Görünenden Görünmeyene: İbret
İbret, Arapça bir kelime. Kök anlamı olarak “görünenin bilgisinden hareketle görünmeyene ulaşmak” demek. Biraz üzerinde düşünecek olursak ibret insanın genelleme yetisinin adı ya da genelleme yetisiyle alınan bir şey. İnsan zihninin özelliklerinden biri de budur; gördüğü şeyleri genelleyerek dünyaya dair fikirler üretir.
Kur’an’ı Kerim’de “Şüphesiz bunda basiret sahipleri için bir ibret vardır” ya da “Ey akıl sahipleri! İbret alın” buyurulmaktadır. Basiret ve ibret kelimesinin aynı cümlede kullanılmasından anlıyoruz ki ibret görmekle ilgili. Ancak basiret sahipleri; yani görme yetisine sahip olanlar ibret alabiliyor. Hatta bu yüzden basiret “görme” deniyor; nazar “bakma” denmiyor.
İbret’in kök anlamı üzerine biraz daha tefekkür edecek olursak aslında ibret “bir hâlden başka bir hâle geçme”nin de adı. Hiç görenin hâliyle görmeyenin hâli bir olur mu? İnsan göremediğini görmeye başladığında elbette hâli de değişmekte, insan hâller arasında geçişkenlik göstermektedir.
İbret kelimesinden türeyen ilgi çekici bir başka kelime de tabir; yani rüyaları yorumlamak. Rüya tabircisi rüyaların görünen hâlinden görünmeyen hâline doğru nüfuz etmekte, insan zihninin görünmeyen hâle geçmesini sağlamaktadır. Tevil ile tabir arasındaki farkı not düşmekte de fayda var. Tabir tevile göre daha dar anlamlı. Tevil, hem rüya hem de başka şeylerin yorumu için kullanılırken tabir görünen üzerinden görünmeyeni yorumlamakta kullanılıyor.
Son olarak ibretin ders kelimesi ile ilişkisine de dikkat çekelim. Dikkat edersek ders kelimesi kaybolmuş ya da yok olmuş bir şeyin; yani göremediğimiz bir şeyin izini sürmekti. İbret de göremediğimiz bir şeyi görünür kılmak. Bu anlamda sanki iki kelime örtüşüyor. Şöyle bir sonuç da çıkarıyoruz kendimizce: İbret almak için dersimizi iyi çalışmamız gerekir.
Selim Tiryakiol'ın Yazısı.