Tarih kitaplarında İslam’ın mücevheri diye anılan şehirde derin bir giz yatıyor. Ziyaret ettiğimiz büyük isimler de tarihin derinliklerinde, turkuvazın görkeminde ışıldıyorlar.

Saşalı tüccarların, dervişlerin, gezginlerin uğrağı İpek Yolu’nun mücevher şehri Semerkant. Maddi ve manevi zenginlikler kentindeki efsanevi Registan Meydanı yüzyıllardır halkın buluşma ve ticaret merkezi olmuş. Uluğbey, şırdar ve Tillekari medreselerinin ahengi, mozaiklerin zerafeti, duvarlardaki İran etkisiyle yapılan altın hayvan figürleri zamana meydan okumuş. Batı tarafındaki medrese Timur’un torunu Astronom Uluğbey tarafından yaptırılmış. Taç kapısının üzerindeki yıldız süslemelere bakarken zaman donar ve yıldızlar arasında kaybolursunuz.

Bir sonraki durağımız Ubeydullah Ahrar Hazretleri. Kabre eğilmiş, gölgelik vazifesini Hüda’dan alan ağaçların yaprakları kıpırdamıyor, kuşlar ötmüyor. Sakin, huzur dolu bir hatim duası sonrası buradan ayrılmak, yakaladığımız şeyi bırakmak çok güç. Sanırım hepimiz aynı şeyi paylaşmış olmalıyız ki şen şakrak grubumuzdan otobüse kadar çıt çıkmadı. Ta ki yöreye özgü ekmekler alınıp, fıstık fındık servisi başlayana kadar.

Bir büyükten diğerine yolculuğumuz devam ediyor. Peygamberimizin yeğeni Kusem ibni Abbas dini tebliğ için Semerkant’a gelir. Rivayete göre boynu vurulur. O da eğilip kesik başını alır ve kabrinin bulunduğu yerde bir kuyuya iner. “Yaşayan Padişah” lakabını alır. Halen yaşadığına inanılan bu muhterem zatın yakınında bulunma amacıyla etrafına türbeler yapılır. şahzinde diye anılan bu türbeler şehri bir fotoğrafçıyı saatlerce fotoğraf çekmeye, ehliniyse tefekküre davet ediyor. Merdivenlerle çıkılan bu şehrin ağırlığı mı yoksa merdivenlerin çokluğu mu beni bir an duraksattı bilmiyorum.

Tatlı bir yorgunlukla, yeşillikler içindeki Timur’un eşi için 1398’de yaptırdığı Bibi Hatun Camii’ne vasıl olduk. Hz. Osman’ın mushafı müzeye kaldırılmadan önce buradaki rahlede saklanmış. Oysaki bugün caminin minareleri bile yok. Beş sene içinde yapılan camii (o zamana göre kısa bir süre) bir Cuma namazı vakti tüm cemaat secdedeyken çinilerin dökülme sesleriyle yankılanır. İmam efendi namaza devam eder. Selam verdiğinde ise ne cemaat vardır ne de minareler. Yirmi beş metrelik ince işlemeli taç kapısı ise bugün hala ziyaretçilerini kendine hayran bırakmakta.

Bibi Hatun Caminin hemen yanında bulunan açık pazara yolunuz düşerse uğramadan geçmeyin. Semerkant’a özel kavun kurusunu da burada bulmak mümkün. Kuru yemişlerinin tadı, çeşidi ve kalitesi ise anlatılamaz tadılır.

Özbeklerle candaş olduk. Özümüz bir deyip çay içtik. İçtik dediğime bakmayın, çay istendiğinde gelen şey pet şişede ılık elma çayı dedikleri sarı bir sıvıdan başka bir şey değil. Muhabbet adındaki Özbek kadınla sohbet ettik. Oğlu Padişooh ayaklarımızın altında dolanırken halkın Türkiye’ye duyduğu sevgi ve yakınlığı anlattı. Türkiye ve Türkler dendiğinde gözleri ışıldıyor. 17.yüzyıl’ın zenginliği binalarda kalmış. Rus sömürüsünün izleri hala yüzlerinde.

Çay kötü, kahve ve diyet cola bulmaya imkan yok ama dostluk harika akrabalardan oluşan grubumuzla yılmadan güzel çayhanelerde durup ümitle çay aradık. Büyük amcamı yerel takke takarken, diğerini de sarıkla görünce dayanamadım. Pelüş, şaşalı her kıpırdayışta on kıpırdayan kalpağı da tezgahtan alıp ben başıma geçirdim.

Günün akşamında etnik kıyafetlerin sunulduğu bir sanatçının evine bayanlar grubu olarak bir kaçamak yaptık. Rus bir sanatçının batik, dantel, ipekten oluşan, Özbek gelenekselliği ile bütünleşen minik defilesi her milletin sanata farklı yorumlar katmasının yansımasıydı.

Ertesi sabah ışığında Gur-i Emir’in yivli kubbesi uzaktan yaprakları kapanmış turkuaz laleyi andırıyordu. Timur ise türbesinde yalnız değildi. Şeyhinin ayakucuna kıvrılmış. Torunlarını da kanatları altına almış. Kendi tarihini kendi yazan Timur’un gücünü simgeleyen türbesi aynı zamanda insanoğlunun acizliğinin de kanıtı. Yıldırım Beyazıt’ı esir alan Timur’u sevmedim. Türkmenistan’da İslam’ın sarsılmaz şekilde yerleşmesini sağlayan Timur’u ise takdir ettim.

İmam Maturidi ve İmam Buhari türbelerini ziyaret edip Buhara’ya doğru yola çıkarken yeşil Semerkant’la vedalaştım. Tarih kitaplarında İslam’ın mücevheri diye anılan şehirde derin bir giz yatıyor. Ziyaret ettiğimiz büyük isimler de tarihin derinliklerinde, turkuvazın görkeminde ışıldıyorlar. 


Hande Berra'ın Yazısı.