Afrikalı Kölelerin Amerika`da Kurduğu Cumhuriyet: Haiti
Merve Büşra Kibritçi
İstanbul’da Aziz Mahmud Hüdayi Vakfı’na bağlı bir Kur’an kursunda öğrenim gören Haitili birinin olduğunu duyunca tanışıp, konuşmak istedik. Minibüse binmek için vereceği 10 kuruşu evdeki bebeğine ekmek almak için saklayıp, oldukça uzun bir yürüyüş sonrası okula varabildiğini söyleyen Asiye Abdulkadir bizlere hikâyesini anlattı…
Karayip Denizi’nin hırçın suları arasında, Orta Amerika’da bir ada devleti: Haiti. Amerikaların ortasında, okyanusta bir adayı Dominik Cumhuriyeti ile paylaşıyor. Ne kıtanın kuzeyindeki gibi beyazlar, ne de güneyindeki gibi melezler çoğunlukta bu ülkede. Bu ülkenin halkı Afrika kökenli siyahiler! Ülke halkının tamamının büyük dedeleri Gabon, Nijer gibi Afrika ülkelerinden köle olarak getirilmiş Orta Amerika’ya. Kafalarımızı karıştırsa da, sömürgeci zihniyete sahip ülkeler tüm acımasızlıklarıyla dünyanın eksenini kaydırmış. Kristof Kolomb 5 Aralık 1492’de İspanya Kralı adına 4 gemiyle okyanusa açılıp Haiti’de karaya çıktığında, aslında adada yaşayanlar kendisi gibi beyaz ya da ülkenin şimdiki halkı gibi siyahi değildi. Milyonlarca insanın katledildiği adanın halkı Kızılderililer diyebileceğimiz yerlilerdi. Ancak zavallı Kolomb Hindistan açıklarında Hint adalarından birine geldiğini düşünerek karşılaştığı yerlilere “Indians: Hintliler” ismini verecekti.
Çoğumuz 2010’da gerçekleşen şiddetli deprem ve ardında bıraktığı büyük enkazlarla hatırlarız bu ülkenin ismini. Resmi rakamlara göre 250 bin kişinin hayatını kaybettiği, Türkiye de dâhil olmak üzere dünyanın dört bir yanından acil yardım kuruluşları ve STK’ların seferber olduğu deprem ülkenin ismini dünyaya duyurmuş oldu. Neredeyse hiçbir kentsel altyapının olmadığı bu yoksul ülkede yaşanan deprem, felaketin daha da büyük sonuçlara yol açmasına sebep oldu. 1 milyon insanın evsiz kaldığı afet sonrası başkent Port-au-Prince’te cesetlerin çöp bidonlarına doldurulup yakıldığı ve şehrin günlerce “ceset” koktuğu söylenir.
Haiti ve Dominik’in bulunduğu Saint-Domingue ismi verilen ada, İspanyollar tarafından keşfedildikten sonra yerliler acımasızca katledildi, zor şartlara maruz bırakıldı ve zorla madenlerde çalıştırıldı. Derken tüm bu katliam ve zorbalıkların sonucu 1492’de adadaki yarım milyonu aşkın yerlinin sayısı 1500’lere gelince 60.000 civarına düşmüştü. Bu topraklardaki değerli madenleri tüketen İspanya adaya ilgisini kaybedince Fransız korsanlar adada tarımla uğraşmaya başladılar. Adada kalan yerlilerin sayısı bu kez Fransızların tarım arazilerinde şeker üretimi yapmasına yetmeyince Afrika’dan köle getirilmeye başlandı. Dehşet verici boyutlara ulaşan rakamlar gösteriyor ki yalnız 18. yüzyılda Afrika’dan Saint Domingue adasına getirilen köle sayısı 700.000’e yakındı. Gemiyle Atlantik’i geçen kölelerin çoğu daha yolculuk esnasında bu acımasızlığa yenik düşüp intihar ediyorlardı. Kimi ise salgın hastalıklardan, zorlu çalışma koşullarından koloniye ayak bastıktan kısa süre sonra hayatını kaybediyordu. Fransa’nın 25 milyonluk kesiminin hayatı o dönemlerde bu sömürge ticaretine bağımlıydı. Haiti dünya kahve üretiminin yarısıyla şeker üretiminin beşte üçünü sağlıyordu. Bu tarlalarda çalışan kölelerin okuma yazma öğrenmesi yasaklanmış, sağlık hizmetlerinden ve gerekli gıdalardan mahrum bırakılmışlardı.
Bu toprakların asıl halkı yerlilere yaptıkları zulüm yetmemiş, bir de Afrika’dan getirdikleri köleleri ölesiye çalıştırmaya başlamışlardı. Sadece Haiti’ye değil, Latin Amerika’nın neredeyse her tarafına sömürgeci güçler Afrika’dan köle getirtiyordu. Afrika’dan gelen kölelerin içinde Müslümanlar da vardı. Ancak yüzyıllar boyu dinlerini saklamak zorunda kalmaları, zorla Hristiyanlaştırılıp Pazar ayinlerine katılmaları ve benzeri durumlar sebebiyle kendi inançlarından uzaklaştılar.
1789’da Fransız Devrimi’nden sonra oluşturulan İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirgesi’nde yazılanlar Haitili kölelerin kulaklarına çalınıyordu. Fransız kolonyallarsa ne Devrim’in yol açtığı özgürlüklerin, ne bu bildirge metninde yazanların adaya ulaşmasını istemiyor, posta servislerine engel koyuyordu. Ancak gemilerle gelenler koloniye bu haberleri yaydılar ve Haitili kölelerin arasında bir isyan baş gösterdi. Bu isyan birdenbire çıkmamıştı tabi ki, uzun süredir bazı siyah köleler kendi aralarında münakaşa ediyor, kimi kölelikten kaçarak dağlara sığınıyor ve bu isyanın ateşlenmesi için köleleri örgütlemeye çabalıyordu. Özgürlüklerini kendi başlarına elde etmiş ilk ve tek köle halkı Haitililer, tarihi yeniden yazıyorlardı. Adaya köle olarak getirilen Dessalines 1804’te Haiti’nin bağımsız bir devlet olduğunu ilan etti. Fransızları adadan tamamen kovdular ve topraklarına “dağlık ülke” anlamına gelen Haiti ismini verdiler. Fransa yüzyıllarca sömürdüğü bu ülkeyi bağımsızlığını ilan ettikten yaklaşık 25 yıl sonra adadaki Fransız kolonyal tarımcıların zararını karşılaması şartıyla resmi olarak tanıdı ama anlaşma öyle bir belaydı ki Haiti yüz yılı aşkın sürede paçasını Fransızlardan kurtaramadı. ABD ise Haiti’yi 1860’lı yıllara kadar tanımadı ve 1900’lerde yirmi sene işgal ve kontrol altında tuttu. Bu işgal sırasında da binlerce Haitili öldürüldü.
Günümüzde ise Haiti Cumhuriyeti’nde insanlar hâlâ oldukça fakir bir hayat yaşamakta. Ülkedeki Müslümanların sayısı 3000 civarında. 2013 Ramazan ayında Haiti’ye giden Abdullah Kibritçi Cuma günleri mescitlerde hutbelerin Arapça ve Fransızca verildiğini, her Cuma birkaç Haitili’nin Müslüman olduğunu söylüyor. Haiti’de birçok mescit olmasına karşın henüz güzel donanımlı bir camileri yok ve Haitili Müslümanlar büyük bir camiye sahip olmayı gerçekten çok istiyorlar. Ayrıca birçoğu Fransızca ilmihal/kaynak kitap sıkıntısı çekiyor.
İstanbul’daki Aziz Mahmud Hüdayi Vakfı Kur’an kurslarında öğrenim gören Haitili bir öğrenci olduğunu duyduğumda onunla tanışıp konuşmak istedim. Kurs hocalarından Fatma Uzun’un Fransızca çevirmenlik yapması yardımıyla öğretmen Asiye Abdulkadir ile ülkesi hakkında konuştuk. Minibüse binmek için vereceği 10 kuruşu evdeki bebeğine ekmek almak için saklayıp, oldukça uzun bir yürüyüş sonrası okula varabildiğini söyleyen Asiye bizlere hikâyesini anlattı…
Bize biraz kendini, Müslüman oluş hikâyeni, ülkendeki hayatını anlatır mısın?
İsmim Asiye, 25 yaşındayım. Cap Haitien şehrinden geliyorum, 2 senedir Aziz Mahmud Hüdayi Vakfı kurslarında dini eğitim görüyorum. Türkiye’ye ilk olarak Diyanet İşleri Başkanlığı’nın ülkemdeki Müslümanları dini eğitim amaçlı Bolu’da bir kampa çağırması vesilesiyle geldim. Haiti’de genelde insanlar Hristiyan olsalar da aslında çoğunluk dindar değildir. Evlilik dışı ilişkiler aşırı yaygındır, ben ve diğer 5 kardeşim de dâhil olmak üzere anne babamızın evlilik dışı çocukları olarak doğduk. Haiti’de insanlar kiliseye çocuklarını vaftiz etmek için gittikten sonra bir kere daha adım atmazlar. Afrika’dan gelen ve birçok uyduruk inancın birleşmesiyle oluşan, büyücülerin kâhinlerin önemli yer tuttuğu Vudu kültürü bir din ve bir hayat tarzı olarak Haiti’de oldukça yaygındır.
Yaklaşık 7 sene önce evlendiğim gün Müslüman oldum. Eşimin bana öğrettiği ilk ve tek sure Kafirun suresidir. Uzun süre namazlarımı sadece bu sureyle eksik gedik kıldım, Haiti’deyken dinimizi tam anlamıyla bilemediğim için eksik yaşadım. Yakınlarımda yaşayan başka Müslüman kadın olmadığı için erkeklerin sohbetlerine katılıyordum. İmamımız çok bilgili olmasa da bildiği her şeyi bizlere öğretmek arzusundaydı. Haiti’de en çok imamımızın sohbetlerini özledim.
Müslüman oluşuma ailemden kimse karışmadı çünkü bizde 18’inden sonra kimse kimseyle pek de ilgilenmez. Ancak Müslüman olduktan sonra aldığım Asiye ismini kabul etmeyip bana cami anlamına gelen “mosque” diye seslenerek benimle alay ettiler. Ülkemde ahlaki hayat inanılmaz yozlaşmış durumda, çocuklar çok küçük yaşlarda başlarından büyük pisliklerin içine düşüyorlar.
Ülkene döndüğünde yapmak istediklerin neler?
Haiti’ye döndüğümde imkânımız olursa Müslümanlar için bir radyo istasyonu açmak, hatta bir televizyon kanalı açmak isterim. Burada öğrendiklerimi oradaki kardeşlerime anlatmak isterim. Haiti’deki Müslüman hanımları bir araya toplayıp onlara İslam hakkında bildiğim her şeyi öğretmek istiyorum. Eşim ülkemize dönünce eğer paramız olursa bana bir Kur’an kursu açacağına, orada öğretmenlik yapacağıma söz verdi.
Haiti’de birçok yetim var ve özellikle depremden sonra yetimlerin sayısı arttı. Ancak yetimhanelerin ve okulların çoğu Misyonerlere ait. Müslümanlar olarak yetimleri ve okul çağındaki çocukları düşünmek zorundayız. Depremin ardından birçok Hristiyan aile yetim çocukları himayesi altına aldı. Eğer Müslümanlar imkân bulup bir yetimhane açarsa bu oradaki çocukların hayatının değişmesi demek olur. Haiti’de nereye bakarsanız altından Hristiyanların eli çıkar.
GENÇ'ın Yazısı.