İbrahim Taha Gültekin

12 yaşındaki yazarımız İbrahim Taha Gültekin tanıştığı bazı yazarları sizler için anlatmayı düşündü. İlk olarak Sezai Karakoç, Rasim Özdenören ve M. Nezihi Pesen’i yazdı.

Sezai Karakoç

Sezai Karakoç ile ilgili hatırladığım en eski şey küçük bir çocukken yaşadığım bir anı idi. Küçük bir kağıt alıp siyah bir koç resmi çizmiştim sonrasında ise yanına Sezai Karakoç ismini yerleştirerek aklıma geleni kağıda dökmüş oldum. Bu resmim evdekilerin gülmesine sebep olmuştu. Babam bana bu ânı hatırlatıp durur arada sırada…

Bir keresinde ise Sezai Bey’in bürosuna gitmiştik babamla. Ben biraz heyecanlanmıştım. Küçük bir yerdi ve kitap doluydu. Gerçi bizim evdeki kitapların sayısını geçer mi bilmiyorum çünkü bizim evde de bir haylice kitap vardır. Neyse işte Sezai Bey bana sorular sordu, gelecekte ne olmak istediğimi sordu. Ben bayağı bir meslek söyledim ama en sonunda Osmanlı Devleti’ni yeniden kurmak istediğimi söyledim. İşte babam bu olayı da hatırlatır bazen bana…

Bir ara Sezai Bey’in Kar adlı şiirini ezberlemiştim. Dört kıtadan oluşmaktaydı ve birinci kıtada yere düşen karı anlatıyordu. İkinci kıtada bir şahısa karı anlatıyor ve onun bir özelliğinden bahsediyordu. Diğer iki kıtada da bunlara benzer şeyler anlatıyordu. Şiirler 3 isimli kitabına koymuş bu şiirini. Bir de kitaplarının bazılarının isminde "Diriliş" kelimesinin geçtiğini fark ettim.

Bir de Sezai Bey’in Yedi Güzel Adam dizisinde kendisini canlandırmalarına izin vermemesine üzüldüm hafiften. Onu izlediğim (arada sırada da olsa) dizide görmek beni mutlu ederdi.

Hızırla Kırk Saat adlı bir eylem gerçekleştirmiştik Üsküdar’da. Hızırla Kırk Saat kitabının yazarı da zaten Sezai Bey. Ben de o eylemde bir şiir okumuştum. Sezai Bey’in orada bulunmamasına şaşırıyordum.

Benim ismim nereden geliyor biliyor musunuz? Sezai Bey’in Taha adlı kitabından. O Taha da Kur`an-ı Kerim’den. Anlamı bilinmiyor. Babam hem Sezai Karakoç’u sevdiği hem de kitabındaki Taha karakterini sevdiği için bana bu ismi koymuş. Ben ismimden memnunum, iyi ki koymuş. Böyle önemli bir yazarın kitabındaki karakterin ismini taşımak benim için önemli bir sorumluluk. Bazıları çocuklarına kendi ismini koyuyor. Garip bir durum. Türkiye’nin böyle Sezai Bey gibi insanlara ihtiyacı var. Babam bu yazımı okuduğunda “Sadece Türkiye’nin mi Sezai Karakoç gibi insanlara ihtiyacı var?” diye sordu. Bunun üzerine ben dünyanın da ihtiyacı olduğunu fark ettim. İnşallah bunu dünya insanları da fark eder...

Rasim Özdenören

Rasim Bey çok tatlı bir amca. Aynı zamanda en çok görüştüğüm yazarlardan birisidir. Çünkü babam onu çok seviyor ve ona işlerinde yardım ediyor. Onunla sık sık görüştüğümüz için aramızda bir bağ oluştu. Bu bağ onu daha iyi anlayabilmemi sağlıyor.

En son konuşmasına gittiğimde Gül Yetiştiren Adam adlı kitabından ve kitaptaki ana karakter olan Gül Yetiştiren Adam’dan bahsetmişti. Oldukça garip ve ilgi çekici bir konuydu. Adam şapka devrimine karşı çıkıyordu ve yıllar boyunca evinden çıkmıyordu. Sadece bahçesine çıkıp gül yetiştirirdi. Arkadaşlarını sürgün ediyorlardı ve o yalnız kalıyordu. Rasim Bey’in önceki konuşmasında sıkılacağımı düşünerek programı dinlememiştim. Salonun dışında oralarda bir yerlerde babamın laptopundan Harry Potter ve Azkaban Tutsağı’nı izledim. Ama bir sonraki yani başta bahsettiğim konuşmayı dinleyince anlattıklarının sadece büyüklere göre olmadığını fark ettim. Şimdi Gül Yetiştiren Adamı düşünüyorum ve kendimi onun yerine koyasım geliyor.

Geçen haftalarda Rasim Bey’in bir animesini (bir çeşit resmini) çizmiştim. Kendisi görünce “Genç gibi olmuş” dedi. Zaten animelerin uzun saçları olur genellikle ve çoğu gençtir. Bu yüzden böyle çizmiş olabilirim. Rasim Bey’in hatırladığım bir kitabının ismi de Yumurtayı Hangi Ucundan Kırmalı’dır. Bu isim aklımda kalıyor çünkü Güliver’in Gezileri’nde böyle bir olay vardı. İki cüce krallığı yumurtayı hangi ucundan kırmaları gerektiğini tartışıyorlardı. Rasim Bey de buradan esinlenmiş olabilir.

Mustafa Nezihi Pesen

Kendisi aslında dayım olur. Babam ile ise üniversite döneminden arkadaşlar. Bir kitabı çıktı ve adı İstanbul’a Zikirle Girdin Mi Hiç. Biraz okudum. Kitabında bazı şahısları, bazı yerleri ve bazı zamanları anlatmış. İlk başta ise Peygamber Efendimiz (s.a.v.) ile ilgili yazısı var. Onun özelliklerini anlatmış. Bu yazıyı okudum ve beğendim. Bir de Abdulkadir Geylani ile ilgili yazısını okudum. O da güzeldi. Hatta Abdulkadir Geylani hakkında ezberlediğim bir dörtlüğü paylaşıvereyim sizlerle;

Elif Allah’ın kânı

Be Bağdat’tır mekanı

Te Tanrı’nın arslanı

Abdulkadir Geylani

Burada kânı yazarken şapka işaretini nasıl yazacağımı bilemedim, kanı diye yazdım. Ama Allah’ın kanı olmaz ki. Caiz değil. "Kân ne demek?" diye babama sordum. O da hemen sözlüğe baktı. Bu dörtlüğü ezberlerken de bakmıştı. Şimdi o da unutmuş, ben de unuttum. Dükkan kelimesindeki kân mı diye sesli düşündü. Babam bazen kelimelerin anlamlarını sesli düşünür. Sonra gider dayanamaz, emin olmak için sözlüklere bakar. Konudan sapıyorum, bu arada kânı maden, cevher demekmiş.

Dayım evli ve 4 kızı var. Bir tanesi bu yıl doğdu. Belki erkek olur diye umuyordum ama kız oldu. Olsun ona da şükür. İki kedi besliyorlar ve ikisine de sinir oluyorum. Biri sürekli benden kaçıyor ve diğeri bir keresinde burnumun üstünü ve saçımın altını tırmaladı. Onlara son gidişimdi galiba. Playstation oynayarak ve test çözerek geçirmiştim vaktimi.

Dayım ile bir anımız da birkaç yıl önce gerçekleşti. Bana ne istediğimi sormuştu ve ben de Lego istemiştim. Bana söz verdi ve alması yaklaşık 1 yıl sürdü. O sırada istediğim Lego türünü değiştirdim. Önceden Ninja Kaplumbağalar istiyordum sonra Star Wars istedim. Bana Star Wars aldı ama benim şu anki favorim Ninjago. Yazık oldu…

Bu İstanbul’a Zikirle Girdin Mi Hiç kitabı dayımın ilk kitabıydı ve devamının gelmesini beklerim. Tüm yazarlara başarılar dilerim.

Bu yazımda da 3 sevdiğim yazar hakkında fikirlerimi, düşüncelerimi belirttim. İkincisini yazmayı düşünüyorum. Umarım yazımı beğenerek okursunuz. Allah  böyle insanları; bu güzel yazarları yanımızdan, yöremizden eksik etmesin...


GENÇ'ın Yazısı.