Doğada gördüğün renkler, farklı dalga boylarına sahip elektromanyetik dalgalardır. Yani gördüğün dünya, aslında beyninde kurduğun  dünyadan ileri gitmemektedir. İyi yaşayan, iyi görür...

Sevgili GENÇ

Sen bu satırları okurken, beynin çoktan milyonlarca işlemi aynı anda gerçekleştirecek; gözlerinin önünden geçen harfl er, sinir  hücrelerinde (nöron) işlenmiş şifreleri harekete geçirerek bir manayı oluşturacaktır. Yani sen, sende değilken; biri seni öyle yaratmış ki, şimdiye kadar dünya üzerindeki tüm iletişim sistemleri sana verilen beyin karşısında aciz, yavaş ve ilkel kalır.

Eline bir elma aldığında elindeki nöronlar, beynine elmanın şekli hakkında, gözlerindekiler rengi hakkında, burnundakiler kokusu  hakkında ve dilindekiler tadı hakkında bilgi taşırlar. Ve bu bilgiler birbirinden bağımsız şekilde beynin farklı köşelerinde şifrelenerek ``elma``yı oluşturan özellikler olarak kaydedilirler. Böylece elmayla ilgili küçük bir bilgiyle (kokusu, tadı) karşılaştığında, bu bilgi beynindeki diğer bilgileri çağrıştırarak sana “elma”yı hatırlatırlar. Diğer yandan kırmızı bir elmaya bakarken aslında gördüğün elma,  kırmızı değildir. Hatt a doğada renkler de yoktur. Tüm bunlar beyninde oluşan farklı elektrik sinyallerinden ibarett ir. Doğada gördüğün renklerse, farklı dalga boylarına sahip elektromanyetik dalgalardır. Yani gördüğün dünya, aslında beyninde kurduğun dünyadan ileri  gitmemektedir. İyi yaşayan, iyi görür...

Beynindeki iletişim...

İşte şu an başının üstünde tutt uğun beynin, dünya üzerinde birbirleriyle bağlantılı milyonlarca bilgisayardan daha ötedir. Hiçbir  zaman sorun çıkarmaz, takılmaz, bağlantısı ve elektriği hayatın boyunca kesilmez. Beyninde bulunan yüz milyar hücre, birbirleriyle  hayatın boyunca trilyonlarca bağlantı kurar. Aslında bu bağlantılar yaşadığın deneyimlerle birlikte her zaman değişmektedir. Yani iki  tane nöron, her zaman birbirleriyle bağlantılı olacağı anlamına gelmez; yaşadığın bir olayla ikisi de farklı nöronlarla bağlantı kurmayı  seçebilirler.  

Elinde bir şey tutarken elektrokimyasal bilgi, parmak uçlarından beynine saniyede 120 m’lik hızla (432 km/saat) ilerler. Bilginin  iletilmesi için glia denen milyarlarca hücre, kendini nöronların etrafı na rulo gibi sarıp, miyelin kılıf denen bir yapının oluşmasını sağlarlar. Böylelikle bir bilgi, çok büyük hızda ve değerini fazla kaybetmeden beynine kadar ulaşmış olur.

Öyleyse haydi düşün...

Beyninde bazı bölümler vardır: Beyincik ve hipotalamus. Beyincik, senin yeryüzünde dosdoğru dengeli yürümeni ve kaslarını kontrol edip hareket etmeni sağlar. Öyleyse haydi beynini çalıştır, Mülk Sûresi’nin 22.ayetiyle “Şimdi, yüzüstü kapanarak düşe kalka yürüyen mi daha doğru gider, yoksa dosdoğru bir yolda dimdik yürüyen mi?” Hipotalamus ise açlığını, susuzluğunu ve ağrılarını hissetmeni sağlayan 4 gramlık bir et parçasıdır. Öyleyse haydi beynini çalıştır, Mülk Sûresi’nin 15.ayetiyle “O, yeryüzünü sizin ayaklarınızın altına serendir. Haydi onun üzerinde yürüyün ve Allah’ın rızkından yiyin. Dönüş ancak O’nadır.”

Tüm bunlar sence başının üstünde tutt uğun bir kiloluk et parçasıyla mı gerçekleşmektedir? Zaten beynindeki hücreleri de oluşturan birkaç şuursuz atomdan başkası değil midir? Sevmeni, korkmanı, üzülmeni, karar vermeni yani “akıl” dediğimiz tüm yapıyı sadece  beyin mi oluşturmaktadır? Bu sorulara beyin üzerine araştırmalar yapan Wilder Penfield şöyle cevap verir: “Aklı sadece beyin  fonksiyonu olarak yıllarca açıklamaya çalıştıktan sonra bir kişinin, varlığımızın iki önemli unsurdan meydana geldiğini savunan fikri benimsemesinin mantıklı olduğu sonucuna vardım. Aklı, beynin içindeki sinirsel iletişimler bazında açıklamanın imkânsız olacağı  kesin gözüktüğü için, varlığımızın iki önemli unsuru (madde ve ruh) açısından açıklanması gerektiğini anladım.”

Beynindeki kitap açıldığında...

 Hayatın boyunca dokunarak, koklayarak, duyarak, görerek ve tadarak tecrübe ett iğin deneyimler, HD kaliteyle beyin denilen küçük bir  parçaya kaydedilir. Ama hiçbir zaman bir hafı za doluluğu yaşamazsın. Çoçukluktan bir kareyi, anında hatırlarsın. İyi günlerini,  kötü günlerini, pişmanlıklarını ve sevinçlerini sanki o andaymışsın gibi hatırlar ve tekrar yaşarsın beyninde. Ama o küçüklükte icat edilen hiçbir teknolojik cihaz, beynin kadar terabyte’larca (bir bilgisayar, yarım terabyte) hafı zaya ve hiç dinlenmek bilmeyen bir yapıya sahip değildir. Öyleyse haydi düşün, ahirett e tüm hayatının nasıl gözünün önüne bir anda getireleceğini...


Cihan Taştan'ın Yazısı.