun her tarafında namaz kılmamız gerektiğini göstermez. Bu, aynı zamanda onun her tarafının namaz kılınacak kadar temiz kılınması gerektiğini de gösterir. Arz, “benimdir” diyenindir ve ancak gittiğin, vardığın yer senindir. Bir havaalanı görmek bile ufkunu geliştirecek. Farklı ülkeler, farklı kültürler ve farklı insanlar görmek, Allah’ın ayetlerinin ve muradının vüs’ati hakkında sana bir fikir verecek. En önemlisi de senin ne yapıp etmen ve hangi suyun sakası olman gerektiği noktasındaki kanaatini vuzuha eriştirecek. Allah, sadece yaşadığın havalinin değil, Amerika, Avrupa, Afrika ve Asya’nın da Allah’ıdır. Ne yapıp edip yurt dışına çıkmaya çalış ve himmetinin küremiz kadar genişlemesi gerektiğini gör. Gördükten sonrası görünecek, merak etme!

Bir usta bul, çırağı ol

Hangi alanda olursan ol, hangi işi yaparsan yap, eğer kaliteli ve dürüst bir çıraksan, ustalık devrenin gelmesi 8 ya da 10 seneden fazla sürmeyecek. Usta olduğunda ise diğer tüm ustalar gibi birilerinin elinden tutmaya başlayacaksın. İşte o zaman elinden tuttuklarına yukarıdaki duanın adresi olarak yöneldiğini hiç aklından çıkarma. Onların sadece dünyalarını değil, ukbalarını da düşün. Ustalık, özünde bir yönetim işidir. 5 şeyi yöneteceksin: İnsan, zaman, mekân, kaynak ve ilişkiler. Yönetim, bir bilim olduğu kadar sanattır da… İçindeki potansiyeli harekete geçirmen için şimdi seni yönetenlere dikkat kesil, bu alanla ilgili okumalar yap ve gözlemlerini başkalarının tecrübeleriyle karşılaştır. Ama en önemlisi, modern bilimin atladığı bilim ve sanat dışındaki üçüncü boyuta odaklan ki o da değerlerdir. Her başarılı lider ya da yönetici değerleri sayesinde başarılı olmuştur. Bilim değişir, sanat az ya da çok verilir ama değerler her zaman öndedir, değişmez. İnsanlığın ilk gününden son gününe kadar esas belirleyici onlardır. Sadakat gibi, adalet gibi, hamiyet gibi, ahlak gibi değerlerin hep mümessili ve müdafii ol! Farkın varsa eğer, onlara yakınlığın ya da uzaklığınla ortaya çıkacak, bunu hiçbir zaman unutma!

Son olarak, hayatı sev! Hayata hep bir fırsat ve kazanç olarak bak. Burası bizim beşinci ve son mevsimimizin hasat edileceği yerdir. Burası, sermayemizdir. Ötede, burada gördüğümüz kadar göreceğiz. Burada görmek için ise sadece göz yetmez. Kalbiyle bakan, kalbiyle gören ve kalbiyle gösteren olmak gerekir. Bunun da bir usulü, adabı ve adresi vardır. Bunları ise ancak arayan bulur. Sana şimdilik böyle bir derdi, gönlünün en mutena yerinde filizlendirmek düşer. Gün gelir, o filiz büyür ve kalbinin kıvamına ermesi için gereken mürebbi de, muhit de gözünde ışır. Yolun açık, niyetin halis olsun güzel kardeşim…


Mehmet Lütfi Arslan'ın Yazısı.