Çok Sesli Bir Hikaye
İffetli olabilmek, her dem kendini nefsinin şiddetli isteklerinden koruyabilmek zordur. Hz. Meryem’in ismi Kuranı Kerim’de boş yere bir surenin ismi olmamıştır.
Ahretlik, biz şimdi iki piri fani miyiz yoksa melek falan mıyız?
— Ne meleği, ne piri ya hu biz Elif kızımızın iç sesleriyiz.
— İç ses mi, hımm.
— Yani bir iç ses kendine ancak bu kadar bigane kalabilir. İç sesiz işte; sen ve ben..
— Tamam, ahretlik niye kızıyorsun?
— Kızmıyorum sadece şu amatörlükten sıyrılıp profesyonel bir iç ses haline gelmeni istiyorum.
— Madem sen profesyonel bir iç sessin söyle bakalım ne yapacak bizim Elif? Âşık mı oldu dersin?
— Bilmiyorum.
— Bence bu kızda var bir haller… Baksana bizi dinlediği yok, gözlerini kapatmış ruhunu bulutlarda gezdiriyor.
— Haklısın… Umarım Elif, aşk adı altında nefsi için nefes tüketmez. Gerçi aklı başında bir kızdır ama belli olmaz tabi.
— Bence şimdiden o kahverengi gözlü çocuğun teklifini düşünmeye başladı bile.
— Yok zannetmiyorum… Plansız projesiz bir binayı; gidip de sit alanının ortasına konduracak tıynette değildir Elif. Bilir ki korunmuş bir kalbe kaçak ev yapılmaz, temelinde esma olan bir sarayın üzerine tenekeden kulübeler çatılmaz.
— İyi diyorsun da aşk dediğin en ehil olan adamı bile beceriksiz işçiye, kötü mühendise çeviriyor. Bu yolda nice âlim zelil olmadı mı, nice insan tacından soyunup şarlatanlığa durmadı mı?
— Sanırım senin aşk sandığın şey, ilahi aşkın eteğine yapışmış küçük bir çocuğun vaveylasıdır ki ne büyümek için çabalar, ne de onun eteğini bırakır. Bence işin içine “gerçek aşk”ı ve Allah-u Tealanın Vedud ismini katıp mesneviyi şuraya yazmamız ve üzerine de bir “bin küsür sene” daha konuşmamız gerekir…
— Ahretlik, o kadar zamanımız yok… İşin Elif’e bakan yönünü konuşsak da senin yapacağın süper iktibasları başka bir yazıya bıraksak…
— İyi tamam tamam… Ağız tadı ile iki çift kelam ettirmiyorsun…
— O değil de iki gencin birbirini beğenmesinde niye sakınca görüyoruz onu anlamış değilim…
— Hacım pek safsın ne diyeyim. İnsan nefsi akışkandır, bir kavanoza koyup kaldıramazsın, bir kutuya koyup saklayamazsın… Farklı cinse ait iki genç karşılaşır da aralarında küçük bir kıvılcım olursa bu ilk aşamadır ve kontrol edilebilir. Akıl devrededir, muhakeme yeteneği kendini korur ve olasılıkları, emir ve yasakları farklı pencerelerden bakarak değerlendirebilir. Lakin iş ikinci aşamaya gelir, gençler; “bir alana bir bedava” şeklindeki promosyon ürünleri gibi yan yana gezmeye başlarlarsa işte orada akıl muhakemesi devre dışı kalır, kontrol edilemez. Nefis darbe yapar ve bizim elif in “gözünün elifi” işte o zaman söner.
— Ya haklısın, Elif de tavizin taviz doğuracağını bilir gerçi.
— Elbette önünde Yusuf kıssası gibi bir kıssa var. Aşkın Yusuf’u da, Züleyha’yı da, Yakup’u da nasıl yakıp yuttuğunu hatırlayacak ve aşkı elinde bir kor parçası gibi tutacaktır. Zira Hz. Yusuf’un “ben nefsimden emin olamam” diyerek Allah’tan yardım dilediğini iyi bilir Elif. Ki Yusuf kuyuların karanlığına, zindanların vahametine, kardeşlerinin nankörlüğüne, baba hasretine dayanmış bir yiğitken böyle söylemişti. Bizim, hava azcık soğusa bronşit olan nazlı Elif nefsinden de flörtten de köşe bucak kaçacaktır eminim.
— Ama yine de Elif herkesin bir sevgilisi olmasını hatta gömlek değiştirir gibi sevgili değiştiren kızların çokluğunu görecek ve heveslenecek. Nereye baksa el ele tutuşmuş çiftler görüyor…
— Her şeyi çift görmeye başladıysa nefsi onu sarhoş ediyor demektir:)
— Ahahah…
— Hem bilir ki Elif; çok kişiye âşık olmak gönlü yozlaştırır. Çünkü bir kez âşık olduysan herkese ve her şeye âşık olursun. Ağaçlara, kuşlara, yaşlılara, yağmura, otobüslere, martılara, çocuklara… Ama ikinci kez âşık olursan sadece bir kişiye âşık olursun. Üçüncü kez âşık olduysan aslında âşık olmuş sayılmazsın…
— Vay vay neler varmış sende…
— Yok ya “Amat” isimli kitapta ölümle ilgili bir yer vardı. Ben onu azcık değiştirdim hepsi bu. Çaktırma.
— O neyse de çok üstüne gidiyorsun kızın… Ben yine de senin gençleri anlamadığını düşünüyorum…
— Dinle o zaman:
*evlenmek vaadiyle kandırılan genç kız, erkek arkadaşının kendisini terk etmesi üzerine intihar etti.
*gayrı meşru bebeğini camii avlusuna bırakıp kaçtı.
*liseli genç, kız yüzünden arkadaşını vurdu.
*lise kavgalarının %31 i kız-erkek arkadaşlıkları sebebi ile oluyor.
*Türkiye de her yıl 500 bebek sokağa terk ediliyor.
*işyerinde flört patronu vuruyor.
Bunlar bazı gazete haberlerinden başlıklar…
— Sağol içim açıldı sayende.
— Elif’in de zihni açılır umarım. Dinimizde namahrem olan kişilerin birbirlerine dokunmalarının hatta bakmalarının caiz olmadığını biliyoruz. Elif de biliyor. Hadisler ve ayetler açık:
“Sizden kim Allah`a ve ahiret gününe inanıyorsa, yanında mahremi olmayan bir kadınla baş başa kalmasın. Çünkü bunu yaparsa üçüncüleri şeytan olur.
“Yabancı kadını görüp, azab-ı ilahiden korkarak, başını ondan çevirene Allah-u Teâlâ ibadetin tadını duyurur… “Yabancı kadına şehvetle bakma şeytanın zehirli oklarından bir oktur. Kim onu Benim korkumdan dolayı terk ederse, kalbine öyle bir iman neşesi ve halâveti atarım ki, onun zevkini gönlünün derinliklerinde duyar.”
“Mümin kadınlara da söyle: gözlerini -harama bakmaktan- korusunlar; namus ve iffetlerini esirgesinler. Görünen kısımları müstesna olmak üzere, ziynetlerini teşhir etmesinler. Başörtülerini yakalarının üzerine -kadar-örtsünler... (Nur Suresi,31)
“Nikâh, benim sünnetimdir. Sünnetimle amel etmeyen benden değildir."
— İşte seni yakaladım “nikâh benim sünnetimdir lafı bi kere evlenirken nikâh kıymak gerektiği ile alakalı değil mi?
— Nayır nayır… Eğer siz nikâh kıymadan geziyor tozuyor yakınlaşıyorsanız nikâhı terk etmiş oluyorsunuz. Nikâh kıymak varken gönül eğlendiriyorsunuz. Elli kere flört edip bir kere evlenen adam elli kere sünneti terk etmiş ve Efendimizin bizden değildir ikazına muhatap olmuş demektir. Kaldı ki nikâh ciddi bir iştir. İşte bu yüzden kadın erkek ilişkileri de boş verilecek kadar ciddiyetsiz değildir. Bir bakış bile şeytanın zehirli oklarından bir ok ise sürekli bakışmak karşı tarafa roketatar yollamak ile aynı olsa gerek.
— Aman be ahretlik… İyi o zaman gidelim bir mağarada yaşayalım
— Hıra mağarası olursa sorun yok.
— Ben ciddiyim.
— İyi de biz nefsimizi öldürelim yok edelim demiyoruz ki.. Nefsimizi bilelim diyoruz. Zaaflarını, şehvetin bizi sokacağı durumları, anlık tatminlerin ileride yol açacağı tatminsizlikleri bilelim ve ona göre tedbir alalım diyoruz. Çünkü nefsin istediği işlerle meşgul olduğun her an, hayırlı başka bir işi terk etmiş oluyorsun…
Hem bu dinin de bir raconu var… Canın istediği zaman haram olan bir fiili “aman canım gençlik işte” diye değiştiremez, yumuşatamazsın.
— Ya tamam yumuşatmıyorum… Ama ben de isterdim Elif şöyle yakışıklı bir gençle deniz kenarında gezsin. Sonra slow motion koşsunlar ve birbirlerine sarılsınlar. Misal yakışıklı genç denizde taş sektirirken, Elif ona bakarak “Tanrım işte hayallerimin erkeği” desin… Sonra evlensinler, muratlarına ersinler…
— Kusura bakma ama flört evliliğin laboratuvarı değildir. Birazdan başlayacak bir filmin fragmanı hiç değildir. Flört edenlere bakıp da “aman da bunlar ilerde mutlu olur” dememiz için yapılan istatistikleri görmememiz gerekir. Bir kere eğri çomağın doğru gölgesi olmaz. Eğri cetvelle doğru çizgi çizilmez. Balık baştan kokar. Yok, bu olmadı…
— Ooof of… Zor bu kızın işi…
— Evet, iffetli olabilmek, her dem kendini nefsinin şiddetli isteklerinden koruyabilmek zordur. Hz. Meryem’in ismi Kuranı Kerim’de boş yere bir surenin ismi olmamıştır.
— Bence Elif yine de yüreğinin götürdüğü yere gidecek…
— Yüreğinin götürdüğü yere giderken beni de müsait bir yerde bıraksın. :)
— Dalga geçme ya hu!
— Ben ancak dalga geçerim böyle bir anlayışla hacım, sen de titre ve kendine gel artık… Yılların iç sesisin aklın hala Türksatla twist yapıyor, hala kargayı bülbül, merkebi düldül sanıyorsun. Rica ederim yani, lütfen!
Ayşegül Genç'ın Yazısı.