Nedim Kaya

“Gözlerinizi kapatıp Allah’ın verdiği fiziki imkan ve kapasite ile bir cennet hayal edin” deseler ve götürüp El Hamra’nın ortasına koysalar, “Hahh işte buydu” dersiniz.

İbni Batuta Tancalı idi. Tanca bugün Fas topraklarında, Fas’ın Cebelitarık Boğazı’na sıfır noktadaki şehri. Bugünkü sınırlarla boğazın bir yakası İspanya, bir yakası Fas. Gerçi karmaşık bir kaç durum da mevcut. Bir Kürt atasözü var; “Gel ben seni öpeyim, sen de git amcam oğlu Ali’yi” diye. İngilizler İspanyolları öpüp Cebeli Tarık boğazının tam da Cebel (dağ) bölümüne çitlerini çekivermişler, koca İspanyol toprakları içinde kedi kulağı kadar ama stratejik önemi sonsuz bir kasaba olmuş mu İngiliz?. İspanyollara da bu durumda Fas’ı öpmek kalmış. Onlar da Cebelitarık’ın karşısında Ceuta denen burna el koymuşlar. Koca Fas toprakları içinde kedi kulağı kadar İspanyol toprağı. Aslında atasözünün devamı şöyleydi; “Peki ama amcam oğlu Alinin bu işten kârı ne olacak”. Bu kısa coğrafya bilgisinden sonra geçelim mevzuya. Yaşadığımız şu kısa dünyada mümkünse ölmeden önce görülücekler, yapılacaklar listesinde malum İbni Batuta’nın seyahatini bugünün imkânları ile de olsa gerçekleştirmek var. Bugüne kadar fakire kesik kesik de olsa bunu gerçekleştirmek nasip oldu şükürler olsun. Bu defa işin taa kaynağına gidelim dedik. İlginçtir İbni Batuta her ne kadar Tanca’lı olsa bile –ki Tanca da o zamanlar Müslüman bugün İspanyol toprağı olan Endülüse yüzme mesafesinde bir yerdir- kendisi o meşhur Uzakdoğu seyahatini yıllar sonra bitirip memleketine dönüş yaptıktan sonra Endülüs’e geçmiştir. Tanca’dan önce Tarifa veya El Cezire’ye geçmiş oradan Endülüs’ün kalbi olan Kordoba ve Granada’ya intikal etmiş, oraya olan hayranlığını, ilmin ve medeniyetin inkişafını müşahade etmiştir. Bende Casablanca- Granada arası aynı yolu sırasıyla taksi, vapur ve tren kullanarak takip ettim, ama tek farkla; onun şahid olduğu ilim ve medeniyetin ancak kalıntılarına şahitlik edebildim. Şu kadarını söyleyeyim ahh çekecek kadar var.

El Hamra sarayı Granada’da. Gitmek isterseniz bir iki gün önceden turistik tur biletini rezerve etmelisiniz. Her gün sınırlı sayıda ziyaretçi alındığından (sınırlı dediğimiz binlerce kişi oluyor), dışarda kalma ihtimaliniz var. İçi ise şöyle: Size “Gözlerinizi kapatıp Allah’ın verdiği fiziki imkan ve kapasite ile bir cennet hayal edin” deseler ve götürüp El Hamra’nın ortasına koysalar, “Hahh işte buydu” dersiniz. Sadeliğin güzelliği, mekân seçiminin güzelliği, tabiatın güzelliği hepsi orada. Daha önce Mısır’da Citadel bölgesi ve Mehmet Ali Cami’inden bahsederken de belirtmiştim; İslam mimarisinde her halde en önemli unsur konum seçerken dağ yamaçlarının tercih edilmesi ve alanın ferah olacak kadar cömert kullanılmasıdır. El Hamra’da buna ek olarak aklınıza gelebilecek her türlü güzellikte bitkiler, ağaçlar olağanüstü büyüklükte bahçeye serpiştirilmiş. İki saatte önemli yerlerini gezemeyeceğiniz büyüklükte bir bahçe. Her bir sahnesi panoramik resim gibi. İçindeki yapılar sade ama insanın içini ısıtan cinsten. Taş oymalardaki “La ilahe İllallah” yazıları sonradan İspanyol krallarının eklediği eserlerle alay edercesine ince ve zarif. Sonradan ekleme derken, saray İspanyol hâkimiyetine geçince tahta geçen birçok kral biraz kalıcı olmak, biraz da Hıristiyan sanatının İslam sanatından aşağı kalır yanı olmadığını göstermek için sarayın birçok köşesine bir şeyler eklemiş durmuş. Ama bugünkü gözle baktığımızda her bir eklemenin aynı zamanda yeni bir mahcubiyet getirdiğini görüyoruz. Hele hele hemen girişte adeta manzarayı mahvetmek için konumlandırılmış 5. Charles sarayı tam bir felaket. Eminim ki batılılarda sinir oluyordur bu şaheserin böylece mahvedilmesine. Kısacası El-Hamra’da kompleksin ve mahcubiyetin tarihi yatıyor.

Çok tartışmalı bir konudur: Müslümanların bu tür sanat eserlerine yatırım yapması doğru mudur, değil midir? Kuveytli bir akademisyenden öğrendim; son zamanlarda İspanya’nın Endülüs bölgesinde ciddi bir müslümanlaşma oranı saptanmakta imiş. Önemli sebeplerden biri de bu medeniyetin varisleri olmak istemeleriymiş. Tıpkı başka birilerinin Sultan Ahmet, Süleymaniye, Selimiye Camilerini gördüğünde yaptıkları gibi. Ben oyumu bu yatırımları yapmaktan yana kullanıyorum. Yoksa İbni Batuta’ların izinde aşağılanma ve hor görülmekten başka ne yapabilirdik ki?


GENÇ'ın Yazısı.