M. Nedim Tan

“İnsanlarla güzel dostluklar kurmak aklın yarısı, güzel ve yerinde soru sormak ilmin yarısı, güzel tedbir almak da geçimin yarısıdır.”

İbn Hacer el-Askalânî, Münebbihât -Uyarılar- (Çev. Yılmaz Özdemir), Bahar Yayınları, 2007

Bir işin önünü ardını düşünmeme ve hayatın inceliklerine inatla göz kapama gaflet diye anlatılır İslâm kültüründe. Hakikatin yitirildiği bir duruma işaret ettiği için insanın gaflet hali derin bir uykuya benzetilir: Göz açıktır ama akıl kapalıdır, dil faaldir ama kalp âtıldır. Mânevî hayat adına sergilenen gayretler hep bu gaflet halinden kurtulmak, hakikate uyanmak içindir. Temel ilke: Tenbih ve nasihatlerin olmazsa olmazlığıdır. Çünkü hayatın sınırsız gel-gitleri içerisinde dalgınlıkların ve yılgınlıkların önünü alan ancak tenbih ve nasihatlerdir.

Deneyimlerimizin cevap veremediği ve olayların bizi boğmaya başladığı yerde hikmetli tenbihler bir sığınak, bir yol gösterici olarak karşımıza çıkarlar. Bizdeki eksikliği hedef alarak imkânlarımızın farkına vardırırlar. Zaten, kelime anlamı olarak da nasihat bu demek: Eksiği tamamlayan, kırığı onaran, yırtığı diken, ayrığı bütünleştiren bir şey nasihat. Saflığa, berraklığa, arınmışlığa atfı var. Bu yüzden samimîyetle edilen tevbeye tevbe-i nasûh deriz. Peygamberimiz’in (s.a.v.) “Din, nasihattir” diye buyurması da bu yüzdendir. Çünkü dinin insanı sarsarak uyandıran, ona yol açan, hayatın başlangıcına ve varacağı sona sürekli atıf yapan bir tabiatı bulunuyor. Öyleyse tenbihe ve nasihate her zaman ihtiyacımız var. Nitekim iki dost arasında yapılacak en anlamlı faaliyetin birbirlerine nasihat etmeleri olduğunu söylüyor İbn Arabî. Elbette dünya hayatında mutlak bir mükemmellik söz konusu değil, fakat güzellik adına yaşanacak bir şeyler varsa tenbihlere ve nasihatlere kulak tıkamamaktan geçiyor.

Bu türlü tenbihlerin ve nasihatlarin derlendiği pek çok klasiğe sahibiz. İbn Hacer’e atfedilen Münebbihât da onlardan birisi. XV. yüzyılda yaşayan İbn Hacer, İslâm tarihinin gördüğü ender kalemlerden, şahsında pek çok yolu-yordamı birleştirmiş bir abide: İslâmî ilimlerin tüm sahalarında söz sahibi, tarihyazımında bir zirve, edebiyat yönüyle üstün, biyografisiyle örnek bir kişilik. Hayatı sadece bir dönemi değil insan ömrünün kavuşabileceği bereketi de anlatıyor; dolayısıyla sadece yaşadığı yüzyıl için değil tüm dönemler için geçerli ilkelere tercüman oluyor. İslâm kültürünün temel kabullerini sergilemesi bakımından müstesna bir eser olan Münebbihât’ın önceleri çeşitli baskıları vardı; fakat bu baskıda nitelikli bir tercümenin yanında metnin Arapça aslına da yer verilmesi, faydalanmak bakımından onu ayrıcalıklı kılıyor. Teberrüken bazı tenbihleri kaydediyoruz:

“Fazilet sahibi için gurbet, cahil için de vatan yoktur.” (s. 8)

“Hatasını ikrar eden kişi, her zaman övgüye layıktır. Kusurunu itiraf etmek, tevbenin kabulünün alametidir.” (s. 9)

“İnsanların en mutlusu; ilimle dolu bir kalbi, sabreden bir bedeni ve elindekiyle yetinme duygusu olan kişidir.” (s. 15)

"İnsanlarla güzel dostluklar kurmak aklın yarısı, güzel ve yerinde soru sormak ilmin yarısı, güzel tedbir almak da geçimin yarısıdır.” (s. 11)


GENÇ'ın Yazısı.