Neye Gülüyoruz, Niye Gülüyoruz?
Dikkat! Bu yazı bir mizah yazısı değildir. Şehirli ve popüler kültüre vakıf olmayanları sıkabilir!
Mizah, Arapça kökenli bir terim. Alaylı, nükteli, eğlendirici ifade tarzını anlatır. Dilimizde eğlence, alay, şaka, latife gibi manalara gelmektedir. Güldürücü söz, durum, fıkra, hikâye, resim ve karikatür de aynı anlamda kullanılmaktadır. Güldürücü bir duruma olaya, görünüşe veya düşünceye tuhaf veya komik denir. Mizah ile insanın ilişkisi mizaca, iklime ve kültüre göre değişir. Mizah her zaman zekâ ile doğrudan ilgilidir. Mizahta güldürme esas olmakla birlikte düşündürme ve tenkit de önemli yer tutar. Mizah ve şakanın biraz ağırı, alay ve istihzaya götürür. Mizahın özü, şaka sayesinde duygu patlamasının önüne geçmektir. Mizahın kaynağı, ifadenin katı sınırlarının, kelime oyunu ve sözlü şaka türleriyle aşılmasından doğan komikliktir. Kasıtlı ve tahkir edici düzeye varanı ise “Hiciv” terimiyle tanıtılır. Meddahın sözcük kökeninin “methetmek” eyleminden uzaklaştığını göz önüne alırsak mizah aslında övgüden alaya uzanan bir yolculuktur.
Mizah basınının Osmanlı yaşamına girmesi, toplumun karikatürle tanışması, Osmanlı mizahında önemli bir değişim meydana getirmiştir. Osmanlı modernleşmesinin getirdiği yeniliklerle gelenek arasındaki çatışma, imparatorluğa henüz girmeye başlayan teknik unsurların kötü işlemesi ya da hiç işlememesi mizah basını tarafından işlenen yeni temalar olmuştur. Tanzimat’la beraber ithal edilmeye başlanan bazı siyasal kavramların yanlış anlaşılması ya da kullanılması da tıpkı ithal edilen teknik aksaklıklar gibi alaya alınmıştır. Basınla birlikte hayatımıza giren yeni güldürmecede söz konusu olan kültür düzeyi yüksek okurların gülmesidir. Böylece daha eleştirel, daha entelektüel, daha mesafeli daha ironik yeni bir komik anlayışın unsurları ortaya çıkmıştır. Osmanlı döneminde esprilerin önemli bir bölümünün Türklerin modern dünya ile kurdukları daha doğrusu kuramadıkları ilişkiye dayandığı düşünülürse bugünkü anlayışın aslında bir uzantı olduğu görülür. İşlemeyen vapurların yerini artık Cem Yılmaz’ın stand-up komedilerinde Türk yüzünden kullanılamayan ışınlama aleti almıştır. Geleneksel Osmanlı mizahında farklı dillerin İstanbul’da bir araya gelmesi komik bir durum yaratırdı. Meddahların hikâyesinde dönemin Osmanlı toplumunda yaşayan bütün unsurlar yer alırdı. Bir Arnavut, Bir Rum, Bir Yahudi şivesi taklit edilirdi. Başı sonu belli bir hikâye anlatılırdı.
Mizahtaki çeşitliliğimize ne oldu?
Günümüz mizahını temsil eden film ve tiyatrolarda kadim zamanlardan farklı olarak mizahtaki etnik çeşitliliğin de ortadan kalktığına şahit oluyoruz. Artık film ve tiyatrolarda, gösterilerde Rumlar, Ermeniler ve Yahudiler yoktur, dolayısıyla onların şiveleri ve kültürel ögeleri de ortadan kalkmıştır. Bunun yerini çeşitli meslek gruplarından, toplumsal tabakalardan ya da yaşlardan insanlar almıştır. Günümüz filmlerinde bu meyanda mizah adına daha çok Lâzlar ve doğulu şivesi taklit edilir olmuştur. Genel olarak stand-up komedi yazılı kültürün bir ürünüdür. Hikâye vardır ve çoktan yazıya ya da filme geçirilmiştir. Odak hikâyenin tekrarlanmasından ya da çeşitlenmesinden ziyade hikâye ile alay edilmesine onun mekanizmasının, klişelerinin incelenmesine kaymıştır. Cem Yılmaz ve Ata Demirer gibi “stand-up comedy” yapanlar kendi başlarından geçenleri popüler kültürden aldıkları malzemeyle birleştirdikten sonra ortaya çıkan hikâyeyi çözümlüyor ve alay ediyorlar. Dolayısıyla bu durumda mizah anlatılacak bir hikâyeden çok bir bakış açısına sahip oluyor. Bu gösterilerde korku ve gerilim dolu bir hikâyenin nasıl kurulduğunu, klişelerini ve aslında ne kadar komik olabileceğini göstererek seyirci güldürülebilmektedir.
Recep İvedik neyin nesi?
Ekonomik sıkıntılar ve siyasi krizler, insanları beklenti içine girmeden gülmek ve rahatlamak istedikleri alanlara sevk ediyor. Bunalımlı dönemlerde insanların gülecekleri ya da ağlayacakları melodram tarzı filmlere yöneldiklerini sosyologlar da ifade ediyor. Son zamanlarda çekilen yerli komedi filmlerinde de hatırı sayılır sayıda izleyici topluluğu basit esprileri, fazla zeka gerektirmeyen kabalıkları ve saçmalıkları mizah sanıp gülmeye aday oldu. Recep İvedik Filmleri buna örnek. İvedik’in hiçbir otorite ve kural tanımaması, izleyiciyi rahatlatıyor. 70’lerin satış rakamı beş yüz binlere ulaşan Gırgır dergisi de belki aynı kitleye hitap ediyordu, ancak ürün ve anlayış çok daha kaliteliydi. 1972 yılında yayın hayatına başlayan Gırgır dergisi anti-emperyalist, burjuvaziyi hedef alan bir mizah politikasına sahipti. İşçi ve öğrenci meselelerini işleyen Gırgır’ın dili sokaktaki doğal insana gündelik dile yakındı. Gırgır’da mahallenin mizahı yapılıyordu. Gündelik yaşam, politik konular, herkesin hafızasındaki kişiler, futbol, TV, sinema, müzik ne varsa mizah konusu yapıldı. Gırgır’da Avni karakterinin çizeri Oğuz Aral çalışma arkadaşlarını sakatlar, dini inançlar ve cinsellikle ilgili mizah yapmamaları konusunda uyarıyordu. Recep İvedik lümpenlere ait özellikleri taşıyan bir karakter. Diğer yandan öteki mesafesinde bakıldığında da izleyici çekiyor. Bu filmlerde Recep İvedik’in yerli yersiz küfür kullanımı, küfrün aşağılama etkisini yok etmekte işlevsiz bir komiklik haline dönüştürmektedir.
Recep İvedik, 90’lı yılların başından itibaren Leman dergisiyle ete kemiğe bürünen ve mizaha yön vermeye çalışan kentli laik orta sınıfın temsil ettiği mizaha da bir tepki. Hatırlayacaksınız Cem Yılmaz’ın ilk isminin duyulduğu dönemlerde kentli eğitimli laik orta sınıf gülme eylemini tekeline almış bulunuyordu. Yapılan mizaha belli bir kültür düzeyine sahip şehirli bir izleyici topluluğu gülebiliyordu. İzleyici stand-up komedilere, filmlerde malzeme yapılan popüler kültüre aşina olmalıydı. Bu manada belli bir eğitim düzeyine sahip olmayan ya da belli bir gelir düzeyine sahip olmayan birisi Cem Yılmaz’ın gösterisini ya hiç izlemeyecek ya da onun anlattıklarını saçma bulacaktır. “Mesaj kaygısız” denilen stand-up gösterilerde modern yaşamın, uygarlığın kör noktalarının saçmalığı vurgulanıyor, okulun, eğitimin, biçimsel ve yüzeysel algılanışıyla alay ediliyor. Yeni gösteri, modern bireyin içine düştüğü komik durumların deşifre edilmesine, modern insanın içinde yaşadığı dünyaya yabancılaşmasının vurgulanmasına dayanıyor. Temelde modern yaşamın çeşitli alışkanlıkları zorunlulukları eleştiriliyor. Medeni olmaya çalışıp bunun altında kalmaktansa daha sade bir hayat tercih edilmeli vurgusu yapılıyor. Bu gösterilerde asıl ilginç olan ilmi ve okumayı sevmeme, cahillik tembellik gibi niteliklerle, Osmanlı mizah anlayışında olduğu gibi günümüz mizah anlayışında da Türklerle alay ediliyor olmasıdır.
Mizah durağan değildir
Freud, Espriler ve Bilinçdışı ile İlişkiler adlı kitabında espri yapmanın ceza görmeksizin statükoya saldırmanın bir yolu olduğunu dile getirir. Kişi, düşmanını değersiz ya da gülünç kılarak onu alt etmenin zevkine ulaşır üçüncü kişi de kahkahasıyla bunu onaylar. Freud’a göre, espri düşmanımızın ahlakî ve toplumsal bir takım kısıtlamalarla açığa vuramadığımız bir yönünü ortaya koymamıza imkân verir. Hollywood’un yaramaz çocuğu Jim Carrey’nin filmlerine bir de bu gözle bakmak Freud’u haklı çıkarabilir.
Osmanlı mizahının önce modernleşme sonra da Cumhuriyetle birlikte geçirdiği dönüşümü ve Freud’la birlikte Batı düşüncesinin mizah ve espri anlayışında meydana gelen değişimi göz önüne alırsak mizah durağan değildir. Ferdi, alaycı, okumuş ve şehirli kitleye hitap eden gülmeceyle, mahallenin “küçük adamı”nın gülmecesi ya da lümpenlerin gülmecesi zaman zaman yer değiştirecek ya da birbirlerine galebe çalacaktır.
Mahalle Baskısına Tüm Mahallece Güldük 
Esra Akbudak, Dicle Üniversitesi, İlahiyat
- Nelere gülersiniz?
- Siyasi mesajlı esprilere, verilen hazır cevaplara, duruma göre yerinde verilen anlık nüktesel yanıtlara, siyasetçilerin uçuk projesel vaatlerine... Gülünecek o kadar çok şey var ki bu ülkede!
- Neden ve nasıl gülersiniz?
- Karnını kaşıyan adama, karnımı tuta tuta gülerim mesela. İddia edilen mahalle baskısına tüm mahallece güldüğüm/üz gibi. İnsanları kandırmak için türlü bahaneler uyduran basın ve medya da güldüren sebepler arasında. Gülümsemeler acı rengine büründüğünde; gülerim ağlanacak halime yapacak bir şey bulamasam da... Gülümsemelerimizi acı rengine büründürmeye alıştık çünkü trajikomik olaylar karşısında... İvedik espriler gündemde yer edinmeye devam ettiği sürece son hızıyla, içten gülümsemeler de son bulmaya mahkûm olacaktır söz konusu ben olduğumda.
Mizah Yakınlaştırır
Maruf BEÇENE www.aktuelpsikoloji.com Genel Yayın Sorumlusu
Gülme davranışı, mizahi ortamlarda organizmanın karşılaştığı pozitif bir uyarana verdiği gözlemlenebilir bir tepkidir. Bu tepki kişinin söz konusu olaya ya da kişiye karşı olumlu bir geribildirim verme ya da söz konusu davranışı olumlamakla eşdeğer bir anlam ifade eder.
Komedi ya da mizah bir farkındalık becerisidir. Olayların eğlenceli ve olumlu yönlerini görebilme ve gördüğüne tepki verebilme yeteneğidir. Bu yetenek çoğu zaman sosyal ve bireysel ilişkileri güçlendirir. Kaygı düzeyini ve stresi minimize eder ve kişinin daha pozitif ilişkiler kurmasına yardım eder. Bu da bireyde olumlu benlik saygısı sağlar. Mizah daha sosyal bir ilişki ya da iletişim ortamının oluşmasına katkı sağlar.
Gülmek aynı zaman da gerek kişisel ilişkilerde gerekse toplumsal ortamlarda çok güçlü ve gözlemlenebilir bir geribildirimdir. Bir kişi tarafından ifade edilen bir mizahi bir olay gülme tepkisiyle karşılandığında bu mizahı yapan kişide amaca ulaşma duygusunu uyandırır. Bu durum mizahı yapanla mizaha tepki veren kişi arasında doğal bir yakınlaşma sağlayabilir.
Mizah bir uyaran iken gülmek bir sonuçtur. Bu uyaran ve sonuç ilişkisi kültüre, bireye, cinsiyete ve yaşa göre görecelik arz eder. Mizahi bir davranış her toplumda ve bireyde aynı etkiyi uyandırmaz. Müstehcen bir mizah dindar bir insanda kızgınlık davranışına neden olurken, dini hassasiyeti olmayan birinde gülme tepkisiyle sonuçlanabilir.
Mizah sırasında organizmada çeşitli fizyolojik değişiklikler olur. Kaslar gevşer, dolaşım uyarılır kan basıncı yükselir. Sindirim daha kolay olur. Kişide ağrıya sebep olan sorunlara karşı direnç yükselir ve ağrı o an için daha az hissedilir. Yaşanan bu fizyolojik değişim kişinin hareket ve ifade yeteneğini olumlu etkiler.
Mizaha karşı donuk tepki veren kişilerde daha açık bir ifadeyle gülme davranışı seyrek olan insanlarda stres ve kaygı durumu yüksek olur. Kişisel ilişkilerde daha soğuk diyaloglar oluşur, sosyal yaşam ve etkinlikler daha sınırlı bir alanda yapılır. Bu da yalnızlaşma, iletişimsizlik ve asosyal yaşantıları tetikler. Sosyal yaşamı güçlü olmayan sağlıklı iletişim gerçekleştiremeyen bireylerde ise düşük benlik saygısı, özgüven düşüklüğü, öz kritisizm (kendini eleştiricilik) dışlanma sorunlarını beraberinde getirir. İş hayatında verim kaybına sebep olur.
Bizim İçin Önemli Olan Gülmenin Ölçüsü 
Mustafa Danacı Zonguldak Beden Eğitimi Öğretmeni
Sadece komik bulduğum için değil, gülmek ihtiyacı hissettiğim için gülerim kimi zaman. Küçük bir fıkradır kimi zaman güldüren bizi, kimi zaman ise yaşadığımız gerçek bir olaydır. Tebessüm, gülmek, kahkaha, aynı manayı veren kavramlarmış gibi söylense de farklıdır aslında. Gülmekten kırılmak, avuç dolusu kahkaha gibi deyimler, gülmenin önemini anlatır bizlere. Gülmenin bir ölçüsü var mıdır dediğimizde, Müslüman nasıl gülmelidir ya da nasıl güler dediğimizde, kâinatın efendisi yetişiyor imdadımıza. En güzel gülen insanın, tebessümü ısıtıyor içimizi. Tebessüm etmek sadaka diyor. Demek ki bu kadar önemli bizim için gülmek. Sadece kendimizi değil çevremizdekilerle olan ilişkilerimize ekilen mutluluk tohumu. Doktorlar gülen insanlar daha uzun yaşıyor diyor. Daha rahat ve daha huzurlu oluyormuş gülen insanlar. Gülmeliyiz, güldürmeliyiz hayat sahnesinde, fakat neye ne kadar ve nasıl güleceğimizi de bir ölçüye bağlamalıyız kanısındayım. Ve bu ölçüde önümüzde vesselam…
Bu Şartlar Altında İnsanın Hiç Gülesi Gelmiyor!
Sevde Geçtan, Ordu, Eğitimci
Gülen insanların geç yaşlanması, surat asmak için yüz kaslarının haddinden fazla kasılması Cenab-ı Hakk`ın bizim daha çok tebessüm etmemizi istediği için midir bilmem. Yeri geldiğinde gülmek nasıl güzel ve hoşsa, yeri geldiğinde ağlamak ve gülmemek de bir asalettir. Gülmenin de ahlaki, dini ve akli sınırları vardır. Hani Mevlana Hazretleri diyor ya: "Kişinin neye güldüğünden aklını, nasıl güldüğünden edebini anlarım” işte mesele bu. Hani Peygamber efendimiz "sevinç anında ve üzüntü anındaki çığlıktan Cenab-ı Hakk hoşlanmaz" buyuruyor ya... Ama maalesef zamanımızda dünyanın yarısı sevinç çığlıkları atarken (gerçi bu sevinç çığlığının altında huzur olup olmadığı tartışılır) dünyanın yarısında da insanlar acı ve ızdırapla ağıt yakmak zorunda bırakılıyor. Bu şartlar altında insanın hiç gülesi gelmese de, biliyoruz ki tebessüm sadakadır ve dualarımızda dünyada da ahirette de yüzü gülen insanlardan olmayı temenni ederiz. Gönlü huzurlu, yüzü de bu huzuru çevresine dağıtan insanlardan olmamız duasıyla...
Cem Yılmaz`ı Şahan’a Kırk Kere Yeğlerim!
Mahmut Çelik Eskişehir Anadolu Üniversitesi İletişim Bilimleri
Çoğu zaman herkesin güldüğü şeylere gülmem. Örneğin buzda kayıp yere düşen bir insana ya da benzeri bir sakarlığa genelde gülmem, gülemem. Olaylardan ziyade durum esprilerine, ince esprilere, derin anlam ifade eden esprilere gülerim. Cem Yılmaz`ı Şahan’a kırk kere yeğlerim. Halkımızın Recep İvedik`in bayağı hareketlerine gülmesini, onu benimsemesini büyük üzüntü ve şaşkınlıkla karşılaşıyorum. Bence güldüğümüz şeyler bizim zeka ve kültür seviyemizin göstergesidir. Neye güldüğümüzü niye güldüğümüzü bilelim, farkında olalım...
Ortama Göre Gülmemi Ayarlıyorum
Ahmet Aytaç Özçelik Süleyman Demirel Üniversitesi Biyoloji
Fıkra ve Stand-up gösterilerine gülerim. Bunun dışında beni çok güldüren iki-üç arkadaşım vardır. Kendi yaptığım kazalara bile gülerim. Türk komedi filmlerinde oynayan, Kemal Sunal, şener şen, Metin Akpınar ve Zeki Alasya`yı anmadan geçemeyeceğim. Gülmek bana enerji veriyor. Umut aşılıyor. Moralim bozuksa onu düzeltiyor. Psikolojik açıdan rahatlama sağladığı için gülüyorum. Gülme şiddetimi ortamıma göre ayarlıyorum. Arkadaşlarla beraberken biraz daha özgür olabiliyorum. Ama saygı göstermem gereken büyükler varsa daha kısık veya mümkünse kısa bir tebessüm halinde ayarlarım gülmemi.
Gülmeyi Silah Olarak Kullanırız Bazen
Fatma Ünal, 19 Yaşında, ODTÜ
Gerçeği tüm çıplaklığıyla görünce ve bunun (gerçeğin) başkaları tarafından fark edilmediğini anlayınca gülerim. Ortamda kimse beni anlamamıştır ve bunu gülmemle ifade ederim. Her zaman böyle olmaz tabi. Ayrıca gülmeden gülmeye fark vardır. Kahkahayla gülme ya da tebessümle gülme ki buna gülümseme diyoruz; sinirliyken gülme, mutluyken gülme, ağlamayla karışık gülme gibi... Yani aslında insan o herkesin kafasındaki genel kanı gibi mutlu olduğu için gülmez sadece. Gülmeyi silah olarak kullanırız bazen. Bazen de savunmasızlığımızı göstermek için. Ama çoğu zaman sivrilmiş ya da taşmış bir duygunun göstergesidir. Bölümüm icabı biyoloji ve canlılarla ilgili yeni bir şeyler öğrendiğimde ya da hocalarımın her an evrim evrim demelerine karşın mikroskopta gördüğüm bir tek hücreli canlı öyle kabartır ki mutluluğumu, imanımı ve aynı zamanda küfre karşı hıncımı, gülerim doyasıya, içimde ışıklar yanar. Işıklar dudaklarımdan taşar ve ben gülerim.
Kahkahayla Gülmek Ne Kadar da Çirkin 
Sami Büyükkaynak, Konya, Esnaf
Ağlanacak hallerime gülüyorum desem, biraz mistik kaçacak ama gerçekten öyle. Güldüğüm şeyleri sonra düşündüğüm zaman bu kadar da gülecek ne var diyorum, kendi kendime. Sonra Efendimiz (sav) aklıma geliyor, sadece dişleri görünecek şekilde tebessüm etme halini tahayyül ediyorum. Kahkahayla gülmenin ne kadar çirkin olduğunu düşünüyorum. Ama bütün bu düşünceler ve tahayyüller hep güldükten sonra aklıma geliyor. Sonra da kendimi levmediyorum (kınıyorum). Gülüşlerim anlık hadiselere karşıdır. Birinin muzipliğidir en çok güldüklerim. Bir çocuğun büyük bir insanmış gibi hal hareket ve konuşmaları beni güldürür. Çocuklarımın getirdiği güzel haberlere gülerim. Mesela yüz aldım diye gelen oğlumu tebrik ettikten sonra gülücükler atarım ona. Geriden seyrettiğim bir hayvancağızın, mesela kedinin bir fareyle mücadelesine gülerim. Tramvayda yolculuk yaparken yer vermemek için uyuma numarası yapan bir ilköğretim öğrencisinin haline gülerim. Tabi bu kahkahayla olmaz, tebessüm ederim. Yanlış cümle kuran, yanlış ifadede bulunan bir insanı düzelttikten sonra yok öyle demek istemedim dediği zaman gülerim.
Ali Can'ın Yazısı.