Başörtüsü Davamız, Davamız Başörtüsüdür!
Saliha Gürdal
Değerli Ali Can ağabeyimizin kıymetli eseri “Medeniyet Öncülerimizden 365 Fikir” kitabında yer alan ve okuduğumda aklıma ilk olarak tesettürü getiren bir bölüm var. İbn-i Haldun Hazretlerinden: Asalet dört kuşakta biter… İkinci kuşağa geçtiğimiz bu günlerde biraz hatırlamaya ihtiyaç duyar olduk.
Ama anlatmaktan çekiniriz hep o dönemde yaşadıklarımızı, acıtır çünkü yaşananları dile getirmek. Dinleyenler bilir, anlatanın sesi çatallaşır bir yerde, titreyen ellerini saklar. Acısı hâlâ tazedir o yüzden daha hassastır, daha çok sahip çıkmak ister. Dinleyense etkilenir, aklının bir köşesine, kalbinin ortasına oturtur, artık daha dikkatli olacağım der. Böyle acı durumlara şahit olduğum için naçizane yaşananları paylaşmak istedim hem kendime hem kardeşlerime bir şeyler hatırlatabilmek için.
Yıllar önce, 14 yaşında bir kız çocuğu. Arkadaşlarıyla bindiği otobüste, arkadaşlarının ve diğer herkesin gözü önünde, 40-50 yaşında iki bayan tarafından tesettürlü diye hayatı boyunca unutamayacağı şekilde aşağılandı. Belki ona destek olmak isteyenler, üzülme kızım demek isteyenler vardı ama kimsenin ona sahip çıkacak cesareti yoktu. Kızcağızınsa titreyen sesi ve elleri, dolmuş gözlerinden başka derdini anlatacak durumu yoktu. İneceği durağa kadar gözyaşlarını tutan, ama tesettürüne bir kat daha bağlanan 14 yaşındaki küçük kız.
Yıllar önce. 15 yaşında bir kız çocuğu. Arkadaşını ziyarete gittiği dershanenin kapısından içeri alınmadı. Tüm gözler üzerindeyken güvenlik görevlisinin acı dolu bakışıyla “Böyle alamam başınızı açın lütfen.” demesi üzerine dimdik dönüp giden, kalbi sıkışmış halde inandığı şeye bu kadar tepki verilmesini anlayamayan, 15 yaşındaki kız çocuğu. Yıllar önce. 16 yaşında bir genç kız. Yolunu kısaltmak için farkında olmadan girdiği üniversitenin kampüsünde arkasından koşarak gelen güvenlik görevlileri tarafından suçluymuş gibi durduruldu ve başını açması istendi. Karşı çıkan genç kız güvenlik görevlileri eşliğinde ve herkesin gözü önünde kampüsten çıkarıldı. Kazanmak için can attığı üniversitenin bahçesinde yaşadığı aşağılanma karşısında yüreği buruk ağlayarak evine, yanlış yapan sen değilsin onlar, sabret diyecek ailesine giden 16 yaşındaki genç kız.
Yıllar önce. 17 yaşında bir genç kız. Ziyaretine geldiği büyüğünü görmek için devletin lojmanından içeri alınmadı. Çare olarak türbanının üstüne bere geçirip girmeyi başardı. Görülmeyeceği yerde sinirden titreyen elleriyle beresini çıkaran, Allah’ım bizim onlara zararımız ne, neden bu kadar nefret ediyorlar diye düşünerek gözyaşlarını bastırmaya çalışan 17 yaşındaki genç kız.
Yıllar önce. 18 yaşında bir genç kız. Bin bir emekle kazandığı üniversitenin kampüsüne dahi türbanıyla alınmadı. Herkes rahatça girerken, ikinci sınıf vatandaş gibi bir kabine alınıp başını açması istenen, düğümlenmiş boğazı sebebiyle konuşmayan 18 yaşındaki genç kız.
Yıllar önce. 19 yaşında bir genç kız. Sonunda türbanıyla girmesine izin verilen üniversitesinde girdiği ilk derste duygulanan arkadaşları tarafından kutlandı. İlk defa mutluluktan akan gözyaşlarını gizleyen 19 yaşındaki genç kız.
Yıllar önce. 20 yaşında bir genç kız. Alışveriş yapmak için girdiği dükkandan türbanlı olması sebebiyle benim sana satacak malım yok diye aşağılanarak zorla çıkarıldı. Hala neyi kabullenemediklerini anlamayan, hala canı yanan, hızla uzaklaşan 20 yaşındaki genç kız.
Yıllar önce. 21 yaşında bir genç kız. Stajı için alması gereken hastası türbanına tepki göstererek bu kadın bana dokunamaz diyerek hastane koridorlarını inletti. Şaşkınlıktan ne yapacağını şaşıran, hocaları tarafından dışarı çıkarılan, üzerindeki gözlerden kaçıp Rabbine sığınan 21 yaşındaki genç kız.
Ve daha niceleri…
Bırakmayacağız sahip çıktığımız davayı. Derdimizle dertleneceğiz, derdimize şükredeceğiz. Kolay gelinmedi bugünlere, ablalarımız ne acılar çekti, ne gözyaşları döktü, ne kadar aşağılansalar da sahip çıktılar, dimdik durdular baskılar karşısında diyeceğiz, biz de dimdik duracağız, biz de sahip çıkacağız derdimize.
Unutmamak ve unutturmamak duası ile…
GENÇ'ın Yazısı.