Büşra Yalnızsın Yalnız Kalacaksın
Büşra filmi ile bir başörtülü kızın el ele tutuşabileceği, sevgilisinin olabileceği yerleştiriliyor zihinlere, pekiştiriliyor. Aşama kaydediyor modern zaman tanrıları. Yalnız Değilsiniz filmindeki Serpil ismi kimsenin işine gelmiyor ve onun yerine “herkes yalnızdır” diyen Büşra konduruluyor…
aşörtülü bir kız bisiklete binebilir, piyano çalabilir diye başlayan silsileye her gün bir yenisi ekleniyor. Başörtülü kızlar kendilerini aştıkları için değil, modern zaman üreticilerinin onlara biçtiği rol ile çatıştıkları için yapamaz denilen her şeyi yapmaya gayret ediyorlar. “İşin takva boyutunu geç” diyerek en sığ, en yüzeysel şekilde bir din algılayışı ile sekülerleşmeye ve ehli dünya olmaya son sürat devam ediyorlar. Kişilere özel hazırlanmış, küçük hikâyelerle tatlandırılmış, kendi yalnız dünyanda mutlu ol emrine odaklanmış her “butik” davranış ile kendi bacağından asılan koyun olma yolunda ilerliyorlar.
Modern zaman ile dindarlara biçilen imaj; daha şık, daha romantik, daha entelektüel bir görüntü… “Böyle olmalısın” diye zorlanan her dindara müdahale etme hakkını kendinde bulabiliyor modern zaman tanrıları… Kendi düşünce dünyalarına tek kelime ettiğiniz zaman tırnaklarını çıkarıp vahşileşen sözde seçkin kesim, İslamiyet ve Müslümanların dindarlıkları söz konusu olunca her şeye müdahale eden, sorgulayan, rol biçen bir sınır-tanımaz haline gelebiliyor… Kıyafete sadece “yakışma-yakışmama” penceresinden bakanlar dindarların kıyafet seçiminin içini boşaltıyorlar ya da boşaltmaya çalışıyorlar. Tesettüre riayet etme yerine bir “tercih meselesi” haline geliyor ayetler. Herkes reyinde hür oluyor. Başını örten kadının mini etek giymesi bir tercih meselesi haline gelip sadece kendisini ilgilendiren bir duruma dönüşebiliyor. Lakin “bu sadece seni ilgilendirir” telkinlerinde bulunan aynı modern zaman tanrıları iş İslamiyet’e saldırmaya gelince yine aynı noktadan vuruyor dindarları.
Bilgisayarda google’a “türbanlı kız” ya da “başörtülü kız” yazdığınız zaman karşınıza anında ahlaka mugayir sonuçlar çıkıyor. Ya da ekşi sözlükte sol framede açılan her beş başlıktan birinde içinde türban geçen sapıkça tanımlamalar görülüyor. Peki, neden başörtülü bayanları bu şekilde düşünmek, onları böyle ahlaksız tanımlamalar ile anmak bu kadar rağbet görüyor? Neden birileri başörtülü-mini etekli veya web-cam de soyunan başörtülü bayanlardan bahsederek zihinsel tatminlerde bulunuyor? Hatta “başörtümüz namusumuzdur” sloganına “açık bayanlar namussuz mudur” diye tepki veren o bir kısım, neden ille de başörtülü bayanlarda bir namussuzluk, bir ahlaksızlık emaresi gördüğünde mutlu oluyor? Sebebi basit; evvelden ve ebeden başörtülü bayan demek edebin cismanileşmesi demek! Edebin başörtüsüne bağlı olmadığının keskin savunucuları bile reflekssen bir başörtülüden edep bekliyor.
Büşra filmi ile bir başörtülü kızın el ele tutuşabileceği, sevgilisinin olabileceği yerleştiriliyor zihinlere, pekiştiriliyor. Aşama kaydediyor modern zaman tanrıları. Yalnız Değilsiniz filmindeki Serpil ismi kimsenin işine gelmiyor ve onun yerine “herkes yalnızdır” diyen Büşra konduruluyor… Modern zamana tepki olarak ortaya çıkan Yalnız Değilsiniz filmi bireyi toplumdan yola çıkarak tanımlarken, Büşra filmi postmodern zaman dilimindeki ayrışmış bölünmüş yeni insanın bocalamasını, bireysellikten yola çıkarak tanımlamaya çalışıyor. Film bir hasar tespit çalışması gibi dursa da yeni bir kıyafet yeni bir rol yeni bir karakter biçerek başka bir “hasar verici” haline dönüşüyor… Böylece yeni Büşralar hızla türemeye devam ediyor.
Başörtülü bir kız piyano da çalıyor, tenhalarda sevgilisi ile cirit de atıyor, jipe binip “takvama karışma” da diyebiliyor. Kürk ve jip’in bir zamanlar gösteriş aracı olarak kullanılması ve kibri simgelemesi artık kimsenin umurunda değil. Ben jipe gösteriş için binmiyorum diyen erkek de, kürkü gösteriş için giymiyorum diyen kadın da belki yeni bir tavrın oluşmasına ve bu simgelerin yıkılmasına katkıda bulunacaklar doğrudur. Etraflarında jip ve kürkü hala bir kibir alameti sayan bir halkı boş verip “kalbime bakın kibir yok” diyecekler. Bireysel çözüm üretecekler. Oysa kibir toplumdan bağımsız bir davranış değildir. Hangi devirde yaşarsanız yaşayın o devrin kibirlilik simgesi ne ise ondan uzak durmanız öğütlenir. Eskiden eteğin yerde sürünmesi kibirlilik alametiydi, şimdi ise sadece pasaklılık alameti. Demek ki toplumsal ve kültürel kodlardan bağımsız yaşamak pek de mümkün olmuyor. Jet almak kibir alameti olarak görülmezken eski bir jip ile gezinmek hala kibir alameti sayılabiliyor. “Ortak zemin”, “asgari müşterek”, “ortak ve bağlayıcı algılar”, “cemaat tutumu” gibi bizi çok da rahat hareket ettirmeyen bir “hal” vardı eskiden. Katılaşmadığı sürece her cemaat bir diğerini uyarabilirdi. Gençlere davranışın gidişatı hakkında öğüt verilebilirdi. Şimdi insanları bir konu hakkında uyardığınız zaman “fikir hürriyeti” ya da “benim hayatım” duvarı ile karşılaşabiliyorsunuz.
Post modern durumun; hem metafiziğe yeniden şans vermesi açısından hem de aydınlanma(!) çağından yeni çıkmış bir neslin bocalayarak kendini bulabilmesi açısından zorlayıcı bir etkisi varken, dindarların yeniden toplumla bağlarını kuvvetlendirmeleri, ideal bir toplum oluşturmak adına çaba sarf etmeleri gerekiyor. “Kapitalizm”e karşı durabilmek adına “takva”yı yeniden yorumlamaları gerekiyor.
Burada takvama değil kalbime bak diyenlere Fazlur Rahman’ın takva tanımını hatırlatmakta fayda var; “kişinin hem Allah’tan korkması hem de kişinin kendisini muhtemel saldırılardan koruması anlamına gelir ve bundan dolayı ‘dikkatli olmak’, ‘dikkat etmek’ anlamını da barındırır” diyor.
Velhasıl silsileyi devam ettirelim; başörtülü bir kız “dikkatli” yaşamayabilir. Sanal ortamlarda pijamalarıyla poz verebilir. Elini beline koyup top modellere özenebilir. Jipine binip sevgilisi ile buluşmaya gidebilir… Sermaye onun eline geçebilir, piyasada söz sahibi olabilir, imtihanı çetinleşebilir, sekülerleşebilir, yozlaşabilir, sinema filmlerine de konu olabilir... Hatta hiçbir filmde figüran dahi olamamış başörtülü genç kız tiplemesi anında bir başrolde ortaya çıkıp Türk sinemasının abartı klişelerine eklenebilir. Fakir kız-zengin oğlan, feminist kız-dindar erkek, müezzin-rahibe, başörtülü kız-liberal gazeteci… Kim bilir belki de eroinman imam ile top model dindar kızın filmi de çekilecek yakında. Birileri de gerçekçi bulup hayatı görecek bu filimde... Oysa Sadi’nin de dediği gibi “arkadaş tuzağı görmedikten sonra taneyi görmüşsün neye yarar…”
Ayşegül Genç'ın Yazısı.