Bağını Koparma Yardımsız Kalma
Varlığın devamı ve âlemin nizamı, çoğu zaman bu ilişkiler ağının sıhhatli bir şekilde korunmasına bağlıdır. Bağların zayıflaması, hasar görmesi ve kopması, nice nice tehlikeleri de beraberinde getirir. Bu durum, kâinatta fesâdın (bozulmanın) zuhuru demektir.
Hak ve hakikat adına her bir değere ilmek ilmek bağ kuranlar kazanıyor, bereketleniyor ve kaynaşmanın hazzını, neşesini ve huzurunu yudumluyor. Bencillik girdabına kapılarak bir bir bağlarını koparanlar ise yalnızlığın buhranında daraldıkça daralıyor ve hayatı kendine çekilmez kılıyor. İnsan, varlıkla ülfet edip kaynaştıkça gönlü genişlerken, soğudukça ve içine çekildikçe küçülüyor da küçülüyor. Rabbimizin muradı, kullarının -Hak ve hakikat düşmanları hariç- hemen her şeyle ülfet, muhabbet ve sulh içinde bulunmalarıdır. Âyet-i Kerime’de şöyle buyrulur:
“(Allah’ın kulları için çizdiği sınırları tecavüz edip aşan fâsıklar var ya işte) onlar Allah’a verdikleri sözü, daha sonra bozanlardır. Allah’ın kurulmasını emrettiği bağı kesip, koparanlardır. Yeryüzünde karışıklık çıkaranlardır. İşte onlardır perişan olanlar.” (Bakara Sûresi, 27)
“Allah’ın kurulmasını emrettiği bağ” nedir? Müfessirlerimiz konuyla ilgili şu açıklamaları yaparlar:
* Kulu Allah’a bağlayan iman, itaat ve muhabbet bağı
* Aile ve akrabalık bağları
* Müminler arası kardeşlik ve dostluk bağı
* Bütün varlıkla kurulması gereken sevgi, şefkat ve ülfet bağı
* …
İlâhî sanatın eşsiz bir tecellisi olarak zerrelerden kürelere kadar yerde ve gökte nice varlıklar, bilinen ve bilinemeyen ağlarla birbirine bağlanmış ve kenetlenmiştir. Birbirini besler ve desteklerler. Varlığın devamı ve âlemin nizamı, çoğu zaman bu ilişkiler ağının sıhhatli bir şekilde korunmasına bağlıdır. Bağların zayıflaması, hasar görmesi ve kopması, nice nice tehlikeleri de beraberinde getirir. Bu durum, kâinatta fesâdın (bozulmanın) zuhuru demektir.
Varlık âleminin en mükerrem varlığı olan insana da bu bağları kesip koparmaması ve yeryüzünde fitne ve fesadın (bozulmanın) vasıtası hâline gelmemesi emredilmiştir. Koparılmaması gereken nice bağlar ve bağlantılar tekrar tekrar hatırlatılmıştır.
Öncelikle Allah ile kurulması gereken iman ve kulluk bağına dikkat çekilmiştir. Bu çerçevede;
Allah’ı yok sayan inkârcılar,
Başka başka ilahlar icad edip O’na ortak koşan müşrikler,
O’nu hatırlamayıp unutan gafiller,
Var oluşlarına en yüce anlamı yükleyen en mühim bağı koparmış kimselerdir. Allah ile kopan bağın daha dünyada iken hissedilen en büyük cezalarından birisi, kişinin kendi hakikatinden gafil bir surette sıradan bir yaratık haline gelmesidir. Artık böyleleri için hayat, bedenî hazların tatmininden ibarettir. Diğer canlılardan farkları kalmamış, hatta daha aşağı seviyelere yuvarlanmışlardır. Varlıklarına anlam verememenin çaresizliği, iç dünyalarını gün geçtikçe içten içe kemirmiş ve huzursuz etmiştir. Bütün zevklerin ve dayanakların fâniliği karşısında, tatminsizlik girdabı içinde, kendilerini karanlık ve korkunç duyguların içine hapsetmişlerdir. Fanilerden yüzüne kapanan kapılar neticesinde, sığınacakları bir başka dayanak da kalmadığından, yok olup gitmeyi kurtuluş olarak görme bedbahtlığına düşmüşlerdir. Heyhat ki, bu yol da onlar için nihai bir kurtuluş değil, çıkmaz bir sokaktır.
Allah, Kitâbullah ve Resûlullah ile kopan bir bağın yerini tutacak bir başka bağ yoktur. Bu bağların kopmayacak bir sağlamlıkla gerçekleştirilmesi, insanın saadeti için en temel meseledir. Bunun için de imanla başlayan, itaat, ittiba (tabi olma, izinden gitme) ve muhabbetle perçinleşen bir sürece ihtiyaç vardır. Dikkat edilirse insan ve cin şeytanları, bu bağların lif lif koparılması adına sürekli bir gayretin içine girerler. Önce Allah ve Resülünün arasını ayırıp, bize Kitabullah yeter, derler. Sonra, “Kitabullah”ı da tarihseldir, metnin aslı değil ruhu önemlidir diyerek kendi arzularını din kabul etme sürecine girerler. Nihayette ise Allah inancını da sorgulamaya kalkarlar ve onu felsefî bir bulanıklığa büründürüp aradaki bütün bağları koparırlar. Bu hallere düşmekten Allah’a sığınırız.
Rabbimizin korunmasını ve sağlamlaştırılmasını sıkça emrettiği bir diğer bağ da, aile ve akrabalık bağlarıdır (sıla-i rahimdir). Yani;
Anne-baba ve evlat arasındaki bağlar,
Amca, dayı, hala, teyze bağları,
Sıhriyyet (evlilik) vesilesiyle oluşan bağlar,
Ve diğer yakınlarla gözetilmesi gereken ilişkiler,
İşte bütün bunlar, Rabbimiz tarafından her fırsatta korunması istenen ulvî bağlardır.
Üzülerek ifade edelim ki, günümüz insanı özgürlük ve özgüven adına bu bağları lif lif koparmış ve hayatının en bereketli kaynağını kurutmuştur. Anne baba ve akraba duasından ve desteğinden kendini mahrum bırakmıştır. Kökünden koparılan bir dalın zamanla solup kuruması gibi kendini sürekli besleyen bir damarı kesmiş ve hayatını çölleştirmiştir. Hâlbuki akraba çevresi, insanın şu dünyada tutunabilmesi ve kendini güvende hissedebilmesi için en hayati bir çemberdir. Kişinin maddî ihtiyacı olmasa bile, manevî anlamda sevgi ve pozitif enerji devşirebileceği bir büyük kaynaktır. Akraba ile selamlaşmak, ziyaretleşmek, ihtiyaçlarını görüp gözetmek, hayır dualarını almak, bakıma muhtaç olanların yanında olmak, dert ve tasalarını dindirmek, sevinçlerini ve hüzünlerini paylaşmak, sıla-i rahmin tabii bir gereğidir.
Cenâb–ı Hak kudsî bir hadiste şöyle buyurur:
“Ey akrabalık bağı! Seni gözeteni gözetirim. Seninle ilgiyi kesenden ben de ilgimi keserim.” (Buhârî, Edeb 13)
Allah Resûlü’nün bu konudaki müjde ve uyarılarından bir kısmını da burada hatırlayalım:
“Rızkının çoğalmasını, ömrünün uzamasını isteyen kimse, akrabasını kollayıp gözetsin.” (Buhârî, Edeb 12; Müslim, Birr 20, 21)
Bir adam Resûlullah’ın yanına gelerek cihâd etmek üzere ondan izin istedi. Resûl–i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem:
– “Anan, baban sağ mı?” diye sordu.
Adam:
– Evet, deyince:
– “Öyleyse onlara hizmet etmeye çalış!” buyurdu. (Buhârî, Cihâd 138; Müslim, Birr 5)
Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre bir adam:
– Yâ Resûlallah! Benim akrabam var. Ben kendilerini ziyaret ediyorum, onlar bana gelip gitmiyorlar. Ben onlara iyilik ediyorum, onlar bana kötülük ediyorlar. Ben onlara anlayışlı davranıyorum, onlarsa bana kaba davranıyorlar, dedi.
Bunun üzerine Resûl–i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
– “Eğer dediğin gibi isen, onlara sıcak kül yutturmuş oluyorsun. Sen böyle davrandıkça, Allah’ın yardımı seninledir.” (Müslim, Birr 22)
“Akrabasının yaptığı iyiliğe aynıyla karşılık veren, onları koruyup gözetmiş sayılmaz. Akrabayı koruyup gözeten adam, kendisiyle ilgiyi kestikleri zaman bile, onlara iyilik etmeye devam edendir.” (Buhârî, Edeb 15. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Zekât 45)
“Yoksula verilen sadaka bir sadaka, akrabaya verilen sadaka ise iki sadaka yerine geçer: Biri sadaka sevabı, öteki de akrabayı koruyup gözetme sevabıdır.” (Tirmizî, Zekât 26)
Korunması ve koparılmaması istenen bir başka bağ da müminler arası muhabbet, kardeşlik ve görüp gözetme bağlarıdır. En hayırlı amellerden birisi, bozulan ilişkilerin düzeltilmesidir. Küslük, kindarlık ve düşmanlık yasaklanmış, affedicilik, ayıp örtücülük, ihsan, ikram ve isar teşvik edilmiştir. Müminlerin tek tek izzetinin korunması aralarındaki bağların gücüyle doğru orantılıdır.
Mümin insan, -Allah düşmanları hariç- tüm varlıkla arasında ülfet ve muhabbet bağı kurabilen insandır. Kimin ülfeti fazla ise derecesi ve kulluk kalitesi de o oranda yüksektir. Hulasa kopan ve donuklaşan insan küçülür, kaynaşan ve bütünleşen insan büyür. Rabbin rızası yalnızlaşan kimselerden ziyade, hak üzere bütünleşen kimselere daha yakındır.
Adem Ergül 'ın Yazısı.