Nedim Kaya

Neslin devamı için her kadının doğurması gereken çocuk sayısı: 2.1.

Halen her kadın başına düşen ortalama doğum: 1.48

İlk anne olma yaşı: 27

Aile dışında doğan çocuk oranı: %36

Devlet yeni doğan her çocuk için aileye 520 Euro ödeme yapıyor, ardından 28 hafta anneye ve dört yıl boyunca çocuğa aylık yardımda bulunuyor. Baba ve anneye ayrı ayrı doğum izni veriliyor. Bütün bunlara rağmen nüfus artma değil azalma eğiliminde.

Neyse ki yukarıdaki rakamlar Türkiye’yi değil Çek Cumhuriyeti’ni anlatıyor. Aralık ayında Kahire’de düzenlenen Dünya Aile Organizasyonu toplantısında Çek Cumhuriyeti Aile Bakanlığı’nın verdiği rakamlar bunlar. Her ne kadar rakamlar Çek Cumhuriyeti’ni anlatsa da Batı ve Kuzey komşularımızı oluşturan Doğu Avrupa ülkelerinin hemen tamamında durum aşağı yukarı böyle veya daha kötü. Ukrayna’nın son yıllarda ciddi nüfus kaybettiği biliniyor. Rusya’nın bol nüfusuna rağmen yukarıdakine benzer önlemler aldığını, çocuk başına 11 bin dolarlık değere yakın çocuk ürünleri almaya yarayan karneler dağıtıldığını, üç ve daha fazla çocuk sahibi ailelerin ev sahibi olmasının devlet eliyle oldukça kolaylaştırıldığını duyuyoruz. Avrupa Birliği’ne üye tüm ülkelerde benzer politikalar mevcut ve hiç bir sonuç vermemekte.

Durum böyleyken Başbakan’ın üç çocuk politikasına olan itirazları nasıl algılamak gerek? Acaba bir zamanlar “ ülkemizin nüfusunu bilinçli olarak düşürmek isteyen güçler var” eleştirilerine sebep olan o meşhur aile planlaması hedefinden vaz mı geçtik? Öyleyse bu iyi bir şey çünkü 1980’li yıllara kadar Türkiye yüksek sayılabilecek bir nüfus artış hızına sahipti. Nüfus artış hızı 1950-80 arasında yaklaşık yüzde 2.5 civarındaydı. 1980’li yıllardan itibaren düşüşe geçildi ve 2000’li yıllarda yıllık nüfus artış hızı yüzde 1.3’lerin altına indi. Her geçen yıl bu oran daha da düşme eğiliminde.

Aile planlaması taraftarlarına göre nüfus artışına asıl sebep olan aileler Doğu ve Güneydoğu Anadolu’daki alt gelir ve alt eğitim seviyesine sahip aileler ve onların sebep olacağı artışın ülke kalitesine pek faydası yok. İlk bakışta haklı gibi görünse de şöyle bir soru akla geliyor. Gelişmiş ülkelerin hemen hepsinde yukarıda zikredilen teşviklere rağmen o “üst gelir grubuna ait medeni vatandaşlar”ı doğuma teşvik etmek mümkün olmuyor. Oralarda da doğum oranı taşrada ve dindar kesimde daha yüksek. Buna rağmen teşvikler bütün ülkeye eşit paylaştırılmış. Bu durumda taşradaki üstü örtülü aşağılanan ve ülkenin kalitesini bozacağı varsayılan kesim aynı zamanda sofranın şerefini kurtarmıyor mu? Güneydoğu Anadolu bölgesinde nüfusu planlamak İstanbul’daki aileleri çocuk sahibi olmaya ikna edemeyeceğine göre “Aile planlaması”na yapılan yatırımlarla eğitim planlaması yapmanın zamanı gelmedi mi?

Körü körüne nüfus azaltmaya yönelik aile planlamasının bizden önce de birçok ülkede başarı ile uygulandığı ve o başarıdan (!) dolayı o ülkelerin bugün nüfuslarını korumayı başaramadıklarını biliyor muyuz acaba? Yeni nesillere ebeveynlik etme arzu ve içgüdüsü asırlar süren bir hayat tarzı ve idealidir. Bu ideali terk eden toplumların onu tekrar kazanması da uzun zaman, radikal hayat tarzı değişikliği bazen de musibetlerden ders almayı gerektirir. Amerika Birleşik Devletleri’nde Afrika’dan evlatlık edinmek neredeyse kurumsal bir hal almış durumda. Doğum oranlarında istenen artış temin edilemeyince farklı biyolojik kökenlerden gelse de Amerikan aileler tarafından yetiştirilmiş genç nüfus temin etme çabası olayı bu noktalara getirdi.

Neyse ki Kahire’deki toplantıda gördüğüm Türkiye’nin farkındalığı sadece Başbakan’ın açıklamalarından ibaret değildi. Kadın ve Aileden sorumlu devlet bakanlığında bu konu ile ilgili bilinçli çalışmalar ve öngörüler var. Ailesini kaybetmiş kimsesiz çocuklara yönelik devrim niteliğindeki projeleri bir yana bırakırsak kırsal kesimlerde yaşayan anne adaylarının doğum esnasında problem yaşamamaları için doğumdan önceki son bir iki haftayı merkezi bir hastanede geçirmelerini temin etmek gibi projeleri duyunca doğrusu yetkilileri tebrik etmek geldi içimden. Halkımız şükürler olsun ki devletin üç beş kuruşluk mali desteği olmasa da neslini devam ettirecek içgüdüye sahip ama bu gayretlerini hayata geçirecek bilinçli tedbirlere başvurulması da bir devletin yapabileceği en necip hareket olmalı. 


GENÇ'ın Yazısı.