Kenan Sofuoğlu’nun acılar ve başarılarla örülü hayat hikâyesinin özeti böyle. Kazandığı şampiyonluklarla ülkemizin gururu. Kendisi ile Sakarya’da yaptırdığı motor parkurunda buluştuk. Önce antrenmanını izledik, ardından söyleşimize başladık.

Kenan Sofuoğlu, motor tamircisi bir babanın (İrfan Sofuoğlu) en küçük oğludur. Ağır imtihanlarla dolu bir hayatı olan yarışçı, 25 Ağustos 1984 tarihinde Akyazı’da doğar. 17 Ağustos depreminden mucizevi bir şekilde kurtulur. 2002’de Almanya’ya yerleşir ve aynı yıl Yamaha-Cup’ı kazanır. En büyük destekçisi olan ağabeyi Bahattin Sofuoğlu’nu aynı yıl bir otomobil kazasında kaybeder. 2007 yılında Supersport Dünya Şampiyonluğu’nda sezonun bitimine 3 yarış kala şampiyon olur. 2008’de ağabeyi Sinan Sofuoğlu’nu motorsiklet kazasında kaybeder. Ailesi motor yarışlarına katılmasını istemez fakat bir süre sonra ikna olurlar. 2010’da Dünya Supersport Şampiyonası’nda birinci olarak dünya şampiyonu olur. Kenan Sofuoğlu, yarışın ardından boynunda Türk bayrağı ile zafer turu atar. 2011 yılında Spor Toto’nun teklif ettiği 800,000 TL lik isim hakkı bedelini, dini inancını gerekçe göstererek reddeder ve hayır kurumlarına verilmesinden memnuniyet duyacağını belirtir. Aynı yıl babasını kaybeder. 2012 ‘de ise Supersport Dünya Şampiyonluğu’nda sezonun bitimine 1 yarış kala 183 puanla şampiyon olur. Mart 2015’de Hamza ismini verdiği bir oğlu olur fakat bir ay sonra, çocuklarda çok ender görülen, beyin kanaması sebebiyle vefat eder.

Hayat hikâyeniz aslında pek çok acılarla, imtihanlarla dolu. Aslında sizin ilk ağır imtihanınız, 17 Ağustos depreminde gerçekleşmişti. Biraz anlatır mısınız?

Evet, 17 Ağustos’ta biz İzmit Caddesi’nde oturuyorduk. İzmit Caddesi hemen hemen bütün binaların yıkıldığı bir caddeydi. Bizim de tek kurtulma sebebimiz beş katlı bir apartmanın beşinci katında oturuyor olmamız. Apartman tamamen paramparça oldu. Alt komşuların birçoğu zaten hayatını kaybetti. Biz Allah’ın izniyle bütün aile evden sağ olarak çıktık.

Yaralar aldık hepimiz ama hamd olsun bütün aile orda evden sağ salim çıktı. Tabii ki hayat hep farklı yerlerde yakalıyor insanı. Depremden iki-üç sene sonra Bahattin ağabeyim rahmetli oldu. Belki depremde kaybetseydik bizim için daha kabul edilebilir bir şeydi. Karşıdan karşıya geçerken araba çarpmasıyla vefat etti. Çünkü deprem zamanında o kadar çok insan ölmüştü ki artık ölümler normal gelmişti herkese. Bahattin ağabeyimin ani ölümü 2002 yılında bizim için çok daha ağırdı.

İLK ŞAMPİYONLUKTAN SONRA

Bütün bu acılar bir tarafıyla sizi muhakkak olgunlaştırmıştır ama başka ne tür etkileri oldu size?

Kuşkusuz olgunlaştırdı. Birçok yerde kariyerimle alakalı, özel hayatımla ilgili çok zor günler geçirdim. Ama o zorlu günlerin hepsinin beni daha da güçlendirdiğine inanıyorum. Çünkü benim mesleğim motor sporu, motosiklet yarışları ve milli sporculuk.

2007’de ilk kez Dünya Şampiyonu olmuştum. 2015’de, yıllar sonra tekrar Dünya Şampiyonluğuna ulaşmak kolay bir şey değildi. İlk şampiyonluğunuzu alırsınız, bir kaç sene sonra zaten işler daha da rahatlar.

Hayat rahatladıkça o şampiyonluğun ve maddi gücün verdiği rahatlıkla, sporcunun performansı düşebiliyor. Ama 2015’de tekrar Dünya Şampiyonluğu’na ulaşmamda tabii ki geçmişte çektiğim sıkıntıların, zorlu günlerin beni pişirerek daha güçlü bir şekilde kariyerime bağlaması sonucu oldu. 2016’da hâlâ hamd olsun ki şampiyona lideri olarak işimize devam ediyoruz.

Dışarıdan baktığımızda bu kadar zor acılarla dolu hayatı olan birisinin isyan etmesi beklenebilir, ama siz bunları hep tevekkülle atlattınız.

Alt yapısı dine çok bağlı bir aile kökenim var. Özellikle çocukluğumda Sakarya’ya taşındığımız sırada, rahmetli dedem Akyazı’daki Büyük Cami’nin imamıydı ve benim üzerimde etkisi büyüktü.

Herkes derdi ki “Rahmetli Tahir hocanın torunu.” Ben her seferinde şaşırırdım böyle dediklerinde. Allah razı olsun, büyüklerimizin bizi yetiştirme tarzı çok önemliydi. Bize öğrettikleri hayata dair her şey, nasıl davranacağımız konusunda ışık tutuyordu. Edep olmadan hiçbir şey olmaz. Biz bunu öğrendik.

Zor günlerimizde etrafımızdaki insanların yanımızda sağlam durması, bize hakkı ve sabrı tavsiye etmeleri, bize çok yardımcı oldu. Hamdolsun, Sakarya’da yaşamanın avantajı; ailemin ve çevremdeki insanların vermiş olduğu destekler beni hep güçlendirdi. Bizi daha sağlam ve daha dirayetli durmaya vesile kıldı. İnancımdan aldığım güçle zorlukları aştım.

İki ağabeyinizi kaybetmeniz üzerine, ailenizin bu yarışlara devam etmeniz hususunda tereddütleri olmadı mı?

Tabii ki oldu. Özellikle annem çok bırakmamı istedi ama Sinan ağabeyimi kaybettiğimizde daha 23, 24 yaşındaydım ki, o yaşta mesleğini bırakamazsın. Kariyerini yarıda bırakamazsın. Tam da zirveye geldiğim zaman, anneme dedim ki “İstersen bırakırım.” Annemle de o zaman şu şekilde anlaştık, artık Avrupa’da kalmayacağım, bütün yarışlara Sakarya’dan gidip geleceğim. Annem de o şekilde kabul etti. Yıllardır her hafta gidiyorum geliyorum. 10 günde bir 5 günde bir, Avrupa’ya gidip geliyorum. Yarışımı yapıyorum, yarıştan sonra Türkiye’ye dönüyorum. Anneme verdiğim sözü tutuyorum yani.

Yarışlarda ufak tefek kazalardan sonra, “bu işi bırakmam lazım artık” dediğiniz oluyor mu?

Zaman zaman çok zorlandığımız dönemlerde, yarışları bırakmayı düşündüm. Her sporcunun hayatında “Artık yeter bırakacağım, olmuyor” dediği zamanlar olur. Zaten önemli olan, o zor zamanları atlatıp işine daha sıkı bağlanmak. Bunu başarabiliyorsan başarıya da ulaşıyorsundur.

Pek çok yarış kazandınız. Avrupa şampiyonluğu, dünya şampiyonluğu, derecelere girdiğiniz yarışlar; bütün bu başarıların arkasında nasıl bir tempoda çalışmak var? Arka planda ne oluyor?

Teşekkür ederim sorunuz için. Üç şey önemli; çalışkanlık, azim ve hırs. Yetenek tabii bu işin bir parçası fakat çalışkanlık çok önemli bizim işte. Ben çalışmayı çok seviyorum.

Belki bir de tecrübe…

Tecrübe olması lazım ama sonuçta bir karakter lazım bu işe. Burada gördüğünüz gibi sürekli çalışıyorum. Çok çalışmanın karşılığını Rabbim zaten gittiğim yarışlarda veriyor. İnşallah 2016 sezonu içinde de, şampiyonada iyi durumdayım. Duamız bu sezon da şampiyonluğu almak.

Yarışlardan hemen önce ne tür ritüelleriniz oluyor?

Bir Müslüman evladı olarak önce dua ederiz. Hem manevi olarak hazırlanırız, hem de fiziksel olarak hazırlanırız. Manevi olarak da yarıştan önce hazırlığımızı yapıyoruz. Ailemin büyüklerinden dualarımızı alıyoruz, o şekilde yarışa gidiyoruz. Onun desteğiyle başladığımız zaman genelde güzel sonuçlar alıyoruz.

Size özenen pek çok genç arkadaşımız var. Sadece bir motorcu kimliğiyle değil, inançlı bir sporcu kimliğinizle sizlere özeniyorlar. Bu alana girmek isteyen genç arkadaşlarımıza ne söylemek istersiniz?

Ben gençlere genel olarak şunu söylemek isterim: Caddelerde, özellikle motosiklet ya da otomobil kullanan gençler çok dikkat etsinler. Hiçbir şey sağlıklarından daha kıymetli değil. Çünkü aileler çocuklarını kolay büyütmüyor. Ben gencecik çocuğun kaza yaptığını, vefat ettiğini gördüğümde gerçekten çok üzülüyorum.

Bir aile özellikle onu o yaşa getirmek için çok emek sarf ediyor. Deli akan kanlarıyla hız tutkusuna esir olmasınlar. Bu konuda caddeleri değil de, parkurları tercih etmeleri gerekiyor. Diyecekler ki, “her yerde parkur yok.” Evet. Parkur çok fazla yok. İnşallah belediyelerin destekleriyle beraber bizim burada yapmış olduğumuz gibi parkurlar çoğalır.

Ben buradaki parkura, hiçbir ücret almadan bütün gençleri davet ediyorum. Genç olsun yaşlı olsun herkesin burayı gelip kullanmasını sağlıyorum. Belirli günlerde ve randevulaşarak tabii ki. Ama bu tarz parkurların çoğalması lazım.

Çok teşekkür ederiz vakit ayırdığınız için. Yeni bebeğiniz de hayırlı olsun.

Ben teşekkür ederim. Genç Dergisi’ne başarılar dilerim.


Yusuf Temizcan'ın Yazısı.