Takva; imanın sorumluluğu; yani imanın gereğini yerine getirme sorumluluğudur.

Sakınacağız diye kolayı zor kılıyorlar ve bunu faziletmiş gibi yaygınlaştırmaya çalışıyorlar. Hatta dayatıyorlar. Oysa Efendimiz (s.a.v.) “Kolaylaştırınız. Zorlaştırmayınız.” diyor. Fazilet lazımsa budur...

Takva: İmanın Sorumluluğudur

“Takva nedir?” diye sorduğunuzda aldığınız cevap genellikle “sakınma” oluyor.    Oysa “Takva nedir?” sorusunun karşılığı olarak verilen “sakınma” kelimesi odaklı tanımlamalar yanlış olmasa bile; eksik. Çünkü hakikatte takva; sorumluluktur. Biraz daha açayım: Takva; imanın sorumluluğu; yani imanın gereğini yerine getirme sorumluluğudur. Ve müslümanların en çok tartışması; en iyi anlaması gereken konuların başta gelenidir. Takva müslümanlarca hep yanlış anlaşıldığı için; ya yanlış uygulanıyor ya da hiç uygulanamıyor. Ki bazen yanlış uygulanması hiç uygulanmamasından daha kötü sonuçlar doğurabilir.

İki tanımlama arasındaki fark muhtemelen çeviri kaynaklı. Takvaya verilen “sakınma” manası lügatlerde gerçekten var. Ama “sorumluluk” manasına göre anlamı dikkate değer ölçüde daralttığı için, bu konudaki algılamayı, anlayışı da daraltıyor doğal olarak. Uygulamayı da...

Sorumluluk manası zaten; “gereken” hallerde sakınmayı da içeriyor. Ancak sakınma manası sorumluluk anlamını içeremeyebiliyor... İşte bu yüzden etrafta “gerçek manada” takvalı adam bulmak zorlaştı.

Kolayı Zor Kılıyorlar

Takva; günlük hayatımızı yakından ilgilendiren bir kavram. O yüzden en fazla konuşmamız, anlamamız, uygulamamız gereken konuların başında geliyor. Takva ile ilgili olarak düşülen hataların en sık rastlanılanı; insanların, takvayı zorluk olarak algılamaları. Sakınacağız diye kolayı zor kılıyorlar ve bunu faziletmiş gibi yaygınlaştırmaya çalışıyorlar. Hatta dayatıyorlar. Oysa efendimiz “Kolaylaştırınız. Zorlaştırmayınız.” diyor. Fazilet lazımsa budur.  (Vurgulamakta yarar var: Bu hata takvanın yanlış değil ama eksik bir algılamanın eseri olarak: “sakınma” şeklinde tanımlanmasından kaynaklanıyor.) Adam takva(!) adına haramlardan sakınmayı geçmiş mübahların bir kısmından da sakınır olmuş! Mübahtan sakınılır mı!? Aksine: Efendimiz (s.a.v.) mübahları işlerdi. Yani: Mübah sünnettir!

Cahillikte İnat Takva mı?!

Şüphelilerden sakınma konusu da yanlış değerlendiriliyor: Şüphelilerden sakınınız derken; şüphe duyulan şeyden değil şüpheden sakınmak, şüpheyi gidermek kast edilebilir ancak. Çünkü şüphe insana özgü bir durumdur. Ve bilgi eksikliğinden kaynaklanır. Oysa Allah “her şeyi” ilimle yaratmış ve kitapta açıklamıştır. “Bu kitap, kendisinde şüphe ve tereddüt bulunmayan bir kitaptır.” diyor. Allah`ın hiçbir işinde şüphe yok. Ama insanlarda olabilir ve de giderilebilir. Aksi durumu düşünsenize: Diyelim ki adamın birinin Allah`la ilgili şüpheleri var... Ne yapsın? Haşa; şüphelilerden sakınmak adına Allah`tan mı sakınsın?!.  Hayır! Bu konudaki bilgi eksikliğini telafi etsin. Şüphesini gidersin. Gönül huzuruyla Allah`a inansın. Mutmain olsun... Bu kadar basit. Cahillikte inadı takva sanıyor bazıları.

Menkıbeden Delil Olmaz

Haa... Bir de: “O fetvaydı; bu takva!” hikayesi vardır; takvayla ilgili yanlış algılamalara verilebilecek en iyi örnektir. İmamlarından birine “atfedilen” bir hikayedir. Tekrarına lüzüm görmüyorum. Özetle; imama, yaptığı bir uygulamanın, verdiği bir fetvadan daha ileride olmasının sebebi sorulduğunda: “O fetvaydı; bu takva!” dediği anlatılır. Yanlış. Takva; eğer imanının gereğini yerine getirmekse -ki öyle- fetvayı veren ya fetvasına inanmıyor; ya da takvasını -imanının gereğini- yerine getirmiyor. Bu söylemin kendisi takvaya aykırıdır. İmanının gereğini yerine getirme sorumluluğu olan takva der ki: İmanının gereğini düşün, imanının gereğini söyle, imanının gereğini yaşa, imanının gereğini yaşat...

Aklı  başında bir insan o şekildeki bir söylemi; İslam büyüklerinden herhangi birine nasıl yakıştırabilir anlayamıyorum doğrusu! Bir İslam büyüğü nasıl olur da kendi inanmadığı ya da yaşamadığı bir meseleyi başkalarına tavsiye edebilir?!. Bununla ilgili olsa olsa; iki ihtimal vardır: 1- O kişi o an için gaflete düşmüş ve o sözü söylemiş olabilir. Allah`tan başka herkes hata yapar. Tuhaf olan; bir bir kulun %100 hatasız olması algısıdır. 2- Söz konusu hikaye sahih ve sahici değildir. Ki genellikle İslam büyükleri ile ilgili olarak o çok iyi bildiğimiz, hatta sevdiğimiz pek çok hikaye aslında böyledir. Daha da önemlisi “menkıbeden delil olmaz!”.  

Dikkat! Eleştirel olmak için söylemiyorum bunları. Sınavlardan iyi not almak için kitaplardan tanım ezberlemekle olmuyor bu işler. Dinde olan her şey hayatta; hayatta olan her şey dinde vardır. Madem hayatımızda bu kadar yeri var: azıcık düşünmek, azıcık sorgulamak lazım değil mi? Bunu yapmazsak: Hakikate, som bilgiye nasıl ulaşacığız peki?!.  İnsan ne kadar az düşünüyor... Allah; biliyor da söylüyor!


Sinan Özgenç'ın Yazısı.