Sözü Yumruğundan Etkili Adam: Muhammed Ali
“Kelebek gibi uçar, arı gibi sokarım.”
Müslüman olmadan önceki ismi Cassius Marcellus Clay Jr. Müslüman olduktan sonraki ismi Muhammed Ali Clay. Ocak 1942’de Amerika’da, Louisville isimli bölgede başladı hikâyesi. 12 yaşındayken bisikletinin çalınması üzerine karakola gitti. O kadar öfkeliydi ki sağı solu yumrukluyordu. Karakoldaki polis memuru, sinirlerini yatıştırmak için boks yapmasını önerdi. O gün başladı her şey. Kısa süre sonra amatör ligde çıktığı 100 maçın 95’ini aldı. 22 yaşına geldiğinde Malcolm X hareketi olarak da bilinen Nation Of Islam’a katıldı ve Müslüman olduğunu açıkladı.
ABD’nin Vatan Haini
ABD’nin henüz özgürlükler ülkesi (!) olmadığı yıllardayız. Beyazların üstün görüldüğü yıllar. Siyahların otobüslerin arkasına oturmak zorunda olduğu, beyazların gittiği okullara gidemedikleri, aynı yerde yemek yiyemedikleri zamanlar. Tam bu yıllarda ABD Vietnam’ı bugün bile açıklayamadığı sebeplerle işgal etmişti. Muhammed Ali de orduya çağrılanlar arasındaydı. “Vietnamlılar bana hiçbir kötülük yapmadı ki onlarla savaşayım, ayrıca bana ‘zenci’ de demiyorlar” diyerek askere gitmeyi reddetti.
Ülkesinde ağır suçlamalara maruz kaldı. Vatan haini denildi. Hapis ve para cezası aldı. Kısa süre cezaevinde kaldı. Boks lisansı ve pasaportu elinden alındı. Bu yıllarda ciddi maddi sıkıntılar yaşadı. Üniversitelerde İslam’ı anlatan konferanslar verdi (bazılarını Türkçe altyazı ile internette bulabilirsiniz). Hukuk mücadelesine girdi ve adalet geç de olsa tecelli etti.
Onu geçen ay kaybettik. Sadece Müslüman ülkeleri değil, tüm dünyayı ilgilendirdi bu kayıp. Günlerce konuşuldu. Onun şahsında mündemiç olan temsilin gücüydü bu. Onu bu kadar önemli kılan, binlerce km ötedeki insanları gece vakti güzel uykularından uyandırıp televizyon karşısında hiç de alışık olmadıkları bir spor müsabakasını izlemeye sevk eden şey, sadece Muhammed Ali’nin Müslüman oluşu değildi elbette.
Bize Zafer Duygusu Tattırdı
O, kafa tutan bir adamdı ve biz bunu sevdik. Amerika’ya, batıyı temsil eden her şeye kafa tutan ve kazanan biriydi. Bu zafere ihtiyacımız vardı. Çıktığı boks müsabakalarında bir kaç dk içerisinde rakibini yere seriyor ve biz kazanıyorduk. Batı karşısında, O’nun sayesinde kendimizi galip hissediyorduk.
Türkiye’de ve dünyanın çeşitli yerlerindeki Müslüman ülkelerde, hiç azımsanmayacak sayıdaki insan gece uykunun en tatlı zamanında kalkar ve TRT’de canlı olarak yayımlanan Muhammed Ali’nin maçlarını izlerlerdi. Sadece dindar insanlar değil, hayatlarını seküler biçimde yaşayanların da bir rutiniydi bu. Ezilenlerin, dışlananların temsilcisi olarak görüldüğü için Ali’nin her zaferi, geriye kalan herkesin zaferi idi.
Profesyonel boksa geçmeden önce, 1960 Roma Olimpiyatları’nda hafif-ağır sıklet kategorisinde altın madalya kazanmıştı. 1964, 1974, 1978 yıllarında dünya ağır sıklet boks şampiyonluğunu üç kez elde etti. Bu ünvanı rakipleri karşısında 19 kez korumayı başardı. Kariyeri boyunca çıktığı 61 maçın 56’sından galibiyetle ayrıldı. Roma Olimpiyatları sonrası gittiği bir lokantada sadece beyazlara servis yapıldığını öğrenince altın madalyasını Ohio Nehri’ne atacak kadar da hırslıydı.
Muhammed Ali Türkiye’de
Popülaritesi Onu siyasi bir aktör olmaya zorluyordu. 1984’de ABD Başkanı Ronald Reagan’ın yeniden seçilmesi için çalıştı. 1991’de Körfez Savaşı sırasında Irak’a giderek ABD’li rehinelerin bırakılması için Saddam Hüseyin ile görüştü. Pakistan krizi başladığında gazeteler Pakistan cumhurbaşkanı ile samimi pozlarını manşet yapıyordu.
Türkiye’den pek çok davet geldi ama sadece Erbakan’ın davetini kabul etti. Necmettin Erbakan, Muhammed Ali’nin ismini oğluna verecek kadar önemsiyordu kendisini. 1976’da Türkiye’ye geldiğinde hiç de ummadığı bir ilgiyle karşılaştı. Sultanahmet’te birlikte Cuma namazı kıldılar ve ufak bir miting yaptılar. Kısa süreli bu ziyaret O’nun için de, İstanbullular için de unutulmaz oldu.
Çok mütevazi biri olduğunu söyleyemeyiz. Sık sık, “Tüm zamanların en iyisiyim” derdi. Yine bir demecinde “O kadar hızlıyım ki, odamda ışığı söndürmeye kalktığımda, ışık sönmeden oturduğum yere dönebiliyorum” demişti muzipçe. Dans ederek dövüşür, çoğu maçı bir kaç dakika sürerdi. Hayatı boyunca çıktığı tüm maçlar içinde sadece 5’ini kaybeden usta, o meşhur sözünü sık sık hatırlatırdı: Kelebek gibi uçar, arı gibi sokarım.
Müslümanlığı seçtikten sonra sergilediği örnek tutum ülkesinde ve başka yerlerde pek çok kişinin hidayetine vesile oldu. Kıymeti sadece Müslümanlar için geçerli değildi elbette. ABD Başkanı Obama, Ali’nin vefatının ardından yaptığı açıklamada “Kahramanımı kaybettim” dedi. Eldivenlerini ve bir fotoğrafını çalışma odasında uzun süredir tuttuğunu açıkladı. Pek çok Hollywood yıldızı açıklama yaptı, cenaze merasimi günlerce sürdü. Türkiye’den de Cumhurbaşkanlığı düzeyinde katılım oldu.
“Siz Ne Hissediyorsanız Ben de O’nu Hissediyorum”
Asıl kavgasını yumruklarıyla değil aklı ve vicdanı ile verdi. Gönülleri ringlerdeki zaferleriyle değil, iyi yüreğiyle kazandı. Yardımseverliği ile tanınan Ali, onlarca derneğe ve yüzlerce insana gizli maddi yardımlar yaptı. 2001’de meşhur 11 Eylül saldırısı olduğu esnada sıfır noktası denilen saldırının olduğu yere, başında New York İtfaiye Müdürlüğü şapkası ile giderek dayanışma gösterdi. Burada yaptığı konuşmada İslam’ın barış dini olduğunu hatırlattı.
ABD’de İslamofobi’nin başladığı bu yıllarda CNN muhabirinin “Sayın Muhammed Ali, bu dehşetin meydana gelmesine sebep olan teröristlerle aynı dinin bir mensubu olarak neler hissediyorsunuz?” şeklindeki provakatif sorusuna gayet nezih bir cevap verdi: “Siz, Hitler ile aynı dini paylaşan biri olarak ne hissediyorsanız aynısını hissediyorum.”
Taviz vermeyen inatçılığı, derin ahlakı, tuhaf tarzı, akıl almaz enerisi ve çocuksu neşesiyle milyonlarca insana ilham verdi ve kalplerini kazandı. Dövüşürken “Benim adım ne?” diye haykırması hâlen akıllardadır. Uzun süredir kimsenin yapamadığı birleştirme gücünü O yaptı. Aslında kendisi kasıtlı olarak bunu yapmadı. O’nun şahsında oluşan kimlik bunu zorunlu kılıyordu. Anti-emperyalistler, ırkçılık ve savaş karşıtları, sosyalistler, Müslümanlar, insan hakları savunucuları vs. Tüm bu grupları aynı anda heyecanlandıran sadece O olmuştu. Hepsi Muhammed Ali sevgisinde birleşti. Bu kesimlerin her biri O’nun farklı fotoğraflarını sevdi ve değişik politik motivasyonlarla rabıta kurdu.
Kahramanımızı Kaybettik
Müslümanlığı seçtikten sonra sergilediği örnek tutum ülkesinde ve başka yerlerde pek çok kişinin hidayetine vesile oldu. Kıymeti sadece Müslümanlar için geçerli değildi elbette. ABD Başkanı Obama, Ali’nin vefatının ardından yaptığı açıklamada “Kahramanımı kaybettim” dedi. Eldivenlerini ve bir fotoğrafını çalışma odasında uzun süredir tuttuğunu açıkladı. Pek çok Hollywood yıldızı açıklama yaptı, cenaze merasimi günlerce sürdü. Türkiye’den de Cumhurbaşkanlığı düzeyinde katılım oldu.
2012 Aralık’ta Dünya Boks Konseyi tarafından ‘Boksun Kralı’ ilan edildi. Kendi hayatını anlatan Hollywood yapımı Ali filmini izlemediyseniz çok şanslısınız. Dünya boks tarihinin kuşkusuz en çok konuşulan adamı ve Müslümanların batı karşısındaki yenilmişlik duygularını tersine çeviren sporcu, solunum yolu rahatsızlığı nedeniyle tedavi gördüğü hastanede, 74 yaşında vefat eder. Kendisini iyi bilirdik. Rahmet diliyoruz.
Yusuf Temizcan'ın Yazısı.