Hazır; GENÇ Dergi de belki tarihinin en büyük, güzel ve keyifli; değişim/yenilenme sürecinin içerisindeyken ben de bu rüzgarı kaçırmayayım; okurlarımızın karşısına daha geniş, daha rahat, daha sosyal içerikli yeni bir konseptle çıkayım istiyorum. Tabii ki dergideki büyüklerimizin de izni ve himmetleriyle.

Bu köşede Yarım Derviş serlevhasıyla yazmaya başlayalı 10 yıldan uzun süre olmuş… GENÇ’in ilk birkaç sayısı hariç aşağı yukarı her sayısı için bir Yarım Derviş kaleme alınmış. Böylelikle hemen hemen derginin kendisiyle yaşıt bir köşe oluşmuş… 10 yılda en az 120 makale eder. Fena rakam değil doğrusu. Yayın kurulunda kabul görmeyen bazı yazılar olduysa da GENÇ’in yayın akışı içinde Yarım Derviş’in yayınlanmadığı bir sayısı neredeyse hiç olmamış. Yayın Yönetmenimiz Lütfi Ağabey her ne kadar “Sinan’ın yayınlanmayan yazılarını ‘Sansürlenen Yarım Derviş Yazıları’ adıyla kitap olarak basalım” diye latife etse de yayınlanmayan yazılarımın adedinin beşi-altıyı geçtiğini hatırlamıyorum. Lütfi abi, kendi düşündüğünden çok daha hoşgörülü çok daha açık fikirli bir abimiz. Nihayetinde; artık bu köşeyi ve ilgili konsepti sonlandırma kararı almasam hiç farkına varmayacağım ilginç rakamsal büyüklükler oluşmuş…

Evet; 10 yılın ardından artık bu köşeyi sonlandırmanın zamanı geldiğine inanıyorum. İncelediğimde; başlangıç ve son yazılarım arasında birtakım fikri değişimler gözlemlesem de belki de en çok sevinerek müşahede ettiğim durum; köşemdeki eleştirel ve alternatif bakış açısının sürekliliği ve tutarlılığı oldu. Bu açıdan müsterihim. Eleştirel bakış açısı; bazı okurlarımla paylaştığım, bazı okurlarımda ise geliştirmeye çalıştığım bir tavır olageldi hep. İslami kesimde maalesef din üzerinden para, prestij, makam, unvan edinmek isteyen bazı kişiler, kendi tezlerini; dolayısıyla da şahsi konumlarını “layüs’el” kılabilmek için pek çok söylem geliştirmişler. Bilinçli şekilde yaygınlaştırılan mezkur söylemler zamanla kalıplaşmış ve İslam dünyasında fikri gelişimin önünü tıkayacak noktaya gelmiş… İşte Yarım Derviş’in yaklaşık 10 yılı bulan ömr-ü hayatı boyunca; bu söylemlerle mücadele etmenin, konulara farklı açılardan bakmanın, soru sormanın, sorgulamanın, eleştirmenin ve hatta gerekirse reddetmenin; İslam’ı zafiyete düşürmediğini bilakis güçlendirdiğini anlatmaya, göstermeye çalıştım.

Güya; İslam adına söz söylediğini, iş yahut yorum yaptığını hatta ve hatta fetva verdiğini iddia eden pek çok kişilerin; aslında o kadar da İslam adına iş işliyor olmayabileceklerinin anlaşılması yolunda uyarı ışıkları yakmaya çalıştım. Hele “İslam adına ürün satanlar”dan; aslandan kaçar gibi kaçılması gerektiğini ifade etmeye çalıştım. Her ne kadar elde edilen gelirler “Hizmette kullanılacak” olsa da… :) Bu tiplerin İslam’a çıkardıkları “mesarifin” cebimize çıkardıkları masraftan çok daha büyük ve yıkıcı etkileri haiz olduğunu anlatmaya çalıştım.

Ancak biz -belki sivri ama- küçük kalemleriz. Biz yazdık diye bütün bu sorunlar bitecek olmadığı gibi sözü edilen tipler de keza; bunlar üzerine söylenecek sözler de bitecek gibi değil. Lakin laf bir yerden sonra tekrara düşüyor. Nihayetinde “Et tekraru ahsen; velevkane yüz seksen” latifesinde dahi tekrara bir sınır konulmuş (180). Bu kadarına da gerek yok…

Hâl böyleyken… Hazır; GENÇ Dergi de belki tarihinin en büyük, güzel ve keyifli; değişim/yenilenme sürecinin içerisindeyken ben de bu rüzgarı kaçırmayayım; okurlarımızın karşısına daha geniş, daha rahat, daha sosyal içerikli yeni bir konseptle çıkayım istiyorum… Tabii ki dergideki büyüklerimizin de izni ve himmetleriyle.

Eleştirmek katkıda bulunmaktır. Bugüne kadar benden/yazılarımdan eleştirilerini esirgemeyen herkese teşekkür ediyorum. 


Sinan Özgenç'ın Yazısı.