Her soruya cevap verme, bu; her şeyi bilir, her konudan anlar görünme şehvetiniz nereden geliyor?! “Emaneti ehline veriniz” diye bir hadis işitmediniz mi hiç? Yahut “Kişinin kendini ilgilendirmeyen şeyleri terk etmesi, dininin güzelliğindendir” hadisinin neresini anlamadınız?

Geçtiğimiz günlerde bir akşam, işten eve geldikten sonra; TV kanallarında ne var ne yok diye hızlıca bakınıyordum. Meşhur din şovmenlerinden birinin programına denk geldim. İzleyiciler sual ediyor, söz konusu kişi ise cevaplıyordu. Buraya kadar her şey normal. Ancak normal olmayan bir durum vardı... Ekranda büyük harflerle altyazı olarak da verilen soru şuydu: “Astronotlar, uzayda nasıl abdest alabilir?” Hayır, hayır anormallik burada değil. Az sabredin...

Neyse, konu kafamda şekillenince, söz konusu kişinin web sayfasına girip, kendisine sorulmuş bulunan diğer sorulara bir göz attım. İşte birkaçı: “Dini yönden kötü olan bir komşum vardı. Cenazesinde bulunup yardımcı oldum. Yanlış mı yaptım?”, “ Kıyamet günü geldiğinde melekler de ölecek mi?”, “Fabrikada çalışıyoruz. İş elbisesiyle namaz kılabilir miyiz?”, “Sabah; namaz vakti, ezanı duymasam da namaz kılabilir miyim?”, “Şeytan’ın babası ve annesi var mı?”, “Yurt dışında ölenleri orada gömmek günah mı?”, “Alacağımın peşinde koşarsam günaha girmiş olur muyum?”, “21 Aralık’ta kıyamet kopacak mı?”, “Hamilelikte kadın saçını kesebilir mi?”, “Erkek ev işi yapabilir mi?”, “Dillerin çoğalması nedendir?”, “Çocuğun göbek bağını ne yapılmalı?”, “Hamile kadın çocuk emzirebilir mi?”, “Balık tutmayı seviyorum; günahı var mı?”, “Sezaryenle doğum sakıncalı mıdır?”, “Haram parayla yapılan hac kabul olur mu?”...

Hızımı alamadım; Türkiye’nin en saygın dini içerikli bir başka internet sitesinin, soru cevap bölümünü de inceledim. Burada sorulan ilginç/tuhaf suallerden birkaçı ise şöyle: “TOKİ’den ev almak caiz midir?”, “Dini konuları Google’a sormalı mıyız?”, “Kur’an’da geçen her kelime isim olarak konulabilir mi?”, “Cemaate yetişmek için camiye koşulur mu?”, “Otomatik ödeme caiz midir?”, “Kıyamet günü insanlar ne yiyecekler?”, “Köpek ticareti yapmak haram mıdır?”, “Doğuştan Müslüman olmak adaletsizlik olur mu?”, “Dünyayı değiştirmek için ne yapmalıyım?”, “Oruçlu bir adam oruçlu olmayan bir başkasına su verebilir mi?”, “İslam’da gün ne zaman başlar?”, “Müslüman 1 Nisan şakası yapabilir mi?”...

Tamam, sorular çoğunlukla tuhaf, yersiz, komik, mantıksız... Bazılarınınsa cevabı o kadar bariz ki altı yaşından büyük herkes biraz düşünerek kendi de bulabilir... Ama asıl ilginç olan ve yazının başında ifade ettiğim anormalliği içeren kısımsa şu: Hadi sorular saçma, mantıksız hatta aptalca... İyi de din adamlarımız, fıkıhçılarımız neden üşenmeyip, bütün bu suallere cevap vermek zorunda hissediyorlar kendilerini? “Kıyamet kopunca melekler de ölecek mi?” yahut “Şeytan’ın ana babası var mı?” gibi gereksiz, bilinmesi ve bilinmemesi arasında hiçbir fark olmayan ama bir şekilde dini temalı görünen sorular bir yana... Neden, bir kısmını doktorların, bir kısmını sosyologların, bir kısmını psikologların hatta bazılarını dil bilimcilerin cevaplaması gereken soruları üzerinize alıp cevaplıyorsunuz?! Bu; her soruya cevap verme, bu; her şeyi bilir, her konudan anlar görünme şehvetiniz nereden geliyor?! “Emaneti ehline veriniz” diye bir hadis işitmediniz mi hiç? Yahut “Kişinin kendini ilgilendirmeyen şeyleri terk etmesi, dininin güzelliğindendir” hadisinin neresini anlamadınız? Başkalarını eğitmeden önce kendi nefsinizi terbiye etmeyi düşünemediniz mi?

Hiç unutmam; bir gün Muhterem Osman Nuri Topbaş Hocaefendi’nin sohbetindeydim. Nadir bir uygulama olarak o gün; hazirundan not kâğıtlarıyla kendisine ulaştırılan suallere cevap veriyordu. Bir kâğıdı açtı ve bir soruyu yüksek sesle okumuş bulunarak, yüzü düştü. Çehresinden hem üzüldüğü hem hiddetlendiği anlaşılıyordu. Soru şuydu: “Zamanımızın kutbu kimdir?” O gün Osman Nuri Topbaş Hocaefendi, çoğu din adamımızın bu gidişle yakınından bile geçemeyeceği, muhteşem bir edep sergiledi: “Kişinin kendisini ilgilendirmeyen hususları terk etmesi, dininin güzelliğindendir. Biz önce kendi halimizle meşgul olalım” diyerek hem soruyu geri çevirdi hem de bu gibi durumlarda sergilenmesi gereken ince edeple ilgili olarak hazır bulunanları irşad etmiş oldu.

Biraz ibret alır mıydınız?


Sinan Özgenç'ın Yazısı.