Üsküdar Yeni Camii’nde bulduğunuz huzuru Şakirin’in de bulabilecek misiniz? Şakirin’in karpuz dilimine benzer mihrabında Süleymaniye’nin, Sultanahmet’in sade, bir o kadar da haşmetli ve huzurlu mimarisinden eser bulabilecek misiniz acaba?

Geçtiğimiz ay, Üsküdar Karacaahmet Mezarlığı’nda, çocuklarının, İbrahim ve Semiha Şakir adına yaptırdıkları Şakirin Camii ibadete açıldı. E n’olmuş yani seksen bin camimiz var demeyin hemen. Bu camiye kadın eli değdi! Doğu’ya ilişkin Batılı kollektif muhayyile ustaları bayram ediyor. Gözünün önündeki kadını hala üç yüzyıl önceki Avrupalı seyyahların kaleminden okuyan aydın(lanamaz)ımızın egzotik ve ezilmiş bulduğu Türk kadını büyük bir iş başardı.

Türkiye’de kadınların ön plana çıkarıldığı her türlü işte, kampanyada bir bit yeniği vardır. Modernleşmemizin iki önemli ayağından biridir çünkü kadınlar. Din ve kadın. Gariptir, modernleşme adına din ile ilgili konularda alenen muhalif tavırlar sergilenir, küfre varacak büyük laflar edilir; ancak söz konusu kadın olunca iş kılıfına çok güzel uydurulur. Ezilmiş ve egzotik kadınımız önce baba beni okula gönder kampanyasına dâhil edilir. Doğum kontrolü konusunda bilinçlendirildikten sonra büyük işler başartılarak kariyer yaptırılır.

Zeynep Fadıllıoğlu bir iç mimar, kocasıyla birlikte İstanbul’da Club29 ve şamdan isimli kulüpleri işletiyor. Şakirin Camii’nin iç dekorasyonunu Fadıllıoğlu yapmış. Kendisi çok meşgul bir hanım. Bir gün İtalya’da bir gün Katar’da. İtalya ile Katar’ın ne alakası var demeyin. Bir camimize ilk kez bir kadın eli değdi; onun da bari bir ayağı muasır medeniyet seviyesinde bir ayağı da İslam topraklarında olsun; yoksa yadırgayabiliriz. Bu arada Katar kişi başına düşen yıllık doksan bin dolar gelirle dünyanın en zengin ülkesi. Yani zengin, şımarık, bedevi Arapların Dubai gibi oyuncak memleketlerinden biri. Katar ve Dubai gibi memleketlere sık giden oradaki Müslümanlığı ve İslam kadını imajını yücelten kadınlardan da korkmak lazım. (Mesela Ayşe Arman)

Birbirlerine bayrak çeken yurdum insanın bir kısmı, modern diye nitelendirilen Şakirin Camii’nin açılışında herkesi hayrette bırakacak tavırlar sergiledi. Gayrimüslim kadınların, turist olarak gezdikleri camilere göstermelik de olsa bir başörtüsü ile girdikleri hepimizin malumudur. Ancak Şakirin Camii’ne, açılışta akın akın başörtüsü takmadan galoşlu ayakkabılarıyla kadınlar daldı; inadına, sanki bir hesaplaşmanın pişkin galibi edasında. Demeçler verildi, tüm camilere kadın eli değsin diye. Söylenemeyenler de vardı aslında; namaz kılmadan bu tür camileri ayağımızda galoşla, başı açık, AVM’lerin süslü vitrinlerine aylak aylak baktığımız gibi gezsek sevap kazanır mıyız diye. Hem böylesi laikliğe de zarar vermezdi. Modern cami bizim mahalleye de ara sıra uğrayan plaza sazanlarının diline de dolandı. Teşvikiye’ye alternatif Anadolu yakasında da bir mekânın olması ne güzel olurdu. Ebedî istirahatgahına (!) uğurlananın, Karacaahmet’te sorguya çekilmezden az önce, namazı başkalarının kılacağı, bunların seyredeceği, kendilerini, modern dünyalarına yabancı hissettirmeyecek bir mekân iyi olurdu hani.

Modernite bildiğimiz, olduğumuz her şeyi imha tehdidi taşıyor. Modernite anlık olan, geçip giden. İnin biraz aşağıya Üsküdar Yeni Camii’nde bulduğunuz huzuru orada bulabilecek misiniz? Şakirin’in karpuz dilimine benzer mihrabında Süleymaniye’nin, Sultanahmet’in sade bir o kadar da haşmetli ve huzurlu mimarisinden eser bulabilecek misiniz acaba? Akıllarını tasarımla bozmuş olan postmodernistlerin duvarı bile olmayan şeffaf camilerinde, sizi dış dünyadan yalıtan besmeleli taşların ağırlığını hissedebilecek misiniz?

Gözü vitrinlerde, pürüzsüz yüzeylere alıştırılmış, daha çok metal, daha çok plastik kullanmaya yatkın mütedeyyin (!) insanımız ağzı açık Şakirin’i seyrederken bilmedi ki bu kez modern cami üzerinden kimliği biraz daha bulandırıldı. Kendilerini güvence altına almak için farklılıklarını ötekiliğe dönüştürenler varoluş mücadelelerine yeni bir cephe açtılar: Modern cami cephesi. Tıpkı hiç namaz kılmadıkları halde üç vakit namaz mücadelesi veren, dua edemeyecek kadar narsist oldukları halde Türkçe ibadeti savunanların cephesi gibi.

Yabancı mimarların, hanım sultanların eli değmiş (hani ilk defa kadın eli değiyordu!) geleneksel cami mimarisi bariz ya da gizli bir şekilde dışlanıyor, seküler dünya ile daha uyumlu hale getiriliyor. Toplum ile mirası arasına engel koyarak şifreler saklanıyor. Kültürel geleneğe saygısız bir tavır sergileniyor. Geleneksel mimarimizin kendine yeterliliğine, ticareti ve metayı arsızca kucaklayarak tepki gösteriliyor. Şakirin Camii’nde olduğu gibi gelip geçiciliğe rıza gösterilerek, derinlik yokluğu içinde ağırbaşlılığın altı oyuluyor. Bizzat bir ilkesizlik olan her şeyin geçiciliği ilkesinden hareketle tarihsel süreklilik duygumuz zedeleniyor.

Kapitalist tüketimciliğin beyinsiz hedonizmi, (en üstün iyiliğin haz olduğunu ileri süren Aristophanes öğretisi) kültürel zevki, “pop art” haline dönüştürme mücadelesi veriyor. Asırların mimari zevki, popüler kültürün gelip geçici kitle zevkine bırakılmaya çalışılıyor. Bundan sonra Diyanet İşleri Başkanlığı’na da artık camilerin insanların hem göz hem de beden konforuna yönelik ihtiyaçlarını karşılayamadığı baskısı yapılacaktır. Camilerin işlevsel gerekliliği bir kenara bırakılacak, internette her türlü naneyi yiyen çocuklara, zihinsel gelişimlerini engeller diye camilerde Kur’an öğretilemediği sorgulanmaksızın biz yine süsleme ve dekorasyonla eğleneceğiz.

Geçmişin bedii zevklerini bertaraf edip, coğrafyadan ve maddi tarihten büyük ölçüde koparılmış yeni şekilleri yan yana koyarak bir kolaj halinde yeni yaptırılacak camilerde sunmak moda olacak bundan sonra. Köklerden ziyade yüzeylere, derinlikli çalışmadan ziyade kolaja, üst üste getirilmiş alıntı imgelere, ayakları üzerinde duran kültürel nesneden ziyade, çökmüş bir zaman ve mekan duygusuna bağlılık üslup olacak. Kültürel üretimi insanlar artık genel olarak meta üretimi olarak algılayacaklar. Her şey tasarımın altında kalacak, ezilecek caminin inşasına konu olan din bile.

Biz de, yeni türeyecek anneannesi hafız, bütün duaları bilen, laik aristokrasiye mensup cemiyet sayfalarında boy boy resimleri çıkan, belki clup işleten Fadıllıoğullarının tikel istek ihtiyaç ve fantezilerine alışacağız. Popülizmin mimarideki savunucuları hep özgürlükten yana olacaklar. Hedonist kültürlerin ve toplulukların farklılaşma istekleri, cemaatten daha çok Karacaahmet’e cenaze için gelen fetişist cemiyet insanlarına hizmet edecek. Böylece İslam, kadın ve cami bir araya gelecek hiç saf tutmadan, iftitah tekbiri almadan. Hadi bir de iyi niyet besleyelim, bakarsınız bu mimaride yapılacak yeni camiler, din ile ilişkisini nereye koyacağını bilemeyen, kendini laik olarak tanımlayan orta sınıfı camilere çeker.


Ali Can'ın Yazısı.