Siyaset Sarmalında İlim ve Fikir
Yeni bir medeniyet üretmek, ilimde, felsefede, sanatta, edebiyatta güncelin ötesinde kalıcı ve özgün değerler, eserler üretebilmek; topluma, siyasete, eğitime, üretime, ticarete yön verecek bir birikim elde etmekle mümkündür. Bu uğurda mesai sarf etmesi gereken insanların güncel siyasetin sarmalına çekilmesi ve yüzlerinin eskitilmesi sağlıklı bir gidiş değildir. Okumak, düşünmek, yazmak, çalışmak, kendi işini mükemmel seviyede yapmak ve üretmek dururken, günlük politik kavgalarla nefes tüketmek, geleceğimizi bugüne feda etmektir. İnsan ve vakit israfıdır.
Toplum olarak siyasî konulara yönelik ciddi bir ilgimiz var. Haberleri dinlemeyi, köşe yazılarını okuyup gündem üzerine sohbet etmeyi çok severiz. Hükümet kurar, hükümet yıkarız. Eş dost meclislerinde hararetli tartışmalar yürütmekten hiç geri kalmayız.
Toplumdaki hemen her kesimin siyasete bu kadar ilgili oluşunun sebebi nedir acaba? Öncelikle bu, Osmanlı’da XVI. yüzyıldan sonra ülkede ciddi bir yaygınlık kazanan kahvehane kültürünün bir uzantısı olmalı. Bilindiği gibi, bu mekanlarda muhtelif kesimlerden insanlar bir araya gelip farklı konularda özellikle de siyaset üzerine sohbet etme imkanı buluyorlardı.
İkinci olarak Osmanlı bakiyesi bir millet olmamızla da alakalı bir durum olmalı bu. İmparatorluğun dağılmaya başladığı ve farklı cephelerde birbiri ardınca açılan savaşlar, yıkımlar, göçler, insanların siyasi gidişata karşı hep ilgili olmalarını gerektirmiştir.
Osmanlı’nın yıkılıp Cumhuriyet’in kurulması, inkılaplar, yasaklar, isyanlar da bu ilgiyi iyice beslemiş olsa gerektir. Daha sonra çok partili sisteme geçme teşebbüsleri, darbeler, gençlik hareketleri vb. insanların siyasete olan ilgisinin canlı kalmasının etkenleri olmuştur.
Özelde İslamî kesimin siyasete yönelik ilgisi, daha çok dinin sosyal alanda yaşanabilirliği, yasaklarla mücadele ekseninde seyretmiştir. Ezanın orijinaliyle okunması, imam-hatip okulları, ilahiyat fakülteleri gibi dini tedrisat yapan kurumların açılabilmesi, başörtüsüyle yükseköğretimde okuyabilme hakkı gibi konular, İslamî kesimle iktidar partileri ve dolayısıyla siyasetle ilişkilerini belirleyen önemli konular olagelmiştir. Merhum Necmettin Erbakan’ın siyasi söylemlerinde dini referansları öne çıkarması, bu siyasi hareketin zaman zaman iktidar ortağı olması ve beklentilerin artması gibi gelişmelerin de, İslamî camianın siyasi konulara olan ilgisini artırdığı kuşkusuz.
İslamî camia için meselenin bir de İslam birliği uzantısı var. Abdülhamid dönemiyle başlayıp imparatorluğun parçalanması ve İslamcılık fikriyle iyice belirginleşen İttihad-ı İslam mefkuresi, dikkatleri aynı zamanda diğer İslam ülkelerindeki siyasi hareketlere de yönlendirmiştir. Bu bakımdan Hindistan’dan Bosna’ya, Cezayir’den Çeçenistan’a İslam dünyasındaki tüm gelişmeler her zaman gündem olmuştur.
Ak Parti iktidarıyla birlikte ve iktidarın statükoyla mücadele yıllarında siyasete ilgimizin arttığını, fakat 11. Cumhurbaşkanlığı seçiminden sonra bu ilginin tabii bir seyre girdiğini söyleyebiliriz. Ancak 17 Aralık’tan sonra her şeyin rengi değişti. Siyasete normal bir ilgiden öte, bir ölüm kalım mücadelesi ruhu hakim oldu. Hiç olmadığı kadar hırçınlaştı siyaset sohbetleri, kırıcılaştı. Söylemlerimizde “ihanet” vurgusu baskın bir yer tutmaya başladı. Bugünlerde ciddi bir politize olmuşluk içerisindeyiz. Masumane yapılan siyaset sohbetlerinin ötesinde keskin bir taraf rolüne bürünmüş durumdayız.
İslamî camia, bir asrı aşkın bir zaman, bir yandan çeşitli özgürlüklerin mücadelesini yürütürken bir yandan ilimde, fikirde, sanatta ciddi merhaleler kat etti. Entelektüel anlamda iyi bir seviye yakaladı. Müslümanca düşünmenin imkanlarını keşfetti.
Son yıllarda “yeni bir medeniyet inşa etme” söylemi hepimizin diline pelesenk olmuş durumda. Anlaşılan o ki bu yeni medeniyetin inşasını önemli ölçüde mevcut iktidarın ikbaline ayarlamış durumdayız. Hâlbuki tarihe bakıldığında, ilmin, sanatın edebiyatın iktidarlarla mukayyet olmaksızın akışını bir biçimde sürdürdüğü görülür.
Ancak bugün gelinen noktada, bütün bu birikim siyasetin akışına kendini kaptırmış durumda ve taraf olma pozisyonuna itilmekte. Daha açık bir deyişle, ilmin, fikrin, sanatın politik eksene kayması, güncel siyasetin rüzgarına kapılması söz konusu.
Akif Emre’nin şu cümleleri meseleye neşter vurur nitelikte: “Tüm entelektüel çabaların reel politiğin açmazlarını çözmeye yahut güncel olanın ayartıcı heyecanına kapıldığı ortamlar siyasete ayarlıdır ve dikkatleri köreltir.
Hayata ve olaylara müdahil olurken zamanı aşan prensipleri, ilkeleri işaret eden aklıselim ve Müslümanca düşünme ortadan kalkmışsa o zaman felaketi beklemek gerekir.
Türkiye’de Müslümanca düşünmeye çalışan, sanattan siyasete Müslüman olmanın kaygılarını önemseyen, önceleyen fikir ve kalem erbabının önemli ölçüde pratik siyasete paralel konumlanışının sonuçları üzerinde düşünmek gerek. Çağına ve içinde bulunduğu topluma karşı sorumluluk adına başlayan bu tavır alış, belki farkına varmadan üst siyaseti, ilkesel tavrı perdeleyen, gerileten, örseleyen bir sonuca evrilme tehlikesini de içerir.
Herkesin güncel olana takıldığı, politika muarızlarına cevap yetiştirmekle meşgul olduğu sıcak ortamların sadece bugün için mahzurları olan tutumu barındırmaktan öte anlamı var. Bu tutum toplumsal olarak, değerler sistemi olarak geleceği karartma tehlikesini de mündemiçtir.” (Yeni Şafak, 09.02.2016)
Son yıllarda “yeni bir medeniyet inşa etme” söylemi hepimizin diline pelesenk olmuş durumda. Anlaşılan o ki bu yeni medeniyetin inşasını önemli ölçüde mevcut iktidarın ikbaline ayarlamış durumdayız. Hâlbuki tarihe bakıldığında, ilmin, sanatın edebiyatın iktidarlarla mukayyet olmaksızın akışını bir biçimde sürdürdüğü görülür. Vakıa devletler bütün bu alanları desteklemiştir; yeri geldiğinde kendi istikametinde yönlendirmiştir; ancak iktidarlar gelmiş geçmiş, kalıcı değerler ise her zaman yaşatılabilmiştir.
Yeni bir medeniyet üretmek, ilimde, felsefede, sanatta, edebiyatta güncelin ötesinde kalıcı ve özgün değerler, eserler üretebilmek; topluma, siyasete, eğitime, üretime, ticarete yön verecek bir birikim elde etmekle mümkündür. Bu uğurda mesai sarf etmesi gereken insanların güncel siyasetin sarmalına çekilmesi ve yüzlerinin eskitilmesi sağlıklı bir gidiş değildir. Okumak, düşünmek, yazmak, çalışmak, kendi işini mükemmel seviyede yapmak ve üretmek dururken, günlük politik kavgalarla nefes tüketmek, geleceğimizi bugüne feda etmektir. İnsan ve vakit israfıdır.
Mesut Kaya'ın Yazısı.