Hz. Musa ve Hızır Aleyhisselam arasında geçen ilginç olaylar serisinin son halkası şu şekilde gerçekleşmiştir:

İkisi birlikte bir köy halkına varırlar, yiyecek isterler. Ancak köy halkı onları misafir etmekten kaçınır. Derken orada yıkılıp çökmek üzere bulunan bir duvarla karşılaşırlar. Hızır hemen duvarı doğrultur. Hz. Musa da “dileseydin buna karşı bir ücret alırdın” şeklinde bir yorumda bulunur.

Sonrasında Hızır Aleyhisselam “şimdi seninle benim aramın ayrılma vaktidir, sabredemediğin şeylerin iç yüzünü haber vereceğim” deyip yaşanan hadiselerin iç yüzünü açıklar ve duvarla ilgili şu cümleleri kurar:

“Duvara gelince, şehirde iki yetim çocuğun idi; altında da onlara ait bir hazine vardı; babaları ise salih bir kimse idi. Rabbin istedi ki, o iki çocuk güçlü çağlarına erişsinler ve Rabbinden bir rahmet olarak hazinelerini çıkarsınlar.”

Buradan ilhamla söylemek istediğimiz birkaç şey var:

Bu topraklar yüzyıllardır İslam’ın aşkla yaşandığı, Allah ve Resûl aşkının buram buram hissedildiği mekanlardır. Gözü yaşlı dervişlerin, iman aşkıyla dolu gazilerin, ölümü öldüren mücahidlerin, hikmet pınarı uluların nefesleri hissediliyor dört bir yanda. Asırlardır ecdadımızın “salih” amellerinin ziyası semamızda parlıyor. Yüz sene önce, şedid ve hazin bir imtihan olarak, dünyevileşmenin de tokadı sayabileceğimiz, büyük bir felaket yaşadı ümmetin önden giden atlıları. Allah’ın adını yüceltme yolunda emsalsiz bir medeniyetin kurucuları olan Osmanlılar, aynen o duvar gibi yıkılıp çökme tehlikesi geçirdi. Yedi düvel çullandı dedelerimizin üzerine, madde ve mananın, iman ve küfrün çetin savaşı yaşandı. İçimizdeki hainlere, zalimlere, mandacılara, mukaddesat düşmanlarına rağmen, Allah’ın bir lütfu olarak, ilahî inayet gördük, duvar tamamen yıkılıp çökmedi, Türkiye olarak ayakta kaldı.

Şairin “yürü hâlâ ne diye oyunda oynaştasın, Fatih’in İstanbul’u fethettiği yaştasın” dediği gibi, şimdi oyun oynaştan yüz çevirme, ceddimizin mirasını bütün azametiyle ortaya çıkarma zamanıdır. Horasan Erenlerinin, Alperenlerin, Fatihlerin, Yunusların, Mevlanaların, Hüdayilerin mirasına sahip çıkmak boynumuzun borcudur. Olgunluk çağına erişmeye doğru hızla ilerliyoruz, millet ve devlet olarak yeniden izzetli günler yaşıyoruz. Allah nasip ederse, ceddimizin salih niyetleri ve amelleri vesilesiyle bu toprakların hamuruna işlemiş olan “İslam, iman, infak, isâr, şecaat, tevekkül, teslimiyet, rıza, sabır, sevgi, adalet, merhamet, şefkat” gibi sonsuz hazinelerin yeniden inkişaf zamanıdır, zalimlerin kabusu, mazlumların ümidi olacak izzetli bir neslin daha da yükselme vaktidir.

Allah’tan güç kuvvet dileyelim ve bu toprakların gerçek hazineleri olan ölümsüz kıymetleri yeniden hayatımıza hayat kılalım. Kaybedecek tek bir ânımız dahi yok, oyunların kucağından hak ve hakikat ocağına, eşsiz hazinelerin izzet burcuna hicret vaktidir.

***

GENÇ 11. senesinde. İlk günkü aşk ve şevkimizi fazlasıyla koruyor, her sayımızı dolu dolu hazırlama gayretimizi aralıksız sürdürüyoruz. Türkiye’nin tüm gençlerine ulaşma gibi bir derdimiz var, bu hedef yardımınız olmadan ulaşılacak bir hedef değil, dergisini dert edinen tüm okuyucularımızdan GENÇ’i gençlerle tanıştırma desteği bekliyoruz. Birlikte yapabiliriz, yapmalıyız. Biz size inanıyoruz, siz bize?

Muhabbetle kalın.

Aralık ayında görüşmek üzere.


Süleyman Ragıp Yazıcılar'ın Yazısı.