Peygamberler Allah’ın bütün insanlar arasından seçtiği özel insanlardır. Allah’ın mesajını insanlara ulaştırma çabasıyla bezenmiş hayatları bu insanların niye özel olduklarının en güzel göstergesidir. Onlar hayattan murat ne ise onu bulma, yaşama ve aktarmak için yaşamışlar, bu süreçte de sabır, sebat, azim, yokluk, acı, sıkıntı gibi imtihanlarla sınanmışlardır. Allah tarafından seçilmiş insanlar için böyle bir olgunlaşma süreci varsa, adam olmak derdine düşmüş herkes için de benzer bir süreç olmalıdır. Adam olmak için tıpkı peygamberler gibi gayret etmek, azmetmek ve sabretmekten başka yol yoktur. Onların ibret dolu mücadeleleri bizim kendi adamlık mücadelemizde istifade edeceğimiz derslerle doludur.Sıkıntı çekmeden, çalışmadan, gayret etmeden adam olunmaz. Dosyamız işte bu gerçeği peygamberlerin hayatlarından örneklerle aktarma amacı taşıyor ve “Adamlığın Kısa Yolu Yok” diyor.

Adamlık nedir? Bunun bir gaye olduğunu bize kim söylüyor? Neden adam olmak zorundayız? Popüler algıda çokça müracaat edilen “sen de adam mısın, adam olamamışsın, önce adam ol” tabirleri insanları neden derinden sarsıyor? Demek ki adamlık bir seviyedir. Biz onun gayret edilip ulaşılması gereken bir yer olduğunu idrak ediyor ve tavrımızı da buna göre belirliyoruz. Öyle olmasaydı insanların birbirlerini hizaya getirmesi için kullanılır mıydı?

Evet, adamlık bir seviyedir. Hamken olgunlaşmayı, dolayısıyla bir yerden bir yere gelmeyi, yol almayı gerektirir. Yol alanlar, bu işe niyeti olanlardır. Niyeti olanlar kalplerini yola düşürenlerdir, çünkü niyet kalbin amelidir.

Adam olan aslında kalbini bir kıvama getirendir. Kalbin kıvama gelmesi, arınması, olgunlaşması öyle kısa zamanda olmaz. Bunun en güzel göstergesi Allah Rasulü sallallahu aleyhi ve sellem’in hayatıdır. Kur’an O’nun kalbine indirilmiş ve bu nüzul süreci tam 23 sene sürmüştür. Son indirilen ayet; Allah’ın, kulları üzerindeki nimetini tamamladığını söyler. O nimet İslam’dır. İslam bu yüzden yegâne adamlık yolu, Peygamberimiz de İslam’ın en güzel örnekliği olarak adamlığın zirvesidir. O’nun temsil ettiği hakikat insan olmanın hem sırrı hem de kemalidir.

Peygamber Efendimizin hayatı ya da siyer adamlığın anayasasıdır. O bize, Allah’a kul olmanın ve bunu yaparken de kendi biricikliğine ermenin sanatını göstermiştir. “Seni yetim olarak bulup barındırmadı mı? Ve yolunu kaybetmiş görüp seni doğru yola ulaştırmadı mı? İhtiyaç içinde bulup seni doyurmadı mı?” ayetleri ile başlayıp “Sen büyük bir ahlak üzeresin” ayeti ile taçlanan o muhteşem hayattan aktarılan her tablo bizi terbiye edici bir mahiyet taşır. Herkes oradan hakkındaki murada giden bir yol bulabilir. O yol fark etme, dertlenme, benimseme ve nihayet yaşama ile tebellür eden bir süreçtir. Sürecin özünde kalbin belli bir kıvama gelmesi vardır; zaman alır, hemen olmaz. Dahası bu, herkeste mizacı, meşrebi ve kaderine göre ayrı tecelli eder.

Herkesin Yolu Ayrıdır

Denmiştir ki “Allah’a giden yollar mahlûkatın nefisleri adedindedir.” Her nefisten O’na giden bir yol vardır. Her nefis o yolda gayreti nispetinde seviye kazanır. Adamlıkları nasla yani Allah’ın hükmü ile sabit insanların hayatları bize bunu söyler. Bir de şunu: Adamlık kolay elde edilen bir şey değildir, tabiri caizse ömür törpüsüdür. Peygamberimizle birlikte diğer bütün peygamberlerin hayatları bunun ispatıdır. Onların her birisi bu süreci kendilerine özgü bir terbiye ve olgunlaşma ile kat etmişlerdir. Peygamberlik gibi ilahi bir lütfa nail olmuş bu insanlar hayattan murat ne ise onu bulma, yaşama ve diğerlerine örnek olma çabası ile yaşamışlar, bu süreçte de sabır, sebat, azim, yokluk, acı, sıkıntı gibi imtihanlarla sınanmışlardır. Allah tarafından seçilmiş insanlar için böyle bir olgunlaşma vetiresi söz konusu ise adamlık derdine düşmüş birisi için benzer bir keyfiyet de zaruri olacaktır. Adam olmak isteyenin gayret etmek, azmetmek ve sabretmekten başka yolu yoktur. Sıkıntı çekmeden, çalışmadan, gayret etmeden adam olunmaz. Kısa zamanda da adam olunmaz. Bir nazarla ehlini erdiren Hak dostunun bile evvela ehlini bulması, ehlinin ise belki yıllarca sürecek bir terbiye süreci ile o nazara layık olması gerekir. O yüzden “himmet” talep edene “hizmet” işaret edilmiştir.

Hz. Âdem’den En Güzel İnsan Peygamberimize varıncaya kadar bütün peygamberlerin hayatları aslında adamlığa erişmeye muvaffak olanın karşılaşacağı menzilleri bize gösteren yol haritalarıdır. O yol haritalarına bakıldığında neredeyse üç menzilin ortak olduğu görülür ki bu menziller hukukullah, hukuk-u ibad ve hukuk-un’nefstir.

Adamlığın Menzilleri

Adamlığın kısa yolu yoktur, çünkü sabır, sebat ve azmederek varılan yerde her biri birbirinden zor menziller aşmak gerekir. Hz. Âdem’den En Güzel İnsan Peygamberimize varıncaya kadar bütün peygamberlerin hayatları aslında adamlığa erişmeye muvaffak olanın karşılaşacağı menzilleri bize gösteren yol haritalarıdır. O yol haritalarına bakıldığında neredeyse üç menzilin ortak olduğu görülür ki bu menziller hukukullah, hukuk-u ibad ve hukuk-un’nefstir. Hukukullah, Allah’ın hakları demektir. Adamlığın ilk şartı Allah’ın hakkını gözetmektir. Haklar içerisinde en mühim hak O’nunkidir, çünkü bizi O yaratmış, bu dünyaya O göndermiş ve bizden hayatı O’nun istediği şekilde yaşamamızı istemiştir. O’nun hakkımızda bir muradı vardır. İnsan olma şerefi bahşedilmiş herkes bu muradı keşfetmek zorundadır. Diğer türlü bu kadar insan içerisinde neden artı bir olarak geldiğini anlamayı başaramayacaktır. Madem biriciktir, madem kimsede olmayan özelliklerle gönderilmiştir, hiçbir şeyi sebepsiz yaratmayan Rabbimizin bu biricikliğe yüklediği manayı bulmak gerekir. Hayat bunun içindir. Adamlık tam da bu manayı bulmak demektir. Bunu hayatının ilk gündem maddesi yapan adamın hasıdır. Adamlık, önce kendisini yaratanı bilmek, sonra O’nun istediği gibi yaşamak ve O’nu memnun etmeyecek bir hayattan sakınmaktır.

İkinci menzil olan hukuk-u ibad, diğer insanların hakları demektir. Allah’ın hakkını gözeten aslında herkesin hakkını gözetir, ancak yine de kulların hukuku diye bir ayırım yapılmıştır, çünkü bizzat Cenab-ı Hak bu hakkı kuluna tanımış ve kendi huzuruna başkasının hakkı ile gelinmemesini istemiştir. Başkasının hakkına saygı göstermek, başkasının da en az kendisi kadar hürmete layık olduğunu kabul etmekle başlar. Biriciğizdir, bizden bir tane daha yoktur ama herkes öyledir. Herkes insan olmakla bir tarağın dişleri gibi eşittir. Aynı anne babanın çocukları olarak bizler birbirimizin hem emaneti hem de şahidi olarak var edilmişizdir. Kendi mutluluğumuza giden yol başkalarının emniyetinden ve mutluluğundan geçer. İnsanlar kendileri ile hakikatimizi seyrettiğimiz aynalar mesabesindedir. Onlar olmadan muhabbet, rahmet ve adalete erişemeyiz, çünkü bizim dinimiz yalnız başına yaşanan, tadılan ve gayesi yalnız başına tahakkuk eden bir din değildir.

Hukuk-un’nefs, kendimize ait hukuktur. Adamlığın üçüncü menzili kendi hakkına riayet etmektir. “Beni affet” diyen öğrencisine “Sen önce kendini affet” diyen hocanın işaret ettiği mana budur. Kendi hakkını bilmeyen başkasının hakkını hiç bilmez. Nedir kendimize ait hak ve hukuk acaba?

İçimizde Bir Savaş Var

Dünyaya bir potansiyelle geldik. İşlememiz gereken bir cevherimiz var. O cevher belli ki bu dünyaya ait değildir, çünkü dünyaya ait hiçbir şeyle kanmamaktadır. Gördüğümüz her güzellik, tattığımız her tat, işittiğimiz her latif nağme çok değil belki bir an onun dikkatini çekmeyi başarır ama sonrası yine ve her zaman olduğu gibi kocaman bir boşluğa çıkar. Muhtemel ki yâdında başka tatlar vardır; gördüğü, tattığı, işittiği çok daha aşkın bir mana onun dünya ile kanmasına mani olmaktadır.

İçimizde bir de düşman var. Aslında tam düşman sayılmaz, çünkü yemek, içmek, güvende olmak, mutlu ve kaliteli yaşamak gibi amaçları bizim için gözeten odur. Onu hiç dinlemeseydik muhtemelen bu dünya ile irtibatımız kısa zamanda kesilir ve biz hayata veda ederdik. Âlimler ona nefis demişler. Faydası ortada ve aşikârken yine de onun düşman diye nitelendirilmesi boşuna değildir, çünkü kendisini dinleyeni alıp, kendisinin de akıbetini bilmediği bir sona sürüklemekte mahirdir. Hep hazzı ister, sıkıntıdan kaçar, vaat edilene değil, peşine kanar, gördüğü, işittiği ve hissettiği ile hüküm verir. En çok da şeytanın kandırmasına açıktır. O yüzden hakkı verilmesi ve fakat haddi bildirilmesi gereken bir mahiyeti olduğu söylenmiştir.

İçimizdeki cevher, kendisine biçilen bir seviyeye ulaşmak için çaba harcar. Çaba harcar çünkü o buradan değildir, buralı olması da mümkün gözükmemektedir. Çıkarıldığı aşkın bir âlemin gerektirdiği hayat standardının peşindedir; oraya layık duruş, bakış, hissediş ve düşünüş arzular. Ama bunu bizsiz başaramaz, o yüzden gözümüzün içine bakar durur.

İçimizdeki düşman da gözümüzün içine bakıp durur, çünkü o da dünyayı ister, burasını çok sevmiştir, burada biçileni benimsemiş, başka bir gündem ya da yer yokmuş gibi buraya kanmış, burasına razı olmuş, oynanan oyundan başını kaldırmak istememektedir. Ama bizsiz bunu başaramayacağının da farkındadır, o yüzden onun da gözü üzerimizdedir.

Peki, biz nerede dururuz? İçimiz cevherimiz ile nefsimizin sürekli kapıştığı bir savaş meydanıdır. Bize düşen adil olmaktır, hakkı hukuku temin etmektir. İşimiz zordur, çünkü birisi paçamızdan bizi dünyaya, diğeri perçemimizden göklere çeken iki kutup vardır ve bunlar arasında dengeyi bulmak kolay değildir. Hangisine ne kadar iltifat ve itibar ettiğimiz şu anki seviyemizden bellidir. Hangisine ne kadar iltifat ve itibar edeceğimiz ötede göreceğimiz muameleyi tayin edecektir. Eğer burada adamlık ve ötede bunun mükâfatını istiyorsak, her birisinin hakkını vererek bu savaşı sulh ü selamete erdirmemiz gerekmektedir. Cevherin hakkı kendi potansiyeline erişmek, düşmanın hakkı da, bizi esas gayemizden saptırmayacak bir yerde ve işte istihdam olunmaktır. Kendi hukukumuz işte bu yüzden önemlidir. Allah’ın hukuku, Allah’ın kullarının hukuku ve içimizdekilerin hukuku… Adamlık bu üçünü aynı anda gözetmeyi başaranların giydiği bir hilattir. Peygamberler bunu başarabildikleri için adamlığın şahikasına çıkmışlardır. Her birisi bu yolda farklı bir mücadele vermiş, biri diğerine benzemeyen, kendilerine has mihnet, sıkıntı ve güçlüklerle baş etmişlerdir. Onların ibret dolu mücadeleleri bizim kendi adamlık mücadelemizde istifade edeceğimiz derslerle doludur. Hangisinden neyi ne kadar alacağımız biraz meşrep, biraz gayret, biraz da nasibimiz ile alakalıdır.

Hz. Muhammed Mustafa sallallahu aleyhi ve sellem’in geçtiği yollardaki işaretler bizi adam edebilir belki. İnsanların acıma hisleriyle baktığı bir yetimsinizdir. İnançlarını, hayat tarzlarını sevmediğiniz, tasvip etmediğiniz bir cemiyetin ortasında gönlünüzdeki âlemlere rahmet potansiyelle hakikat yetimliğiniz bunun yanında nedir ki?

Adamlık Yolları

Her peygamberin kendi meşrep ve kaderiyle aldığı yol kendisine mahsus bir adamlık yoludur. Her yol ayrı ibretlerle doludur ve kıyamete kadar gelecek insanlara kendi adamlık yollarını oluşturabilecekleri bir meşher hükmündedir. Biz onların geçtiği yollardan belki geçemeyiz ama yolculuklarından alacağımız derslerle kendi yolumuzu bulabilir, orada müstakim ve müstakar yürümenin sırlarını keşfedebiliriz.

Hz. Âdem’in geçtiği yollardaki işaretler bizi adam edebilir belki. Meccanen kazandığımız bir saadet yurdunda konan yasağı ihlal ettiğimiz için cezalandırılmışızdır. Netice derin bir pişmanlık ve mahrumiyet olmuş, yerimiz ise yokluklar, sıkıntılar ve savaşlar diyarı, dünya olarak belirlenmiştir. Dünyadayızdır ama yalnızlığımızı gidersin diye talep ettiğimiz refikamız yanımızda yoktur. Cennetten çıkarıldığımıza mı yanmalıyızdır refikamızdan ayrıldığımıza mı? Yoksa bizi yaratıp cennetle taltif eden Rabbimize karşı düştüğümüz gaflete mi? Âdemlikten adamlığa giden yol acı ve meşakkatli bir yoldur; adı mahrumiyet, pişmanlık ve yalnızlık olarak konmuştur. Parolası şudur: “Rabbimiz biz kendimize zulmettik, bağışlamazsan kaybedenlerden oluruz.”

Hz. Nuh’un geçtiği yollardaki işaretler bizi adam edebilir belki. Bin seneye yakın konuşmuş, söylemiş, anlatmışızdır ama sonunda harcımıza düşen mağlubiyet olmuştur. Ellerimizi açıp bunu ilan etmiş, “yenildim ya Rabbi” demiş ve yardım dilemişizdir. Dilediğimiz aslında yenildiklerimizin yenilmesi, yani topyekûn bir azap değil midir? Dilediğimiz verilir, artık beklenen kimseyi ayırt etmeden yutacak bir tufandır. Bize bir gemi yapma emri verilmiş ve fakat inşa süreci alay, hakaret ve aşağılama sürecine dönüşmüştür. Daha acısı, tufan erişip de sular yükselmeye başladığında, ciğerparemiz oğlumuz bizimle gelmek istememiştir. “Ya Rab ehlim” diye inlemiş, “O senden değil” hitabı ile kendimize gelmişizdir. Nuhluktan adamlığa giden yol acı ve meşakkatli bir yoldur; adı mağlubiyet, ihanet ve teslimiyet olarak konmuştur. Parolası şudur: “Ey Rabbim bilmediğim şeyi istemekten sana sığınırım.”

Gömlek Arkadan Yürek Ortadan Yırtılır

Hz. İbrahim’in geçtiği yollardaki işaretler bizi adam edebilir belki. Canla sınanmışızdır. Ateşe atacak kadar hayatımıza kastetmişler, oraya doğru “seyr” ederken bir gül bahçesine girer gibi girmemiz beklenmiştir. Malla sınanmışızdır. Dağlar, taşlar malımızın çokluğundan gözümüze gözükmemiş, dostun bir sözü o malın ne kadarından geçirir, bunu ispat etmişizdir. Evlatla sınanmışızdır. Yavrumuzun elimizden kayıp gitmesi an meselesiyken gözümüzün içine bakmışlardır, kayıyor mu diye… Sesimize bakmışlardır, titriyor mu diye… Elimize bakmışlardır, geri çekiliyor mu diye… İbrahimlikten adamlığa giden yol acı ve meşakkatli bir yoldur; adı candan, maldan ve yardan geçme olarak konmuştur. Parolası şudur: “Rabbimiz, hesabın yapılacağı gün, beni, anne-babamı ve mü’minleri bağışla.”

Hz. Yakup’un geçtiği yollardaki işaretler bizi adam edebilir belki. Merhametimizi denemişler, bizi düşmanla değil evlatla vurmuşlar, şefkatimizin kurbanı yapmışlardır. Kimseyi kimseye şikâyet edemez, kimseden bir yardım dileyemez, kimseye yakınamaz hale gelmişizdir. Gözümüzün yaşı yıllarca tek yoldaşımız olmuş, gün gelmiş o da bırakmış bizi, bakamaz, göremez kılmışlar, ismimiz sabrın güzeli ile anılır hale gelmiştir. Yakupluktan adamlığa giden yol acı ve meşakkatli bir yoldur; adı sabır, acı ve tevekkül olarak konmuştur. Parolası şudur: “Ben sıkıntı, keder ve hüznümü sadece Allah’a arz ederim.”

Hz. Yusuf’un geçtiği yollardaki işaretler bizi adam edebilir belki. Sevgiyle sınanmışızdır. El üstünde tutulurken kuyulara atmışlar, yüzümüze bakılamayacak kadar güzelken, yüzümüze bakmayacak kadar aşağılamışlardır. Bizi bir kıskançlık girdabına itip, babadan, anadan ayrı koymuşlar, iffetle sınamışlar, gömleğimizi arkadan ama gönlümüzü tam orta yerinden yırtmışlardır. Hapisle sınanmışız, konfordan yokluğa düşmüşüzdür. Dostlarla sınanmış, ilim verilmiş, namımız duyulmuş ama kader yoldaşlarımız ismimizi bile hatırlamamışlardır. Yusufluktan adamlığa giden yol acı ve meşakkatli bir yoldur; adı güzellikten, hürriyetten ve itibardan geçme olarak konmuştur. Parolası şudur: “Canımı Müslüman olarak al ve beni sâlih kulların arasına kat!”

Hz. Eyüp’ün geçtiği yollardaki işaretler bizi adam edebilir belki. Hastalıkla sınanmış, yara bere içinde kalmışızdır. İnsanlar etrafımızdan dağılmış; yüzüne bakılmayan, sesi çıkmayan bir zavallıya dönüşmüşüzdür. Sabrımız, meşakkate direncimiz, acılara tahammüllümüz öyle çok sınanmıştır ki yanımızdakiler, yöremizdekiler isyan edecek hale gelmiştir. Ama biz isyan etmemiş, ne zaman ki O’nu zikretmemiz müşküle girer, o zaman ellerimiz gönlümüzle beraber semaya açılmış, şifa dilemişizdir. Eyüplükten adamlığa giden yol acı ve meşakkatli bir yoldur; adı şikâyetten geçme ama O’nu zikirden geçmeme olarak konmuştur. Parolası şudur: “Ya Rabbi bana zarar dokundu. Sen merhamet edenlerin en merhametlisisin, bana da merhamet eyle.”

Ölüleri Diriltirsin Ödülün Ölüm Olur

Hz. Musa’nın geçtiği yollardaki işaretler bizi adam edebilir belki. İtibarın zirvesindeyken bir anda dünyanın en güçlü adamı düşmanımız olmuş, canlar kurtarmaya gelmişken kader bu ya, kazara bir cana kastetmişizdir. Sevdiklerimizle iken payımıza ayrılık düşmüş, en küçük bir hayra muhtaç hale gelmişizdir. Kavmimizin nankörlüğü bizi uzun yıllar çöllere mahkûm etmiş, kendilerine hikmetin zirvesini işaret ettikleriniz size buzağıdan çıkan sesi göstermişlerdir. Musalıktan adamlığa giden yol acı ve meşakkatli bir yoldur; adı yerimizden, kavmimizden ve iddiadan geçme olarak konmuştur. Parolası şudur: “Rabbim, göğsümü aç, genişlet. İşimi kolaylaştır.”

Hz. İsa’nın geçtiği yollardaki işaretler bizi adam edebilir belki. Safiyetimizi ve duruluğumuzu babasız diye daha beşikteyken lekelemişlerdir. Hayattaki tek varlığımız annemize kastetmişler, iffetin simgesini iffetsizlikle suçlamışlardır. Hastaları iyi edecek bir maharetiniz varken hasta görülmüş, ölüleri diriltecek bir nefesiniz varken diriltmeye talip olduklarınız size ancak ölümü layık görmüşlerdir. İsalıktan adamlığa giden yol acı ve meşakkatli bir yoldur; adı itibardan, rahattan ve hayattan geçme olarak konmuştur. Parolası şudur: “Benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah’a kulluk edin.”

Rahmet Abidesi O Masum

Hz. Muhammed Mustafa sallallahu aleyhi ve sellem’in geçtiği yollardaki işaretler bizi adam edebilir belki. İnsanların acıma hisleriyle baktığı bir yetimsinizdir. İnançlarını, hayat tarzlarını sevmediğiniz, tasvip etmediğiniz bir cemiyetin ortasında gönlünüzdeki âlemlere rahmet potansiyelle hakikat yetimliğiniz bunun yanında nedir ki? Derdinizi dağlara, taşlara, ücra kuytulara aktarmak zorunda kalmışsınızdır. Sonra gün gelmiş Rabbinizin emri erişmiş, bir vazife ile insanlara döndürülmüşsünüzdür. Ama Emin diye bilindiğiniz bir beldede sırf “Allah birdir” dediğiniz için yalancılıkla suçlanmış, bağlılarınızla birlikte akla hayale gelmedik işkencelere maruz kalmışsınızdır. Doğup büyüdüğünüz beldeyi inancınız uğruna kaybetmiş, canınız kadar sevdiğiniz eşinizin, amcalarınızın, birisi hariç bütün çocuklarınızın gözünüzün önündeyken toprağa girişini görmüşsünüzdür. Dünyanın ve hayatın ayağınızın önüne serildiğini görmüş ama “esas hayat ahiret hayatıdır” diyerek dönüp göz ucu ile bakmamış, en yüce dosta olan iştiyakınızı bir nefes bile eksiltmemişsinizdir. Ahmed-i Mahmud-u Muhammed’likten adamlığa giden yol acı ve meşakkatli bir yoldur; adı masumiyet, teslimiyet ve rahmet olarak konmuştur. Parolası şudur: “Allah bana yeter. O’ndan başka ilah yoktur. Ben yalnız O’na dayanırım. Çünkü O, büyük Arşın, muazzam hükümranlığın sahibidir.”

Allah’ın hukuku, Allah’ın kullarının hukuku ve içimizdekilerin hukuku… Adamlık bu üçünü aynı anda gözetmeyi başaranların giydiği bir hilattir. Peygamberler bunu başarabildikleri için adamlığın şahikasına çıkmışlardır.

Yol İçinde Yol Bul

Hepsi aynı mesajı iletmekle vazifeli Peygamberlerin hayatları adamlık yolunun ne kadar farklı ve çeşitli şeritleri olabileceğini gösterir. Kimi şeritte sabır, kimi şeritte teslimiyet, kimisinde mahrumiyet, kimisinde firak ana çizgidir. İptilalar farklı ve fakat tavır ve duruş aynıdır. Hepsi yolu, imtihanı ve kaderi ne olursa olsun, Allah’ın, Allah’ın kullarının ve kendilerinin hukukunu gözetmiş, bu şekilde tarihin gördüğü en esaslı ve kaliteli adamlar olmayı başarmışlardır.

Adamlık derdine düşmüş güzel kardeşim! Önce Allah’ın hakkını, sonra Allah’ın kullarının hakkını ve nihayet kendi hakkını gözeterek bunu yapabileceğini sana söyledim. Bunu başarmış ve başarısını Hak’kın “ne güzel kuldular” diyerek tescillediği insanların, peygamberlerin adamlık süreçlerinden de bahsettim.

İmdi, bil ki adamlık kolay bir iş değildir. Zinhar kısa yolu yoktur. Sana dünyadan, onun içindeki şan, şöhret ve itibardan başka bir hedef göstermeyenler, bunun bile yıllar süren, acı, mihnet ve sıkıntı dolu bir sürece raci olduğunu gizleyerek sana en büyük kötülüğü yapıyorlar. Asla gaflete düşme ki en süfli dünya başarısı bile adanmışlık ister, çaba ister, azimle çalışmak ister. Dünya kadar denî bir paha bile kendisini sunmak için senden hayatını isterken, adamlık gibi iki dünyanın maksudu bir rütbenin nasıl ucuz ve kolay elde edileceğini düşünüyor olabilirsin ki?

Adamlık bu dünyada elde edilecek en zor rütbedir. Ancak gayret, sabır ve tevekkülle aşılacak uzun bir seferle mümkündür. Neticesi, köşe dönmekle değil ancak yokuş aşmakla alınır. O yüzden daha yolun başındayken ucuz, temelsiz, basit çözümlere itibar etme! Zora talip ol, zoru iste! Bugünden yarına istediğin kıvama gelemeyeceğini bilerek oku, çalış, gayret et! Her aştığın menzilde kendini adamlığı müseccel adamların aynasında seyret, medyanın ya da zamanelerin şişirilmiş egolarında değil! Seyret ki acaba tevazun mu yoksa kibrin mi artıyor? Eğer tevazun artıyor, yolun gittikçe uzadığını hissediyor ve yalnızlaşıyorsan, anla ki adamlığın doğru yolundasın. Eğer kibrin artıyor, üsttekilere değil alttakilere bakar hale geliyor ve goygoycuların kulaklarına doldurduğu seslerden başka ses duyamaz hale dönüşüyorsan geçmiş olsun, adamlık senden uzak, sen adamlığın uzağındasın.

Ne yap et büyük tevhid yolu içinde kendi biriciklik sırrına erecek bir yol bul. Bu yolun adamlığa giden zor bir süreç olduğunu asla unutma! Gayret et, çalış, azmet, her anını kıymetlendirecek bir teyakkuz hali ile yaşa! Sakın boş verme, erteleme, ihmal etme! Uzun bir sefere hüküm giydiğini, işinin asla kolay olmadığını bil! Yolun kanseri ter dökmeden elde edilen nimet ve payedir. Ahlakını almadığın, terini dökmediğin, layık olmadığın hiçbir yere talip olma! Unutma ki adamlığın kısa yolu yoktur; adamlık, uzun, çileli ve meşakkatli bir yola hüküm giymektir ki işte bu mahkûmiyet iki dünya saadetinin diğer adıdır.

Son söz Akif’in olsun:

Nasihatım sana: Her şeyle iştigali bırak;

Adamlığın yolu nerdense, bul da girmeye bak.

Adam mısın: Ebediyyen cihanda hürsün, gez;

Yular takıp seni bir kimsecikler sürükleyemez.

Adam değil misin, oğlum: Gönüllüsün semere;

Küfür savurma boyun kestiğim semercilere.


Mehmet Lütfi Arslan'ın Yazısı.