Ülkemizde küme düşmenin ve şampiyonluğun yazılı olmayan kuralları olduğunun herkes farkında. Hamurunda isyan etmenin bulunmadığı yurdum insanı bu acı gerçeği de sinesine çekmiş, kabullenmiş. Kimi “nasılsa bizi küme düşürmezler” kimi de “nasılsa bizi şampiyon yapmazlar” rehavetinde. Bu rehavetten de bereket çıkmıyor, çıkacağı da yok.

1982-83 sezonunun son haftalarında o zaman 1. Lig’de (henüz Süper Lig yok, yerinde 1. Lig var) oynayan Altay’ın küme düşeceği kesinleşmişti. Bir gün baktım, televizyonda (televizyon dediğimiz TRT-1, başka kanal yok) bir program. “Sayın seyirciler, 70 yıllık kulüp küme düşüyor, vay başımıza gelenler, Türk futbolu bugünleri de mi görecekti, ah vah…”

Afallamıştım. Düşüyorsa düşüyordu, ne yapacaktık? Bir takım kümede kalacak puanı toplayamazsa düşerdi, statü neyse oydu. Kulüp kaç yıllık olursa olsundu. Sonradan anlayacaktık ki, Türkiye’de futbolun diğer birçok alanda olduğu gibi yazılı olmayan kuralları vardı. Öyle her takım düşemez, her takım şampiyon olamazdı.

“Düş(e)meyecek” takımlar da zaman zaman ligin dip kısımlarında görüldüler. Tabii ki “düşmediler” ve bütün toplum bu durumu kabul etti. Olur muydu öyle şey, onların milyonlarca taraftarı vardı. Normal şartlar altında düşecek olsa bile azıcık (!) bir yardım eli uzatılır, ülkenin huzuruna ve toplumun sıhhat-selametine zarar gelme ihtimali bertaraf edilmiş olur. Huzur ve selametimizi kendimizi kandırarak sağlamakta da en ufak bir mahzur görmeyiz.

Peki, Avrupa’da nasıl oluyor bu işler? Bir bakalım: İngiltere’de Nottingham Forest diye bir kulüp var. Adı üstünde, Nottingham şehrinin takımı ve bu şehrin yaklaşık 300 bin nüfusu var. Kulüp, İngiltere’nin ve bütün futbol tarihinin en eski kulüplerinden biri, 1865’te kurulmuş. Kısa geçiyorum; 1977’de İngiltere 1. Ligi’ne çıktı (bizdeki gibi, o zaman henüz Premier Lig yok), ertesi sene şampiyon oldu! Bununla da kalmadı, bir sonraki sezon Avrupa Şampiyon Kulüpler Kupası’nı kazandı. Sonraki sezon bir daha…

İşte böyle bir takım, 1992-93 sezonunda küme düşme hattına indi. Akıbeti son maçta belli oldu ve kendi evinde oynadığı maçta istediği sonucu alamayınca düştü. İşte o anda bizim zihin dünyamızda yeri olmayan bir hadise gerçekleşti. Bütün tribünler ayağa kalktı ve gözyaşları içinde alkışlayarak takımlarını 2. Lig’e uğurladı! Türkiye’de böyle bir manzara tahayyül edebiliyor musunuz?

Kimse bu takım 1. Lig’e çıkıp da şampiyonluğa yürüyünce önüne engeller çıkarmadı. Takım gitti, Avrupa Şampiyonu oldu. Yıllarca İngiltere ve Avrupa Futbolu’nda fırtına gibi esti. Gün geldi, küme düşme tehlikesi belirdi. Yine kimse “Yahu şunlara bir güzellik yapalım. Yurt dışında bizi en iyi şekilde temsil ettiler. Küme düşer mi böyle bir takım, ayıptır” demedi. Taraftarı da böyle bir şey beklemedi ki, durumu son derece asil bir tavırla karşıladılar.

“Tamam da İngiltere’de son zamanlarda işler değişti. Uzun zamandır belli takımlar dışında kimse şampiyon olamıyor” diyebilirsiniz. Hayır, işte şekilde görüldüğü gibi Leicester City bu sezon gümbür gümbür şampiyonluğa gidiyor. Olur olmaz ayrı konu. Zaten adamların şampiyonluk ya da küme düşme gibi bir problemleri bulunmuyor, en azından öncelikleri bu değil. Nottingham Forest uzun zamandır alt ligde ama maçlarını yine dolu tribünlere oynuyor.

Dönelim bize. Tabii küme düşmenin ve şampiyonluğun yazılı olmayan kuralları olduğunun herkes farkında. Hamurunda isyan etmenin bulunmadığı yurdum insanı bu acı gerçeği de sinesine çekmiş, kabullenmiş. Kimi “nasılsa bizi küme düşürmezler” kimi de “nasılsa bizi şampiyon yapmazlar” rehavetinde. Bu rehavetten de bereket çıkmıyor, çıkacağı da yok.


Bülent Şirin 'ın Yazısı.