Acemiler İçin Burkina Faso Rehberi
Ebubekir Efendi
Burkina Faso`nun başkenti ve en büyük şehri Ouagadougou. Herhangi bir sahil şeridi yok. Haritada bulmak isteyenler için Gana`nın kuzey komşusu. Yeryüzündeki en fakir ülkelerden biri. Nüfusu yaklaşık 14 milyon. Ülke nüfusunun %55`ı Müslüman %40`ı Hıristiyan geri kalan %5 ise putperestmiş. Kışları ılıman ve kuru, yazları sıcak ve yağmurludur. Yaz mevsiminde yağan yağmurlar çok önemli, geçen yıllarda yağan yağmurun biraz azalması ile o yılın ölüm oranları oldukça artmış. Ülke uzun yıllar Fransız sömürgesi altında kalmış, hala daha etkileri var. Bu yüzden bürokratik olarak gelişmişler ama sömürgeden pek kurtuldukları söylenemez. Buğday, arpa gibi bir ülkenin gelişmesinde en önemli olan tahıl ülkenin coğrafi konumu nedeni ile yeterli verimlilikte üretilemiyor. Yeraltı kaynaklarının zengin olduğunu duydum ama onların da pek çoğunu yabancılara kaptırmışlar.
1.Gün - 21.03.2009 Cumartesi
Burkina Faso yolculuğumuz başladı. Gönlüm çok huzurlu, güzel bir niyetle yola çıkmışım. Ama o bildik şeytan yine iş başında. Yolda ve orada geçirilecek zamanı, imkânsızlıkları gözümde büyütmeye çalışıyor. Kendi şeytanımın (nefsimin) huyunu suyunu bildiğimden gezi ile ilgili hiçbir bilgi almadım ve kendimi her şeyin en kötüsüne hazırladım. Susuzluk, rahat duş alamama, kalınacak yer vs. Aksaklıklar daha ilk başta başladı; önce arabada ufak bir problem oldu sonra uçak rötar yaptı. Aktarma için Fas`a vardığımızda diğer uçağın kalkmasına daha 4 saat vardı ona da eyvallah. Kendini kötüye hazırlamak ne iyi imiş, bunların hiç biri gözümde büyümedi. Bu fırsattan istifade Burkina Faso`yu hayal etmeye çalışıyorum. Adı üstünde işte "fason bir yerdir" diye düşünüyorum. Ne televizyon vardır, ne internet ne de alışveriş yapılacak bir yer. Zaten hiç meraklı değilimdir gereksiz alış-verişe de nerede kalacağız, esas soru bu… Herhalde ofiste veya bir köyde misafir ederler bizi diyorum. Otel aklımın ucundan bile geçmiyor.
2.Gün - 22.03.2009 Pazar
Gece 3 gibi uçak indi. Havalimanına girdik ama ben böyle kötü havalimanı görmedim. Her şey tahta suntadan; bizim gecekondulardan bile daha kötü bir durumda. Neyse biraz bekledikten sonra kalacağımız yere doğru gidiyoruz. Nereye dediğimde otel cevabını alıyorum ve çok şaşırıyorum. Şaşkınlığım oteli görünce daha da artıyor. Yatağa kafamı koyuyorum ama neredeyse bir saat boyunca uyuyamıyorum. Yahu burada otel var mıydı? Hadi vardı diyelim bu kadar güzel bir otel nasıl olur o kadar fakirlik, yoksulluk var. Kutlu doğum programı için vakfın orada açtığı resmi liseye gittik. Burası bir İmam-Hatip Lisesi. Muazzam bir kalabalık toplanmış, insanlar "beyaz Müslümanlar bizi ziyarete gelmiş" diye bize merak ve heyecanla bakıyorlar. Hava bunaltıcı derecede sıcak ama sağ olsunlar misafirler rahat etsinler diye ellerinden geleni ardına koymamışlar ve üst tarafı kapatabildikleri kadarıyla branda ile kapatıp gölgelik yapmışlar. Program esnasında birisi bir poşet uzattı ufak bir şaşkınlıktan sonra içme suyu olduğunu anladım. Pek o döneme yetişemesek de, önceden Türkiye`de de sular poşette satılırmış diye duymuştum. Fotoğraf çekerek o günü bitirdik.
3.Gün - 23.03.2009 Pazartesi
Bugün kuyu açılışına gidiyoruz. Yolda giderken bir göl gördük, içinde insanlar elleriyle balık tutuyor. Şehre 10 km kala yolda 100 kişilik kalabalık motorlarla ve bisikletlerle bizi bekliyorlarmış. (Maliyeti uygun olduğu için bisiklet ve motosikletlerle insanlar ulaşımını sağlıyorlar, bu yüzden yolda arabalara yer kalmıyor.) Bu güzel karşılamaya çok memnun olduk. Köye geldiğimizde baktım ki pompalı basit bir kuyu. Açılıştan önce yapılan 2-3 saatlik teşekkür programı bu kuyunun onlar için ne kadar önemli olduğunu daha iyi anlamama vesile oldu. Oradaki mahalli okulu gezdik, durumu içler acısı. Yerler yırtık pırtık hasırlarla kaplı ve kirli. Görevliler orada hafızlık yapan çocukların kaldığını söylediler. İçimiz burkularak oradan ayrıldık. Bizi içeride bir odaya aldılar. Tencerelerle yemekler geliyor. Önce herkese tabak dağıtıyorlar. En son tabak bana düşüyor ama çatal, kaşık konusunda o kadar şanslı olamıyorum. Gelir diye düşünürken servis başlıyor. Aç olan karnım doydu mu ne? Ama sofrada yok, yok. Tavuğundan tut patates kızartmasına, fasulye yemeğine kadar. Sadece tavuk ve patatesi elimle yerim gerisine dokunmam derken fasulyenin tadına bakmamla fikrimi değiştiriyorum. Hayatımda bu kadar güzel bir fasulye yemeği yemedim. Kaçarı yok minimum hasarla dalıyorum yemeğe. Her şey çok güzel Allah razı olsun ama ellerimizi nasıl yıkayacağız? Biz biraz önce su kuyusu açmamış mıydık? Hemen koştuk ama sabun yok, bu yağ suyla çıkmaz. Aklıma hemen toprak geliyor ve ellerimizi topraklayarak güzelce yıkıyoruz. Elhamdülillah artık temizim.
4.Gün - 24.03.2009 Salı
Burkina Faso’daki başka bir Türk Okulu bizi kahvaltıya davet etmiş. Gittik ellerine sağlık güzel bir kahvaltı hazırlamışlar. Ufak bir okul turundan sonra oradaki yerel bir radyo istasyonuna gittik. Burkina Faso`nun en çok dinlenen radyosuymuş. Daha sonra İslam Konferansı örgütünün Burkina Faso temsilcisi aynı zamanda okulumuzun arsa sahibini ziyarete gittik. Burkina`da din üzerine doktora yapan ilk kişiymiş. Bu yüzden kimse kendisine saygıda kusur etmiyor. Ziyaretlerden sonra ufak bir şehir turu yapıyoruz. İnsanların yoğun ilgisi üzerimizde bize yaklaşmaktan hem çekiniyorlar hem de mutlu oluyorlar. Yol kenarında balık, istakoz, tavuz vb. etler satılıyor. Gerek havaların sıcaklığı gerekse de soğutucu olmamasından dolayı etleri ateşte isleyerek (kurutarak) satıyorlar. Kokusu pek hoş gelmiyor insana ama imkânlar kısıtlı olduğundan insanlar alıp öyle haşlıyorlar. Son olarak akşam bir camiyi ziyaret ettik. Cami imamı boş vakitlerinde çocuklara kuran ve süre öğretiyormuş. Erkek çocuklardan biri sureyi çok güzel bir şekilde okudu o sırada kendimizi Kâbe’de teravi namazı kılıyormuş gibi hissettik. Onlara şeker dağıtıp bir kaç hatıra fotoğrafından sonra gezimizi sonlandırdık.
GENÇ'ın Yazısı.