"İnsan sorumluluk alabiliyorsa özgür olur" der Nurettin Topçu. Birçoğumuzun aksini düşünmesine rağmen Nurettin Topçu, özgürlüğün sorumluluğa bağlı olduğunu ve ancak onun varlığı ile ortaya çıkabilecek bir hal olduğunu belirtmiş. Ne demek istiyor bu cümlelerde Nurettin Topçu? Özgür olduğumuz için sorumluluk almaz mıydık? Özgür düşünce adı altında ne yapmak istediğimize ya da istemediğimize karar vermek değil miydi mevzu? İşte yanıldığımız nokta da tam burası sanırım. Birbiri ile o kadar etkileşim halinde ki özgürlük ve sorumluluk, bu etkileşimin biçimini ve yönünü bulmak da zorlaşıyor haliyle. İlk olarak ne olduklarından değil de ne olmadıklarından bahsetmek herhalde bu kavramların neye işaret ettiğini anlamada yardımcı olacaktır.
Örneğin; özgürlük başı boşluk değildir. Özgürlük kavramı ile sembolleştirdiğimiz hali "modern" ve "çağdaş" zamanlar "gereğiyle" o kadar hafifletmişiz ki sanki başı boşluğu özgürlükmüş gibi algılıyoruz ilk etapta. Sanki özgür oldukça bir yükümlülüğümüz yokmuş gibi düşünüyoruz. Ancak özgürlük bununla karıştırılmamalı.
Özgürlük hadsizlik (sınırsızlık) de değildir. Bu çatı adı altında binlerce sapkınlığın gün yüzüne çıkarıldığına ve insanlara karşı saygısız davranışlar sergilendiğine çoğumuz şahit olmuşuzdur. Üstelik özgürlük adı altında, insanların bu söylemleri kabule zorlanmalarını da biliyoruz.
Dikkatimizi çekmeli, ne başı boşluk ne de hadsizlik hallerinde sorumluluğa rastlamıyoruz. Özgürüz ve bu yüzden yükümlülüğümüz yok gibi bir düşünce meydana çıkıveriyor dolayısıyla. Ancak işin aslı bu düşüncenin tam aksi. Bizler sorumluluk alabildiğimiz için özgürüz. Alabildiğimiz kısmına özellikle vurgu yapmak gerekiyor. Çünkü bir kabiliyetimiz, bir becerimiz var ise özgürüz. Üstlendiğimiz sorumluluğu layığı ile yerine getirdiğimizde özgürüz. O sorumluluğu BİZ alabiliyorsak özgürüz. Başkalarının bize sorumluluk yüklemesi yerine kendimiz tercih ediyorsak ve karar veriyorsak özgürüz. Yani başkalarına bağımlı değiliz. Bir yakınımızın "ders çalış" demesine de bağımlı değiliz, diğerinin "şu saatte eve gel" demesine, ve daha nicesine de bağımlı değiliz. Çünkü sorumluluk alabildiğimiz için ve bu sorumluluğu yerine getirebileceğimiz için bizler zaten bu söylenenleri kendi bilincimiz gereği yapacağız. Bir başkasının sorumluluklarımızı hatırlatma ya da ekstra sorumluluk yüklemesine ihtiyaç duymuyoruz. Bu cümleleri kendimize söyletmeyecek bilince sahibiz. Bu nedenledir ki sorumluluk alabilmeyi özgürlük olarak nitelendiriyoruz.
Sorumluluk ne değildir peki? Örneğin, görevler silsilesi değildir. Kişinin kendi gücüne göre yapmayı üstlendiği davranışlardır. Bir sözdür esasında; "Ben bu işin sorumluluğunu üstleniyorum" demek, teminat vermektir.
Sorumluluk, emir beklemek de değildir. Herhangi biri tarafından ne yapacağımızın söylenmesi sorumluluğa işaret etmez. Bu ancak iş paylaşımı, görev, yükümlülük olur diyelim. Sorumlulukta merkezde yer alan birey, kişinin kendisidir. Bir başkası değildir. Dolayısıyla sorumlulukta iki önemli unsur olarak gördüğüm, "teminat" ve "kendindenlik" sonucunda ortaya çıkan hâlin özgürlük olduğunu belirtebiliriz.
Özgürlük, sorumluluk üstlenme ile gelen hediyedir. Sorumluluk ekseninde bakmadığımız için özgürlüğe birçok karmaşanın ve kaosun yaşandığına şahitlik ediyoruz. Bir kişiye, yaptığının saygısızlık olduğunu söylediğimizde hiç almadık mı "Bu benim düşüncem, özgürüm." cevabını? Maalesef aldık. Bu nedenle özgürlüğü sorumluluktan ayırmamak gerekir. Bırakın özgürlük bir sonuç olsun, sorumluluğun bir sonucu… Ancak o zaman özgürlük diye adlandırdığımız o durumun faydasını görebiliriz diye düşünmeden edemiyorum.
Dolayısıyla özgürlük dediğimizde anlamamız gereken şey şu çerçevede şekilleniyor; bilinçli olmak, karar vermek, harekete geçmek. Her zaman harekete de geçemeyebiliriz. Bazı engeller çıkabilir karşımıza. Yani fiili olarak özgürlüğün gereklerini, sorumluluklarımızı icra edemeyebiliriz. Ancak unutmamalıyız ki; sorumluluk düşünsel alanda da, zihnimizde de sorumluluktur. Kendimize sorumlu olduğumuzda, herhangi bir şekildeeylem gerçekleştiremesek dahi kimsenin düşüncelerimizi değiştirmesine izin vermeyeceğimiz için aslında özgürlüğü sürdürüyoruz demektir. Bu noktada harikulade bir örnek, Bilal-i Habeşî. Üzerine taşlar konulduğunda, eli kolu bağlandığında esir miydi hür müydü? Cevabımız belli. O aldığı sorumluluğun, yani Müslümanlığın gereklerini düşünsel anlamda yerine getirmeye devam etti. Ve özgür bir birey nasıl olunur, bizlere gösterdi. Ne yazık ki günümüzde özgürlük söylemleriarasında oldukça yaygın gördüğümüz sloganlar ile verdiğimiz örnek arasında dağlar kadar uçurum var.
Uçurumu küçültebilmek, gerçekten özgür bireyler olabilmek umuduyla…
Gamze Çakır'ın Yazısı.