101 yıl önce bugün bir zafere şahit oldu Çanakkale… İman gücüyle nasıl zafer kazanıldığını sayıca az olsa da Cenab-ı Hakkın yardımıyla neler yapılacağını gösterdi insanımız tüm dünyaya.

İngiliz Taburunu Yutan Bulut…

Dünya tarihinin açıklanamaz olaylar olarak geçmiş tarihin en önemli gizemlerinden bir tanesi Çanakkale savaşında yaşanmıştı ve birçok yerli yabancı gözlemciler tarafından not edilmişti.

22 kişilik bir Yeni Zelanda sahra birliğinin gözleri önünde, Norfolk Alayının 4. taburuna bağlı çok sayıda asker, karşılarındaki tepeye doğru yürümeye başladılar. Tepenin üstü ekmek somunu biçiminde beyaz ve parlak bir bulutla kaplıydı.

İngiliz Krallık Norfolk Alayı askerleri yavaş yavaş tepeye yaklaştılar ve bulutun içinde kayboldular. Son askerde bulutun içine girdikten sonra beyaz parlak bulut yavaşça havalandı ve rüzgârın yönünde hareket ederek uzaklaştı. 

Hamilton, İngiliz Savaş Bakanı Lord Kitchener`e yolladığı telgrafta, olayı şöyle anlatıyor: 

"Savaş sırasında, 163. tümen her bakımdan üstün olduğu bir anda çok tuhaf bir şey oldu. Türklerin zayıflamakta olan güçlerine karşı, Albay Sir H. Beauchamp, yürekli ve kendine güvenen bir subay olarak büyük bir çabayla hızla ilerledi ve savaşın en güzel bölümü böyle başladı. 

Savaş daha kızışmış ve ortalık iyice karışmıştı. O sırada askerlerin çoğu yaralı ve susuzluktan perişan durumdaydılar. Bunlar karargâha ancak gece geri dönebildiler. Ama Albay 16 subayı ve 250 askeriyle önüne düşmanı katmış, hızla ilerlemeyi sürdürmekteydi... 

Daha sonra bunlardan hiçbir haber alınamadı. Ormanlık bölgeye saldırdıktan sonra gözden kayboldular ve sesleri de duyulmaz oldu. İçlerinden hiç biri geri dönmedi. 267 kişi hiçbir iz bırakmadan kaybolup gitmişti. "

Üç Yeni Zelandalı asker 50 yıl sonra aşağıdaki açıklamayı yaptılar. "12 Ağustos 1915.

Aşağıda anlatılanlar, bu tarihte gerçekleşmiş garip olayın bir dökümüdür. Bu olay, savaşın en şiddetli ve son anlarında, gün ışığında, Anzak Suvla Koyu 60. tepede gerçekleşti gün ağarırken gök berraktı. 

Görünürde 6 ya da 8 tane, hepsi birbirinin eşi olan, ekmek somunu biçimindeki bulut, 60.tepenin üstünde yayılmış duruyordu.

O sırada saat de 6 ya da 8 kilometrelik bir hızla güneyden meltem esmesine karşın, bu bulutların biçimleri de yerleri de değişmiyordu. Meltemin etkisiyle kayıp gitmediler.

Bulunduğumuz yere göre 60 derecelik bir yükseklikte asılı duruyorlardı; yani tepenin 150 metre üstündeydiler. Bulut kümesinin tam altına gelen yerde, toprağın üstünde duran aynı boyut ve biçimde duran bir bulut daha vardı. 

Yaklaşık 250 metre uzunluğun da 65 metre yüksekliğinde ve 60 metre genişliğindeydi. Bu bulut oldukça yoğundu, yapısı katı maddeymiş gibiydi ve İngilizlerin bulunduğu savaş yerine 900 - 1100 metre uzaklıktaydı 

Bütün bunları Yeni Zelanda Kıtasının 1.Sahra birliğine bağlı 3. Bölük deki 22 asker gördü. Aralarında bizde vardık.

İçinde bulunduğumuz siperden güney batı doğrultusun da 1350 metre öteye yere inmiş olan bulut duruyordu. Bulunduğumuz yer 60. tepeye göre 90 metre daha yukarıda olduğundan, üst den görebiliyorduk. Bulut daha sonra Kayacık Dere denilen kuru bir derenin yatağına doğru ilerlediğinde, onun daha önce durduğu zemini bütünüyle görebildik.

Bu bulutta, öbürleri gibi açık gri renkteydi. Daha sonra 4. Norfolk Alayı`ndan askerlerin bu kuru dere yatağından harekete geçerek 60. tepeye doğru uygun adım yürüyüşe geçtiğini fark ettik.

Buluta vardıklarında, hiç çekinmeden dosdoğru içine girdiler. Ama yeniden içinden çıkıp 60. tepede savaşa katılan hiç kimse olmadı. Bir saat sonra askerlerinin sonuncusu da görünmez olunca, bulut sanki yükünü almışçasına yerden yükseldi. 

Herhangi bir bulut gibi, yukarıda duran öbür bulutlara ulaşıncaya kadar yavaş yavaş havalandı. Bulutlara yeniden baktığımızda, tıpkı kabuğun içindeki bezelyeler gibi görünüyorlardı.

O ana kadar yukarıdaki bulutlar yerlerinde duruyorlardı. Yerdeki bulut yükselip aynı hizaya gelir gelmez, ansızın kuzeye doğru uzaklaşmaya başladılar. Trakya yönüne doğru gittiler. Üççeyrek saat içinde de gözden kayboldular.

Savaş sonunda bu askerler kayıp ya da yok edilmiş sayıldı. 1918 yılında Türkiye işgal edildiğinde, İngiltere`nin Türkiye`den ilk isteği de, askerlerinin geri verilmesi oldu. Türkiye`de, bu askerlerin ne tutsak alındığını, ne de bunlarla karşılaşılmış olduğunu söyledi. Varlığını bile bilmiyorlardı. Anzak çıkarmasının 50. yılında, geç de olsa, aşağıda imzası olan bizler, anlattığımız bu olayın kelimesi kelimesine doğru olduğunu beyan ederiz."

İMZALARI BULUNAN GÖRGÜ TANIKLARI:

İstihkâm eri 4/165 künyeli F. REİCHARDT, Malata, Bay Of Plenty.

İstihkâm eri 13/416 künyeli R.NEVNES, 157 King Street, Cambridge.

J.L.NEWMAN, 75 FREYBERG STREET, OCTUMOCTAİ, TAURANGA

Rüyayla Gelen Manevi Yardım…

Çanakkale zaferinde yaşanılan bir başka hadise de şöyledir: İtilaf devletlerinin Çanakkale ve İstanbul boğazlarını açmak için teşkil ettikleri İngiliz ve Fransız filolarından müteşekkil büyük armada, 17 Mart akşamı son bir defa daha yaptırdığı mayın taraması ile emniyet hissi ve ertesi gün kazanmayı düşündükleri zaferin tatlı hayalleriyle uykuya dalarlar. Oysa uyumayan birileri vardır. Saat gecenin bir buçuğunu gösterdiği zamanda 360 tonluk eski bir tekne olan Nusret Mayın Gemisi bütün ışıklarını karartmış, ağır ağır, Rumeli kıyısını çok yakından takip ederek sessizce Boğaz’dan aşağıya doğru inmektedir.

Gemi kumandanı Yüzbaşı Hakkı Bey, aldığı emir gereği çok rizikolu bir işe girişmiştir. Sisli ve yağmurlu havanın görüş alanını çok azaltmasından faydalanan Hakkı Bey, duman çıkarmaması için makinelerinin dakika devrini l40’da tutmak şartıyla her 15 saniyede bir mayın olmak üzere poyraz lodos yönünden 26 adet Türk yapımı mayını bu bölgeye döktürür.

Böyle bir plan nereden çıkmıştır?

Müstahkem Mevki Komutanı Cevat (Çobanlı) Paşa bir gece çok enteresan bir rüya görür. Rüyasında kulağında yankılanan ses şöyle demektedir: “... Deniz üzerine bak! Denize doğru nazar eden Cevat Paşa dalgalar arasında çiçeklerle bezenmiş pırıl pırıl “Kef” ve “Vav” harflerini görür. Heyecanla uyanan Cevat Paşa, rüyaya bir anlam veremez.

O sırada Seddülbahir, Ertuğrul, Kumkale, Orhaniye istihkâm ve bataryaları düşmanın çok üstün sayıda ve taretler içinde korunmuş çabuk ateşli ve büyük çaplı gemilerin acımasız saldırısı karşısında çoktan susmuş, moloz ve toprak yığını haline geldiğinden savaş dışı kalmıştır. Tenger, Soğanlı Dere ve Baykuş bataryalarını takviye ettirmek için teftişe çıkan Cevat Paşa, Kilit Bahir’den istimbota binerken yedi yıl önce veremden ölen kızı Bedile Hanım’ı hatırlar. Az sonra onun mezarı başına geldiğinde rüyasındaki sesi burada da duyar; şöyle demektedir lahuti ses: “... Cevat, depolardaki 26 mayını denize döşe”. Cevat Paşa, korku ve şaşkınlık içinde bocalarken karşısında yüzüne bakılmayacak kadar güzel, nurânî bir siluet belirir. Adam, Cevat Paşa’nın kolundan tutup sorar:

- Bir derdin mi var? Cevat Paşa, gördüğü rüyayı ve az önce duyduğu sesi bir solukta anlatır. Nur yüzlü adam cevap verir:

- Nur, zafer işaretidir. Ebcet hesabında “Kef” harfi 20, “Vav” da 6 rakamını bildirir ve 26 yapar... Bunları söyledikten sonra aniden kaybolur. Cevat Paşa, hemen Mayın Grubu Kumandanı Nazmi Bey’i çağırıp sorar:

- Depolarımızda kaç mayınımız var? Nazmi Bey’in cevabı çok şaşırtıcıdır:

- Elimizde bir Türk usta tarafından yapılan 26 mayın var. Alman teknisyenler bunları döşememizi istemediler. Şu anda Boğaz’daki mayın sayısı 377’dir ve hepsi Alman yapımıdır.

Cevat Paşa, daha sonra Nusret Mayın Gemisi Komutanı Yüzbaşı Hakkı Bey ile Yüzbaşı Hafız Nazmi Bey’i makamına çağırır ve mayınları nereye dökecekleri konusunda plan yaparlar. Ve plan gereği bu sırlı 26 mayın Kum bağı Burnu ile Soğanlı Dere arasına iki sıra halinde Boğaz’a paralel olarak tekbir ve dualarla dökülür.

Ertesi gün 18 Mart 1915 sabahı İngilizlerin en büyük zırhlılarından Irresistible ve Ocean zırhlıları, Nusret’in sabaha karşı döktükleri mayınlara çarparak herkesin şaşkın bakışları arasında Boğaz’ın dibini boylarlar. (Prof. Azmi Süslü, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, c.7, s 306 Aktaran: Mustafa Turan, s 56) 

Bu yaşanan hadiseler bir uydurma ya da efsane değil gerçektir. Bu memleketin insanı öyle bir iman gücüne sahipti ki bu tür hadiselerin olması, meleklerin yardım etmesi imkânsız değildi. Aynı iman gücüne tekrar sahip olduğunda bu millet vatanı için fedakârlık gerekse kanının son damlasına kadar feda edebilecek manevi bir güce sahiptir. 


Asude Usluer Uğurlu'ın Yazısı.