Ne aşamada hasta olduğumuzun, diğer bir deyişle kime hasta dediğimizin net bir sınırı yoktur. Vücudunda hastalık bulunan fakat hayatında hiçbir değişiklik olmayan, dolayısıyla bundan haberi dahi olmayan kimse de hasta mıdır? Peki ya hastalığı olmadığı halde hasta olduğunu iddia eden?

Birçok hastalığımızdan başladığı anda haberimiz olmaz, hatta bazen ruhumuz bile duymadan hastalık gelip geçer. Aksi halde her gün milyarlarca mikroorganizmaya temas ettiğimiz, onlarca travmaya maruz kaldığımız, birkaç kere kendimizi kötüye kullandığımız düşünülürse bunlarla uğraşmaktan hayatta başka meşgaleye fırsatımız kalmazdı.

Peki nasıl oluyor bu? Ne zaman haberimiz oluyor? Haberimiz yokken neler olup bitiyor? Filmi başa sarıp dışarıdan bir gözle beraber izleyelim. Vücudumuzda iç veya dış etkenler bir hastalığı başlatır. Hastalık bir süre hiçbir soruna yol açmadan ilerler. Bu hastalık mesela bir enfeksiyon ise mikrop çoğalmakta yahut bir kanser ise kanserli hücreler bölünmektedir. Kişinin hayatında bir değişiklik yoktur: ateşi çıkmamış, öksürmüyor, ağrısı yok, çoğalan hücreler ele gelmiyor, bir organın işini bozmuyor...

Bunun iki temel sebebi olduğunu söyleyebiliriz:

Birincisi vücudumuzun bir tolerans payı vardır. Bir kan tahlilindeki değerlerin alt ve üst sınırlarını gözünüzün önüne getirin. Değerler o sınırlar arasında sorun olmadan değişiklik gösterebilirler. Bu tolerans payı kişiye, zamana, hastalığın tarzına, etkilenen diğer yerlere göre değişir. Sadece hastalık değil normalde de böyledir, vücut bir pazar yeri gibi devamlı hareketlidir. Hiçbir şey sabit bir yerde durmaz ki hayat diye de buna denir. Bir cambaz ipin üstünde nasıl dimdik yürüyemiyor, bir sağa bir sola eğiliyor ve bu sayede hayatta kalıyorsa biz de maddelerin, enerjilerin bir o yana bir bu yana salınmasıyla hayatta kalıyoruz.

Böbreğinizdeki birkaç yüz hücrenin bir hastalıktan dolayı öldüğünü varsayalım. Diğer sağlam hücreler biraz daha fazla çalışarak bu açığı kolaylıkla kapatabilir. Değerlerinizi ve sağlığınızı normal aralıkta tutabilirler. Ama bu bir yere kadardır. Yüz adamlık işi elli adama verdiğinizde onlar da bir süre sonra yorulacak ve güçleri yetmemeye başlayacaktır.

İkinci olarak koruma ve tamir mekanizmaları mevcuttur. Hem her bir hücrenin kendi savunma ve tamir mekanizması vardır hem de diğer hücreleri savunmak ve tamirine yardım etmekle görevli özel hücreler vardır. İçeri bir mikrop girdiğinde ve çoğalmaya başladığında bir yandan da onunla savaş başlar. Bizimkiler olayı büyütmeden halledip mikrobu bertaraf edebilirler. Yapısı bozulan hücrelerimiz mümkünse ıslah değil ise kahredilebilir.

Böylece bazı hastalıklar sessiz sedasız gelip geçer. Bazıları ise devam eder ve artık belirti veren aşamaya geçer.

Ağrı, sıcaklık, şişlik, renk değişikliği, halsizlik, iştahsızlık gibi onlarca belirtiden biri yada birkaçı bizi doktora götürür. Sonra tedavi süreci başlar, hastalık tedavi olur, durur, yada ilerlemeye devam eder. En nihayetinde bu veya başka bir hastalık bizi ahirete taşır, pazar yeri toplanır.

Hastalanmadan Hasta Olmak mı?

Ne aşamada hasta olduğumuzun, diğer bir deyişle kime hasta dediğimizin net bir sınırı yoktur. Vücudunda hastalık bulunan fakat hayatında hiçbir değişiklik olmayan, dolayısıyla bundan haberi dahi olmayan kimse de hasta mıdır? Peki ya hastalığı olmadığı halde hasta olduğunu iddia eden?

Şunu görüyoruz ki yardım arayışımız belirtiler başladıktan sonra başlıyor. Halbuki hastalık daha önce başlıyor. Belirtiler başladıktan sonra gecikmeden tıbbi yardım almanın gerekliliği ve tedavi başarısını arttırması hepimizin malumu. Peki ya önceki dönem için bir şey yapılamaz mı?

Hastalıkları bu aşamada da tespit edebilecek tetkikler mevcut olsa dahi herkese bu tetkikleri yapmak ne mümkündür ne de gereklidir. Bunun yerine çok daha kullanışlı olan “tarama” yöntemi geliştirilmiştir.

Taramalar, belirli bir hastalığa yakalanma riski yüksek olan kişilerin henüz hastalığa yakalanmadıkları dönemde uygun testler ile tespit edilmesine yönelik çalışmalardır. Tarama testleri sayesinde erken teşhis konulan hastalar tedaviye daha erken başlamakta ve tedavi başarıları artmaktadır.

Burada şu nokta yanlış anlaşılmamalı: tarama testleri tek başına teşhis koydurmaz yani kesin olarak “sende şu hastalık var” demez. “Şu hastalığın olma ihtimali yüksek” der ve kesin teşhis koymak yahut ihtimali elemek üzere ileri bir tetkikine yönlendirir. Böylece kesin teşhis koyacak tetkik daha az kişiye yapılacağından daha kolay, ucuz, güvenli, etkili olacaktır.

Tabi her hastalık için tarama söz konusu değildir. Tarama yapılması için ciddi bir hastalık olmalı ve hastalığın erken teşhis edildiği takdirde daha iyi bir seyir göstereceği bilinmelidir. Aksi takdirde hayatı gayet normal olan bir kişiye hasta etiketi koymaya hiç gerek yoktur.

Ülkemizde anne karnındaki bebeklere, yeni doğanlara, okul çağındaki çocuklara, bazı kanser çeşitlerine özel tarama testleri yapılmaktadır.

Bazı insanların taramalara yönelik ilk tepkileri “aman hiç yapma bir şey çıkar şimdi” şeklinde olabilmektedir. Bilinmelidir ki taramalar erkenden öğrenilmesi gerçekten daha yararlı olan hastalıklar için yapılmaktadır. Dolayısıyla mevcut bir hastalığı veya riski yok saymak değil farkında olmak bizi daha sağlıklı ve rahat kılacaktır.


Tarama Testi Yaptırdın mı?

Bir önceki yazıda kanserde erken teşhisin önemine değinmiştik. Ülkemizde yürütülmekte olan kanser tarama testlerine bir bakalım:

Meme kanseri:

Kadınlarda en sık görülen kanser çeşididir. Muhtemel bir hastalığın erken teşhisi için 20 yaş üzeri her kadının ayda bir kendini muayene etmesi tavsiye edilir. Bu muayenenin nasıl yapılacağı hakkında aile hekimleri bilgi vermektedir. 20 yaş üstü kadınlar 2 yılda bir kere, 40 yaş üstü kadınlar yılda bir kere doktor tarafından muayene edilmelidir. 40 yaş üstü kadınlar yılda bir kere mamografi (yani meme dokusunun röntgen ile incelenmesi) ile taranır.

Rahim ağzı kanseri:

30-65 yaş arasındaki kadınlar 5 yılda bir kere Smear Testi ve HPV Testi adı verilen aile sağlığı merkezlerinde gerçekleştirilebilen testler ile taranmaktadırlar.

Kalınbağırsak kanseri:

Hem erkeklerde hem de kadınlarda üçüncü sırada gelen kanser çeşididir. 50-70 yaş arasındaki kişiler 2 yılda bir “dışkıda gizli kan” testi ve 10 yılda bir kolonoskopi (kalın bağırsağın kamera ile incelenmesi) ile taranmaktadır.

Ailesinde bu kanser türlerinden biri olan kişilerin daha fazla ihtimam göstermesi gerekmektedir. Sağlık Bakanlığı verilerine göre bu taramalar ile son bir yılda 12.000 kişinin hayatı kurtarılmıştır.

Bu taramalar için ülke genelinde yüzü aşkın KETEM (Kanser Erken Teşhis Tarama ve Eğitim Merkezi) ve her ilde onlarca Aile Sağlığı Merkezi hizmet vermektedir. Bilgilendirme ve farkındalık çalışmaları yürütülmektedir. Ayrıca “Mobil Mamografi Üniteleri” olarak dizayn edilmiş tırlar ile de gezici olarak taramalar yapılmaktadır. Size en yakın merkezden bu hizmetleri alabilir, ilgili yaş gruplarındaki yakınlarınıza tavsiye edebilirsiniz.


Hüseyin Küçükali'ın Yazısı.