Bir Durak Daha
Nisan 2016 Yazı Atölyesine Gelen En İyi Yazı
Yazı Hakkında Metin Karabaşoğlu`nun Yorumu: Duraklar üzerine, gayet başarılı bir deneme kaleme almışsın. Durakların söyledikleri, duraktaki insanların söyledikleri, o insanların davranışlarının söyledikleri... Ve bu dünyadaki hayatımızın da aslında bir ‘durak’ olarak yaşandığı gerçeği... Düşünce, kurgu, anlatım, tasvir, imgeler, muhayyile... Kısacası her açıdan gayet başarılı buldum yazını. Hayatın içinde sıradan bir imgeden böyle güzel bir gözlem, ders ve mesaj çıkarman her bakımdan takdire değer. ‘Ayın Yazısı’ olarak seçmezsem, haksızlık etmiş olurum. Tebrikler! Sabırla, gayretle devam...
İbrahim Ethem Özer
Çoğu zaman önem verilmez duraklara. En fazla ne kadar durabilir ki insan? Beklenilen ve bir süre sonra uzaklaşılan yerlerdir, sessiz ve birbirini tanımayan insanlarla dolu…
Hayatından bıkmış olanlar, işine sevmeyerek gidenler, okula yetişmesi gereken öğrenciler, hastası olanlar, akrabasına ziyarete gidecekler vs. Çoğunun yüzü asık veya sinirlidir. Kimseyle bir kelime bile konuşmadan varabilirler gidecekleri yerlere… Mutluluğu yüzünden okunan; istediği işe girenler, sınavını kazananlar, başka şehirden gelecek dostunu karşılamak için bekleyenler, doğum gününü arkadaşlarıyla kutlayacak gençler…
Kulağında kulaklığı başı eğik dünya umurunda olmayanlar… İşaret diliyle anlaşabilenler… Koltuk arayan gözler… Evsizlerin konakladığı sığınma yerleri duraklar…
Telaşlı insanları hep görmüşüzdür içinde yetişmek kaygısı var olan. Acaba nereye yetişmesi gerekiyordur? Ya da çoktan geç mi kalmıştır? Yağmurdan kaçanlar, ıslananlar, üşüyenler, yürümekten yorgun düşenlerin konak yerleri duraklar… Yaşlısı, genci hatta küçük çocuğu çoğu zaman telaş içindedirler…
Zaten şehrin sıkıcı yanlarıyla yüklü insanlar, bir de duraklarda canını sıkan bir şey olmasın diye bir an önce ayrılmak ve hemen gidecekleri yerlere varmak isteğindedirler. Çünkü fazladan bir dakika daha bulunup başına birçok iş gelen insan örnekleriyle doludur hayatın bir parçası olan bu yerler. Mecbur kalmasak belki de hiç uğramayacağımız bu küçük alanlar, her türlü insanı görmemizi sağlar. Zengini fakiri, genci yaşlısı, sağlıklı olanı hasta olanı, yerli ve yabancı turistleri…
Ve kaygılar…
Çocuk arabasıyla gelen anne kaygılıdır mesela, çocuğuna zarar gelmeden eve varabilecek midir? Okula zamanında varabilecek midir öğrencimiz? Yetiştirmesi gereken evrakı zamanında ulaştırabilecek midir amcamız acaba biraz daha geç kalırsa otobüs? Annesine söz veren kızımız zamanında eve varabilecek midir?
Can sıkıntısından reklam panolarına baka baka reklamları da ezberlemişizdir. Daha fazla nasıl mutlu olacağımızı, stresten uzak hayat önerilerini, nasıl zengin olabileceğimizi bizi bizden daha çok düşünüyormuş izlenimi veren… Geçen bütün arabaları da seyredebiliriz gayri ihtiyari olarak…
Durakların her birine kamera konulabilseydi eğer, kim bilir ne hikâyeler yazılırdı. Bir kişinin bile belki de binlerce kez uğradığı bu mekânlar acaba kimleri ağırladı? Acaba hangi bilinmeyen ama aslında çok özel kişilere ev sahipliği yaptı? Belki de kendisinden çok şeyler öğrenebileceğimiz nice şahsiyetlerdi…
Beklenilen aracın geldiği anda yaşananlar ise, çok ilginç sahnelere tanıklık etmemize sebebiyet verir. Koltuğa oturmak için hızlı hareket edenler veya sırayı çiğneyenler, bazen sinirlerine hakim olamayıp kavga edenleri görmüşüzdür. Aksine saygısından kendi hakkından feragat edenler, kendinden büyükleri önce oturtmak için çaba gösterenleri de örnek saymışızdır.
Her gün aynı durağa gelen insanlar belki biraz çaba ile tanışabilir ve arkadaş olabilirler. Ailelerin de kaynaşmasıyla farklı boyutlara gidebilir bu sıradanmış gibi zannedilen buluşmalar… Kim bilir belki de iki aile arasındaki çocuklar da güzel arkadaşlıklar yaşayacak, gelecek daha nice yarınlara adım atacaklardır.
Eski zamanlara gidersek…
Çoğu yeri pasla dolu, genellikle derme çatma, yağmurun da yağmasıyla bir tarafından mutlaka damlaların aktığı duraklar... Yanı başında bilet gişeleri ve kuyruklar, bilet sırasında zaman kaybından kaçırılan otobüsler, gerilen sinirler, işe geç kalmalar…
Bir durak daha karşımıza çıkacak. Belki de son kez…
Metin Karabaşoğlu'ın Yazısı.