M. Nedim Tan

Sadettin Ökten, kendi hayat tecrübesi ve birikimiyle Yahya Kemal’in çağrıştırdıklarını bir araya getirmiş, böylece ortaya farklı ve emsalsiz bir Yahya Kemal şerhi çıkmış.

Sadettin Ökten, Yahya Kemal’in Rüzgâriyle, Ötüken, 2008

Maddenin bu denli katılaşmadığı, dünya ile âhiret arasındaki bağların kopmadığı, dolayısıyla edebî zevk ile felsefî seviyenin emsalsiz biçimde kaynaştığı bir insanî kıvamı anlamak, hazzın ve hızın ilkesizliğini vecd ile benimseyen bizler için çok güçtür. Eski dünyadan söz ediyorum. Aslında eski demek doğru değil, kadîm demek gerekir. Çünkü hakikatin kıdeminden, yani öncesizlik ve sonrasızlığından esintiler taşıyan bir dünyadan bahsediyorum: İslâm medeniyetinden ve Osmanlı tecrübesinden...

Kadîm dünya: Sadece tarihin bir döneminde gelip geçmiş ve sadece kronolojik bir bilgi yığını değil bizlere, tersine yaşanmış ve hep hatırlanası bir tecrübe. Akl-ı selîm, kalb-i selîm ve zevk-i selîmin bütünlüğünden tezahür eden güzelliklerin bir göstergesi... Oysa ki bizler, bugün selîm kelimesinin anlamını bile hatırlayamayız. Selâmet iline yolumuz pek uğramaz. Huzur, arayıp da bulamadıklarımızın en başında gelir... Böyleyken de olsa, iç dünyamıza bir pencere aralamak adına kadîm dünyanın bıraktığı engin mirası tanımak, konuştuğumuz dilde yaşayan tınılarıyla tanışmak, bizi çevreleyen ortamlardaki abidevî eserleriyle bakışmak hayat yolculuğunda bize ferahlık verecektir. Çünkü bahtiyar dönemlerin hatırasını anmak bile insanı bahtiyar eder.

Yahya Kemal, hepimizin okul sıralarındayken işittiği, zaman zaman yapılan anma etkinlikleriyle tekrar hatırladığı, fakat hepsinin ötesinde kadîm dünyanın esintilerini bizlere taşıyan farklı bir portre. Bir kere “kendi gök kubbemiz”in şairi: İnce zevkleri, samimî hisleri, derin fikirleri ve geride bıraktığı eserleri ile artık bizim içim gitgide ötekileşen kadîm dünyaya ait hatıraların bir hatırlatıcısı. Fakat alışılagelmiş bir nostalji değildir Yahya Kemal’in üslubundaki. Yazdıklarında hamasetin bildik tınılarından fazla bir şey vardır.

İşte Sadettin Ökten, Yahya Kemal’de dile gelen bu nokta üzerine dikkat kesilmiş. Kendi hayat tecrübesi ve birikimiyle Yahya Kemal’in çağrıştırdıklarını bir araya getirmiş, böylece ortaya farklı ve emsalsiz bir Yahya Kemal şerhi çıkmış. “Kendi gök kubbemiz” altında nasıl bir anlam dünyasının solunduğuna ilişkin pek çok ipucuna değinen kitap, doğrusu tarih bilinci, şehirlilik, musiki ve edep konularına ilişkin kıymetli tespitler sunuyor. Yahya Kemal’in Rüzgâriyle, Osmanlı tecrübesine dair bilgi kırıntılarını bir de Yahya Kemal’in Selimnâme’si eşliğinde gözden geçirmeye; içinde yaşadığımız şehirlerin mazide hangi ilkelere göre inşâ edildiğine yaklaşabilmek için Koca Mustâpaşa şiirini hatırda tutmaya; bizi çevreleyen müzik dünyasına bakarken Yahya Kemal’in Itrî hakkındaki şiirini bir kere daha okumaya bizi davet ediyor. Çünkü Ökten’in, Koca Mustâpaşa şiiri sadedince dile getirdiği gibi:

“Bu ziyaretçi biziz, bu ziyaretçi bizim insanımız, kendi ecdadının kurduğu ve yaşattığı öz iklimine, varlığında bir şeylerin eksikliğini fark ederek yabancı bir ziyaretçi gibi yaklaşan ve burada ne aradığını bilmediği halde kendini aradığını bulmuş gibi hisseden biz. Bir zamanlar her gece yaşadığı şiir kadar güzel bu manevî iklimin bir parçası ve temsilcisi olduğu halde şimdi ona yabancılaşmış, şimdi onun dışında yaşayan ama ondan gelecek huzur ve teselli ışığına muhtaç olan biz.” (s. 66)


GENÇ'ın Yazısı.