20`ye yakın GENÇ gönüllüsü bu sene ilk defa kurban vesilesi ile yurt dışına açıldı. Asya, Avrupa ve Afrika`da ümmetin yetimleri, Osmanlı yetimleri ile buluştu. Bayram sevincini kardeşliği yeniden tatmaya başlayan uzaklardaki dostlarla beraber yaşamanın farklılığını hissetti. "Ey Osmanlı`nın torunları, neredesiniz?" çığlıklarını ta yüreklerinde duydu.

Paylaşmanın, fedakârlığın, Allah için hizmetin, yaşamaktan daha çok yaşatmanın hazzını tattı, iliklerine kadar hem de. Dönüşlerinde artık hayatlarının eskisi gibi olmayacağını biliyordu bu gençler. Çünkü sefere çıktıklarından farklıydılar artık. Gördükleri, yaşadıkları ve hissettikleri artık bir daha eskisi gibi olamayacakları yeni kimlikler vermişti onlara. Bir de şu anlayışı: “Dünya bizi bekliyor.”

Yanlış değil, dünya genç gönüllüleri bekliyor. İslam’ın, Osmanlı’nın yetimleri hepimizi, kendisini genç hisseden herkesi bekliyor. Kendini sorumlu hisseden herkesi… Hangi toprağın varisi olduğunun idrakindeki herkesi… Hangi zamanda ve nerede, hangi inancın bağlısı olarak yaşadığının farkına varan herkesi… Dert sahibi herkesi…

Gidilen yerlerdeki o pırıltılı gözlerin, sıcacık yüreklerin ve ışıltılı tebessümlerin beklediği şey çok açık: Merhamet, muhabbet ve adalet. Bugün ipleri ellerinde tutanların veremediği yani… Bugün en çok eksikliği hissedilen yani… GENÇ Gönüllüleri neyin eksik olduğunu gittikleri yerlerde kendilerine gösterilen ilgi, coşku ve sevgiden anladılar. Çünkü oraya hiçbir çıkar için gitmemişlerdi. Amaçlarını herkes biliyordu: Milletlerinin selamını, sevgisini ve yardımlarını götürmüşlerdi. Buldukları muamele, umduklarının ötesine taştı. Bundan sonrası için yapacaklarını yeniden planlamak zorundalar onlar artık. Bundan sonrasında işleri çok daha çetin artık. Himmetlerini, ufuklarını daha da büyütmek zorundalar. Kaçamayacakları bir vazifenin ağırlığını omuzlarında daha çok hissedecekler, çünkü dünya onları, onların şahsında merhameti, adaleti ve muhabbeti bekliyor. Evet, dünya genç gönüllüleri bekliyor.

Dünya bizi bekliyor.


ARNAVUTLUK:

Bayramlaşmayı Öğretmek… / Kadri Afacan

Bayramı kutlamak unutulmuş buralarda. İşkodra’da bir grup sevdalı kiraladıkları halka açık bir binada bayramlaşmayı öğretiyorlar Arnavutluk’a. Girişte sizi rengârenk örtüleriyle imam hatipli kızlar karşılıyor. Belli ki iyi bir dini terbiyeden geçmişler. Derken içeriye yaşı 80’leri geçmiş komünizm döneminde burada 23 sene Sabri Koçi ile beraber hapis yatmış İşkodra eski müftüsü Faik Hoca giriyor. Oldukça duygulu gözlerle örtülü kızları, bayramlaşmaya gelen insanları izliyor. Türkiye’den geldiğimiz için alaka gösteriyor sağ olsun. Gözlerindeki sevinci görmemek imkânsız.

Bizim Ellerde Bayram Başka Olurmuş / Mütteki Sezen

Ecdadımız Osmanlının manevi dinamiklerinin, Kosova ile İstanbul arasında kurduğu manevi köprünün bir ayağına yaptığımız bu ziyaret, hafızalarımıza unutulmaz hatıralar bıraktı. Sadece gençlere yönelik aylık bir dergi olmanın çok ötesinde bir misyona sahip olan Genç Dergisi ekibinin ve hizmetleri sınırları aşan Hüdayi Vakfının bu organizasyonu bize şunu söyletti: Bir başka olurmuş bizim ellerde Bayramlar.


GÜRCİSTAN:

Bizim İçin Parçalandılar / Ahmet Ekrem Kaya

İlk defa dilini hiç bilmediğimiz bir memlekette hutbe dinledik ama bundan dolayı bir noksanlık değil de farklı bir sürur hissettik. Ardından kurbanların kesileceği bölgelere araba olduğuna inanmak için çok sayıda şahide ihtiyaç duyulacak araçlarla harekete geçtik. İlk köyümüzde beş ‘seçilmiş’ hayvanı Rabbimize yine onun izniyle kurban eyledik… Kesim işlemi tamamlandıktan sonra bunları uygun miktarla poşetleyip belirlenmiş ailelere dağıttık. Bu noktada şu hususu belirtmek isterim: Daha önce hiç görmediğimiz insanların bize gösterdikleri yakınlık, misafirperverlik, belki de bizim yöresel ifade bilemeyeceğim ama tam anlamıyla ‘parçalandılar’. Allah razı olsun.

Siz Hiç Yakmayan Ateş Gördünüz mü? / Ahmet Berberoğlu

Ateşin özelliği yakmaktır, yok etmektir. Siz hiç yakıp yok etmeyen, aksine hayat ışığı veren bir ateş gördünüz mü? 1992 senedinde Azerbaycan şeki Müftüsünün yaktığı bir kibrit mübarek bir yürekte alevleniyor, ateş olup yanıyor. Aziz Mahmud Hüdayi vakfı vesilesiyle, o mübareğin kalbine düşen ateş kıvılcımlarını saçıyor. şeki`ye, Bakü`ye, Hosrov`a, Zagatala`ya, Tiflis`e, Batum`a, Kırım`a, Makedonya`ya, Burkina Faso’ya ve ismini zikretmediğimiz nice yerlere kıvılcımlar sıçrıyor. Ancak bu yakıp yok eden bir ateş değil. Bu güneş gibi hayat ışığı veren bir ateş. Bir mübareğin gönlüne düşen ateş, İslam güneşi olmuş, doğuyor bu kutlu topraklar üzerine… Rabbim bu mübarek hizmetlere bereket versin, İslâm dinini bu topraklar üzerinde yeniden yükseltsin. Âmin.

Kul Hakkı Önemli / Halis Musa Gökhan

Otobüse ne binen ne de otobüsten inenlerin para vermediğini gördük; “herhalde dedim, burada şehir içi toplu taşıma ücretsiz.” Öyle değilmiş, para inerken veriliyormuş, arkadan inenler de ön tarafa gidip para veriyorlarmış. Biz de Gürcü devletinin bizde hakkı kalmaması için gittik otobüs ücretine karşılık sadaka verdik. Son dolmuşu kaçırdığımız için sağ olsun medresedeki hocalar gelip bizi arabalarıyla aldılar, biz de onları şahsi işimizden dolayı yorduğumuz için vakfın hakkına girmek istemedik ve onlara da benzin aldık.


BURKİNA FASO:

Seksen Senedir Neredesiniz Ey Osmanlı Torunları! / Fatih Bıçakçı

Burkina Faso’dayız. Türkiye’den gelen çok sayıda yardım kuruluşu ve onların gönüllülerinin birbirleriyle yardımlaşmaları heyecanımızı daha da arttırıyor. Müslümanların orada okullar ve Kur’an Kursları açıp eğitim faaliyetlerine başlamaları, gıda ve giyecek yardımında bulunmalarıyla orada gün geçtikte büyük bir güç olacağımızı görüyor ve seviniyoruz. Misyonerlerin cirit attığı bu ülkede sadece insanların zihinlerindeki ‘köleliğe mahkumuz’ anlayışını devam ettirmek için yardımlar yapan bu yabancılara bu ülkede kendi gücümüzü göstermeli ve onlara fırsat vermemeliyiz diye düşünüyoruz. Kırk sene önce Müslüman iken şimdi misyonerlerce açlık ve sefaletlerinden faydalanılarak hristiyanlaştırılmış bir köyün varlığı bizi uykularımızdan ediyor. Böyle bir olaya tekrar izin vermeye gönlümüz razı olmamalı diyoruz. ‘Seksen senedir neredesiniz ey Osmanlının torunları’ diyerek gözyaşlarına boğulan köy imamına ve tüm Afrika insanlarına ‘artık biz buradayız ve her zaman yardımcınız olacağız’ diye haykırmak istiyoruz.


KIRIM:

Samimiyet ve Dert Bir Arada / Abdurrahman Çetinkaya

Kırım, Azowski’deyiz. Özbek asıllı bir mihmandar eşliğinde bir minibüsle dağıtıma çıktık. Özellikle yaşlı ve kimsesizler belirlenmişti. Tek tek çaldık kapılarını. Türkiye’den geldiğimizi söyleyince her birinin yüzünde samimi ve sevecen birer ifade beliriyordu. Gülümsüyor eve kahveye buyur ediyorlardı. Biz de bu samimiyetten istifade en güzel anlarında dua istedik onlardan. Bir çoğu Fatiha okuyup arkasından Efendimiz (s.a.v)’e salavat getirerek bitirdiler dualarını. Bir kaç teyze de Bakara Suresinin son iki ayetini (Amenerrasulü) okuyarak bizleri şaşırttılar. Ne güzel anane, ne güzel alışkanlık. Ama işin dert kısmı var ki gözlemlediğimiz kadarıyla üçüncü nesil diyebileceğimiz orta yaştakiler ve gençler belki Fatiha’dan bile uzaklar. Oradaki okulların, milli mekteplerin ve oradaki gönüllülerinin misyon erleri adıyla anılması da bu dertle muzdarip olmalarındandır herhalde..

İsimleri Ferhat, İskender, Enver, Rıfat, Süleyman

Paylaşacak gönüllere muhtaçlar el-an!

Osmanlı Torunları Geldi

Kırım… Garip vatan Kırım… Her karış toprağında Osmanlı’nın nal izleri olan Kırım… Biz geldik; Osmanlı torunları geldi. Yeniden burasını Osmanlı huzuruna kavuşturmak için tohumlar atmaya geldik; toprağına sevgi tohumları kardeşlik tohumları atmak için… Allah’ın emrini Rasulünün buyruğunu her karış toprağına nakşetmeden gitmeyecek Hüdayi evlatlarının hizmetlerinin büyüklüğünü ve güzelliğini görmek için geldik Kırım…


AZERBAYCAN:

Azerbaycan’da Güneşi Gördüm / Ahmet Alptekin

Genç gönüllüsü olarak Kurban Bayramı’nı geçirmek üzere Azerbaycan’daydık. Kafkasların soğuğunu hissettik içimize kadar. Ama güneşi gördüğümüz için ısındık. Nasıl mı gördüm? Anlatayım: Azerbaycan bağımsızlığını kazandıktan sonra şeki rayonunun müftüsü Selim Efendi, Türkiye’ye gelir, buradan kitap ve dini öğretecek muallim talebinde bulunur. Kitapları temin ettikten sonra muallim için Selim Efendiyi, Osman Nuri Topbaş Hocaefendi ile görüştürürler. Azerbaycan’a döndükten 2-3 hafta sonra Selim Efendinin telefonu çalar, Osman Nuri Efendi Azerbaycan’a gitmiştir. Selim Efendi onu görünce ellerini açar, “Azerbaycan’a güneş doğdu” der. Gerçekten de öyle olmuştur. Camiler kurulur, imamlar yetiştirilir, sonra medreseler, kuran kursları, İslam Üniversitesi kurulur. İlk zamanlar, muallimler sürekli buradan gider; fakat zaman geçtikçe, oradaki öğrenciler de hizmete başlarlar. Bugün 100’den fazla cami, 140 civarında muallimle hizmet ediliyor, İslam anlatılıyor orada. Bu muallimlerin 7-8 bin civarında da çocuk talebeleri var İslam’ı, Kur’ân’ı öğrenen. Bunlara ilahiyat fakültesi, kuran kurslarını da ekleyin ne dediğimi anlayacaksınız. Evet, biz bu kurbanda gerçekten güneşi gördük Azerbaycan’da.

Hiç Aklıma Gelmezdi / Rıdvan Kara

Azerbaycan’a giderken, bu kadar güzel bir bayram, belki de şimdiye kadar yaşadığım en güzel bayram, geçireceğim hiç aklıma gelmezdi. Böyle konuksever insanlarla karşılaşacağım, Zaqatala’nın o soğuğunda sımsıcak bir bayram geçireceğim de aklıma gelmezdi. Ak sakallı bir adamın heyecanına imreneceğim, memleketim olmadığı halde buraları ve buradaki insanları da özleyeceğim aklıma gelmezdi…

Dünyanın Her Dili Zagatala’da / Cihat Yılmaz Karabıçak

Zagatala, Azerbaycan’ın kuzeyinde Kafkas dağlarının eteğine kurulmuş ve Gürcistan ile sınır komşusu olan bir şehir. Bünyesinde yaklaşık 25 farklı ırk bulunduruyor; Azerisi, Ahıskalısı, Lezgisi,… Uzadıkça uzuyor. Hatta şöyle bir fıkra anlatırlar: Allah bir torba içinde her ırka dilini dağıttıktan sonra sıra Zagatala’ya gelince torbanın içinde ne kadar dil varsa boşaltmış diye. Zagatala’da Bakü İslam Üniversitesinin İlahiyat Fakültesi ve yurt binası var. Fakülte yaklaşık 150 öğrenciyle eğitim ve öğretimine devam etmekte. Fakültede eğitimi biten öğrenciler isterse hemen Azerbaycan’da herhangi bir camide imam olarak görev alabiliyor veya öncelikle Türkiye olmak üzere farklı ülkelere gidip yüksek lisans yapabiliyorlar. Yüksek lisans bittikten sonra ilahiyat fakültesinde hoca olarak göreve başlayabiliyor.


GENÇ'ın Yazısı.