Şayet bir şekilde bilmeden, istemeden dal kırdıysak yaptığımıza üzülür, yaptığımızdan utanır ve bu yanlışımızın sorumluluğunu üzerimize alarak telafi etmeye çalışırız. Ağaca daha iyi bakarız ağaç kimin olursa olsun mesela. Yeni bir meyve ağacı dikeriz başka insanların istifade edebileceği mesela…

Bahar bütün güzelliğiyle geldi. Günler ısındı, çiçekler açtı, meyveler olgunlaştı. Şükür ki bütün bunları doya doya görebileceğimiz bir yeşillik var evimizin etrafında. Kenarında bir dut ağacı. Yoldan geçen yer de geçer. Oldukça meyveli, bereketli bir ağaçtır. Geçen gün 3 çocuk dallarına asılıyor, sallıyorlar. Yaklaştım yanlarına dedim ki: “Çocuklar istediğiniz kadar yiyin, helali hoş olsun ama dallarını kopartmayın.” Arkamı döndüm çocuk dalı sallamaya devam etti ve dal elinde kaldı. Hemen dalı saklamaya girişti. Döndüm dedim ki: “Bakın işte tam bundan bahsediyordum. Yine söylüyorum istediğiniz kadar yiyin ama lütfen dallarını koparmayın.” Derken aradan 10 dakika geçti, çocuklar halen orada ve gördüm ki hâlâ dallara asılıyorlar. Tekrar söyledim dallara asılmayın diye, onlar da “dalları kırmıyoruz, meyve yiyoruz” dediler. “Ama böyle yerseniz dallar kırılır, bakın demin de böyle yaptınız kırıldı” dedim. Dalı kopartan 10 yaşlarındaki kız çocuğu gözlerini gözlerime dikti ve ben bunu söylediğim için suçluymuşum gibi bana “bilerek yapmadım” dedi. Yüzünde bırakın bir mahcubiyet ya da pişmanlığı, üzüntü bile yoktu. Öyle ya bilerek yapmamıştı, dolayısıyla mahcup olması veya üzülmesi için bir sebep yoktu. Üstüne ben de meramımı ifade ederek yanlış yapmıştım. Bilerek yapmadıysa konuşacak bir şey yoktu, her şey olduğu gibi devam edecekti.

Bir çocuk bunu böyle düşünebilir. Ahlaki gelişim sürecinin başındadır, somut-soyut kavramlar tam oturmamıştır, sebep sonuç ilişkisi kurmakta çok iyi değildir vs. Bir çocuk için böyle düşünmesi oldukça normal olabilir. Ancak çocuğun hali yakın zamanda karşılaştığım ve çeşitli vesilelerle konuşup dinlediğim gençlerin hallerine çok benziyordu. Gördüğüm çok sayıda genç de meyve yemek için (bir şey kazanmak, ilerlemek, dikkat çekmek, başarılı olmak vs. gibi nedenlerle) dallara asılıyorlar, dal kırılmasın (kimseyi üzmesin, hakkına girmesin, kalbini kırmasın, işini bozmasın) diye uyaranlara kulak asmıyorlar ve dal kırıldığında da (birilerine zarar verdiklerinde de) “bilerek yapmadım” diye işin içinden çıkıp, hiçbir sorumluluk ya da üzüntü hissetmeden başka dallar sallamaya devam ediyorlardı.

Ne yapmalılardı peki? Dalı kırmayı göze almamak için meyve yemekten mi vazgeçmeli? Tabii ki başka yollar da var. Ağaca tırmanmak mesela (yapacağımız işin içine girerek usulünü öğrenmek). Dalları kırmamamız konusunda bizi uyaran büyüklere kulak vermek mesela (bizi uyaracak, bize doğruları söyleyecek insanların etrafından ayrılmamak onlarla irtibatı hiç kesmemek). Nasıl toplamamız gerektiği konusunda bilenlerden bilgi ya da yardım almak mesela (önemli bir işe girişmeden o işi bilen insanlara sormak, tecrübelerinden faydalanmak, gerekirse yardım ve destek istemek). Bir merdiven bulup ona çıkarak toplamak mesela (yapacağımız işle alakalı bir beceri ya da imkân gerekiyorsa önce o beceri ve imkâna sahip olup ondan sonra o işe girişmek). Bir arkadaşımızla ortak olup onu ağaca çıkartarak ağacı sallatmak ve aşağıda sergi açmak mesela (tek başımıza gücümüz yetmediği durumlarda daha az bana kalır diye düşünmemek ve güçlerimizi birleştirip ortak çalışma yapmak). Bütün bu alternatiflerin hepsi tek başına dal sallamaya kıyasla daha uzun zaman ve daha çok cesaret isteyebilir. Daha çok emek vermek, daha fazla yorulmayı göze almak, destek istemekten utanmamak, yardımlaşmadan geri durmamak gerekebilir. Ancak dal kırmak yerine bu yollardan birini seçersek hem doğru olanı yapmış olur hem de daha uzun yıllar kırmadığımız o dallardan meyve toplayabiliriz.

Bütün bunlara rağmen de şayet bir şekilde bilmeden, istemeden dal kırdıysak da yaptığımıza üzülür, yaptığımızdan utanır ve bu yanlışımızın sorumluluğunu üzerimize alarak telafi etmeye çalışırız. Ağaca daha iyi bakarız ağaç kimin olursa olsun mesela. Yeni bir meyve ağacı dikeriz başka insanların istifade edebileceği mesela. Topladığımız meyvelerin tamamını yemez başkalarına ikram ederiz mesela. Böylelikle hem yetişkin bir insan gibi yaptığımız yanlışın sorumluluğunu alır, bedelini öder veya telafisini yaparız, hem de öncesinde usulünü öğrenmek ve sonrasında daha dikkatli olmak hususunda hassasiyetimizi artırırız mesela. Yoksa “bilerek yapmadım” demek sadece çocukluk döneminde kabul edilebilir bir mazerettir.


Mehmet Dinç'ın Yazısı.