Özünden koparsa hizmet, hezimete dönüşür. Bir gönüle dokunmayı, binlerce kişiyi salonlara doldurmaya tercih edenler; gösteriş toplumundan özüne, yani merhamet medeniyetine dönecektir. Zira hizmet, rakamlarla ifade edilemeyecek bir iştir. İnce işçiliktir…

Tüm görevliler öyle sıkı hazırlanıyoruz ki... Bu şehirde daha önce böyle büyük bir organizasyon olmamış çünkü. Birçok din adamının konuşmacı olarak katılacağı program, şehrin en büyük salonunda gerçekleşecek. Çevre illerden de katılım olacağı için salonun dolacağını umut ediyoruz. Zaten organizasyon Türkiye’nin en bilindik sivil toplum kuruluşlarından biri tarafından yapılıyor. Asıl iş salonun hazırlanması, misafirlerin ağırlanması ve program esnasında olabilecek provakasyonlar için önlem almakta. Programın sorumlusu geliyor. “Arkadaşlar tamam, salonun hazırlığı da önemli ama benim için önemli olan o salonu doldurmak. Kim gelmiş, ne konuşmuş önemli değil. Salonun dolu haliyle birkaç fotoğraf alalım, maksat hâsıl olmuş demektir.” Bu cümleleri duyduğumda beynimden vurulmuşa dönüyorum.

Bir başka programdayız. Her yıl düzenli olarak gerçekleştirilen yetimlerle uçurtma şenliğinde... Yetimlerin kontrolünü sağlamak için görevlendirilen gençler olarak ayrı bir heyecan var içimizde. Ne kadar heyecanlı isek o kadar dikkatliyiz ayrıca. Mesele yetimler çünkü. Ancak, uçurtmalar dağıtılırken incitilen yetimleri görünce bir kurşun daha yemiştim beynime. Ama bir kurşunla yetinmedik. Uçurtma dağıtımı bittikten sonra sıra geldi uçurmaya. Yarım saat kadar yetimlerle vakit geçirdik, uçurtmaları uçurmaya çalıştık ama rüzgar olmadığından dolayı pek başarılı olamadık. Tam rüzgâr geldi, sevindik derken anons yapılmaya başlandı. “Hadi arkadaşlar, fotoğraf çekilmeye.” İsyan ettikse de olmadı. Yüzlerce insan, dizildik sahanın ortasına. Bir ses geldi yetkili bir abiden: “Gülün çocuklar. Yetim gülerse…” Bir şarjör boşandı bu kez.

Bu minvalde yaşadığımız hadiseler saymakla bitmez. Başka bir sivil toplum kuruluşu ile kurban hizmeti için Afrika’ya gittiğimizde, fotoğraf çekilmekten, paylaşım yapmaktan arta kalan zamanlarda hizmet edebildik diyebilirim. Durum bu kadar vahim.

Her geçen gün değişen, daha doğrusu güncellenen sivil toplum anlayışının tamamen özünden kopmasından korkuyorum. Sağ elin verdiğini, sol elin görmediği günler epey geride kaldı. Bir büyüğümüz hep söyler: “Evladım, on yapıp bir göstermek lazım.” diye. Oysa bugün, yapılan yapılmayan her organizasyon afişe ediliyor. Bir yapıp on gösterme zamanındayız.

İşin özüne bakacak olursak, merhamet ve infak medeniyetinin temeli olan Asr-ı Saadette, halifenin kapı kapı dolaşıp muhtaçlara yardım götürdüğü, sırtındaki yaralar vesilesiyle anlaşılıyor. Yine merhametin zirveleştiği, neredeyse zekat verecek kişinin kalmadığı Osmanlı devrinde, kurda kuşa merhem olmak için vakıflar kuruluyor. Ama rekabet ortamında değil, bilakis işbirliği içinde.

Bugün, sırf “ben de buradayım” diyebilmek için bu işe girişen kuruluşlar var. Yıllar sonra siyasette etkin olabilmek için hizmet mecrasında boy gösteren şahıslar ve kurumlar da azımsanmamalı. Bu anlayış, müsbet kuruluşların da algısını değiştiriyor. Aynı alanda hizmet eden kuruluşlar, birbiriyle amansız bir yarışın içerisinde. Fakat nitelikten ziyade niceliğin yarışı. Misal, kutlu doğum programında çağırılan kişinin popülaritesi yarışıyor ‘öteki’ ile. Yardım kuruluşları arasında, muhtaçların en masum pozunu kim yakalayacak, bunun derdine düşülüyor.

Özellikle sosyal medyanın kızıştırdığı bu yarış, işin inceliğini unutturuyor. Birçok sivil toplum kuruluşu, sosyal medyada paylaştığı kadar var olduğunu düşünüyor. Misal, belirli zamanlarda hizmetler vesilesiyle ulaşılan kişi sayıları paylaşılıyor. Çağ bize bunu aşılıyor zaten. Gösterdiğin kadar varsın. Ancak, özü merhamet medeniyeti olan sivil toplum anlayışı bu akıma kurban gitmemeli. Elbette görünmek, paylaşmak da mühim. Ancak, özünden koparsa hizmet, hezimete dönüşür. Bir gönüle dokunmayı, binlerce kişiyi salonlara doldurmaya tercih edenler; gösteriş toplumundan özüne, yani merhamet medeniyetine dönecektir. Zira hizmet, rakamlarla ifade edilemeyecek bir iştir. İnce işçiliktir vesselam.


Yunus Emre Avşar'ın Yazısı.