Bir Günlük Çanakkale Davası
Cantürk Genç / Genç Haber Merkezi / @canturkg
Her yıl Mart ayının on sekizinci günü ülkemizde bir hareketlilik baş gösterir. Okullarda şiirler, oratoryolar ve tiyatrolar; televizyon kanallarında belgeseller, özel haberler ve tartışma programları sahnelenir. Bir de üstüne sosyal medyada afili bir hashtag kondu mu değmeyin keyfimize, lakin yılın geri kalan 364 gününde ise bu bilincin zerresine rastlanamaz. Kolay unutma hastalığımız dakikasında nükseder.
Çanakkale Savaşı’nın nedenleri, tarihi önemi, sonuçları tarih derslerinde beyinlerimize kazınıyor. Savaşa dair hikâyeler, anılar belki de efsaneler ruhumuzu okşuyor fakat her zaman geri planda kalan çok önemli bir husus var; Çanakkale bilinci.
Çanakkale bilinci kavramını sadece yılın bir gününe sığdırmaya çalışıp, yalnız o gün hatırlamak ne kadar akla yatkındır orası büyük bir soru işareti. Dünyanın dört bir yanından Çanakkale’ye yığılan düşman kuvvetlerini, ölüme gittiklerini bile bile Çanakkale müdafaasına katılan gençlerin ruh dünyalarını anlamadan bu bilinci oturtmak ne mümkündür?
Daha kendi kişilikleri oturmamış, çocuk sayılabilecek yaştaki insanların hayallerini, umutlarını, geleceklerini hiçe sayıp ölüme koşmalarını hangi dünyevi fikirle yahut “–izm” ile açıklayabiliriz. Japonların Hiroşima kentini yerle bir eden atom bombasından çıkardığı dersle oluşturdukları bilince bakınca benim aklıma tek bir soru geliyor; Çanakkale kaç Hiroşima eder?
Günümüzde Çanakkale bilinci ne yazık ki önemi tamamen yitirmiş durumda. Gayet tabii, üstümüze düşen görev ülkemiz, inancımız için yaşamımızı feda etmek değildir, lakin bizim zamanımızın da kendine göre fedakârlıkları vardır. Bunlar okumak, düşünmek, çalışmak, fikir üretmek şeklinde sıralanabilir. 1915 yılında belki de çoğu bizden yaş olarak küçük fakat bilinç olarak yüksek olan insanlar görevlerini yaptı, şimdi sıra bizde.
Alışılageldiği üzere her 18 Mart tarihinde İstiklal şairi Mehmet Akif Ersoy’un “Çanakkale Şehitlerine” isimli eseri hep ön plana çıkar fakat Çanakkale bilinci için üstadın bir diğer şiiri daha uygun düşer kanaatindeyim.
Atiyi Karanlık Görerek Azmi Bırakmak
Âtiyi karanlık görerek azmi bırakmak...
Alçak bir ölüm varsa, emînim, budur ancak.
Dünyâda inanmam, hani görsem de gözümle.
İmânı olan kimse gebermez bu ölümle:
Ey dipdiri meyyit, `İki el bir baş içindir.`
Davransana... Eller de senin, baş da senindir!
His yok, hareket yok, acı yok... Leş mi kesildin?
Hayret veriyorsun bana... Sen böyle değildin.
Kurtulmaya azmin neye bilmem ki süreksiz?
Kendin mi senin, yoksa ümîdin mi yüreksiz?
Âtiyi karanlık görüvermekle apıştın?
Esbâbı elinden atarak ye`se yapıştın!
Karşında ziyâ yoksa, sağından, ya solundan
Tek bir ışık olsun buluver... Kalma yolundan.
Âlemde ziyâ kalmasa, halk etmelisin, halk!
Ey elleri böğründe yatan, şaşkın adam, kalk!
Herkes gibi dünyâda henüz hakk-i hayâtın
Varken, hani herkes gibi azminde sebâtın?
Ye`s öyle bataktır ki; düşersen boğulursun.
Ümîde sarıl sımsıkı, seyret ne olursun!
Azmiyle, ümidiyle yaşar hep yaşayanlar;
Me`yûs olanın rûhunu, vicdânını bağlar
Lânetleme bir ukde-i hâtır ki: çözülmez...
En korkulu câni gibi ye`sin yüzü gülmez!
Mâdâm ki alçaklığı bir, ye`s ile şirkin;
Mâdâm ki ondan daha mel`un daha çirkin
Bir seyyie yoktur sana; ey unsur- îman,
Nevmid olarak rahmet-i mev`ûd-u Hudâ`dan,
Hüsrâna rıza verme... Çalış... Azmi bırakma;
Kendin yanacaksan bile, evlâdını yakma!
Cantürk Genç'ın Yazısı.