Güzel Olacağım Derken Ucube Hâle Gelmemek Lazım!
Süleyman Ragıp Yazıcılar
Peygamber Efendimiz bir gün, “Kalbinde zerre kadar kibir bulunan kimse cennete giremez.” buyurmuştu.
Bu söz üzerine bir adam, “İnsan elbisesinin ve ayakkabısının güzel olmasından hoşlanır!” deyince Resûlullah (sav), “Şüphesiz ki Allah güzeldir, güzelliği sever. Kibir ise hakikati inkâr etmek ve insanları küçümsemektir.” açıklamasını ilave etmişti.
Hayatı ince ve güzel yaşamaya dair nasıl bir seviyede olduğumuzu gösteren şu hadise de son derece ibretliktir.
Peygamber Efendimiz yavrusu İbrahim’in vefatından sonra, cenaze işlemleri için kabrinin kenarındaydılar. Lâhitte bir açıklık görünce, mezar kazan kişiye orayı düzlemesi için biraz çamur verdiler ve şöyle buyurdular:
“‒Bunun ölüye ne zararı ne de faydası olur; lâkin (kabrin düz olması) dirinin gözünü aydın eder, onu mesrur ve memnun eder!”
Evet, Rabbimiz çok güzel ve bizler de güzelliği seven bir ümmetiz. Güzelin peşindeyiz, güzel söyleriz, güzel eyleriz, güzelledir işimiz, gül alırız gül satarız, gülü gül ile tartarız.
Medeniyetimiz baştan aşağı güzelliğin şiiridir adeta. Bu manada ne kadar şükretsek azdır çünkü Müslüman girdiği her yeri güzelleştiren kişidir, İslam güzelliğin diğer adıdır.
Güneşin doğuşu güzeldir, papatyanın açışı güzeldir, kelebeğin uçuşu güzeldir, yağmurun sesi güzeldir, sabahın aydınlığı güzeldir, dağların heybeti güzeldir, kuzuların salınışı güzeldir... İbretle ve hikmetle bakmasını bilen için yeryüzü bir güzellik cümbüşüdür.
İnsan ise güzeller güzelidir şu âlemde, imanla, ihlasla, takvayla süslendiğinde, ondan daha güzeli bulunamaz, melekleri dahi gıpta ettirecek bir fazilete erer, Rabbimizin mükerrem kulu olarak ömür sürer.
Evet, vazifemiz güzel olmaktır, güzel bir ömür sürmektir, güzel bir şekilde de cennete girmeye hak kazanmaktır.
Lakin bugün, güzelliğin algılanış biçimi değişmiş durumda, güzele olan bakışımız farklılaşmış, güzellikten anladığımız karmaşık hâle gelmiş vaziyette.
Özellikle gençler arasında, kendini sevmeme, kendini beğenmeme hâli yaygınlaşıyor. Aynalara küsenler bir tarafta, mutluluğu çıkmaz sokaklarda arayanlar diğer tarafta. Yürekler buruk, gönüller tatminsiz, birçok kimse elindeki nimetlerin farkında değil, kendini değersiz hissettiği bir çukurda yuvarlanıyor, palyatif çözümlerle günü kurtarmanın derdinde.
Hiç unutmuyorum, Anadolu’nun ücra bir köyünde, liseli öğrencilere konferans vermiştim, çıkışta gençlerden biri “hiç yaşamak istemiyorum” demişti. Kendisini değersiz hissediyormuş, dış görünüşünü de yeterli düzeyde yakışıklı bulmuyormuş. Çok üzülmüştüm bu hâline, uzunca sohbet etmiştik. Hasbihalin sonunda, o renkli gözlerini büyük paralar karşılığında satın almak istedim, “dünyaları versen vermem” dedi, fırsatı bulmuşken sözü gediğine koymak istedim: “İşte bak, dünyalardan daha değerli gözlere sahipsin ama hâlâ kendini değersiz hissediyorsun, hayata küsmüşsün, olacak iş mi?” Gülümsemişti bu sözüme, “haklısın hocam” diyebilmişti sessizce...
Bugün kendi vücuduyla kavgalı insanların sayısı giderek daha da artıyor. Neredeyse her köşe başında, “gelin estetik ameliyat yapalım da moraliniz düzelsin, hayata yeniden doğmak için bize uğrayın” anonsları yapılıyor gibi. Mesleğin ehil ve eminleri bir yana, istismarcılara gün doğmuş vaziyette, kendisiyle kavgalı birçok genç, güzelleşeceğim derken daha da ucube hâle gelebiliyor, saadet zannettikleri acı bir sefalete sürüklenebiliyor.
Bu sayımız, hem hakiki güzelliğin ipuçlarını sunuyor hem de gittikçe yaygınlaşan ve bir çeşit zorbalığa da dönen estetik ameliyatlar konusunda farkındalık meydana getirmek istiyor.
Allah bedenlerimize yani kalıplarımıza bakmıyor, kalplerimize nazar ediyor, sade yaşamanın güzelliğine erebilirsek, olduğumuz gibi kalabilirsek, kendimizi her hâlimizle sevebilirsek, nice güzellik hayatlarımızda kendiliğinden zuhur edecek.
Her manada güzel bir hayat dileğiyle.
Eylül ayında buluşmak üzere, muhabbetle...
Süleyman Ragıp Yazıcılar'ın Yazısı.